MÜBAREK ÜÇ AYLAR

Mübarek ve çok sevablı ibadet ayları olan şuhur-u selâse yani üç aylar geldi. Çok sevaplı olan bu aylardan recep ayını bitirdik, şaban ayının ise sonuna geldik.  Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şaban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadir'de otuz bine çıkar. Bu pek çok uhrevî faideleri kazandıran ticaret-i uhreviyenin bir kudsî pazarı ve ehl-i hakikat için mümtaz bir meşheri, üç ayda seksen sene bir ömrü ehl-i imana temin eden şuhur-u selâseyi makbul bir şekilde değerlendirmek, elbette büyük bir kârdır.
 

BİR DESTANDIR ÇANAKKALE
 

Tarih 18 Mart 1915’tir. Yer El-Muazzama tren istasyonu. Dışarıda kavurucu sıcakla beraber kum fırtınası vardır.  El-Muazzama, Medine tren istasyonundan bir önceki tren istasyonunun adıdır. Tren mola verir. Bu istasyonda inen Mehmet Âkif ve arkadaşlarının akılları fikirleri geride bütün dehşetiyle devam eden Çanakkale Savaşı’ndadır. Büyük uğraşılardan sonra İstanbul ile telefon bağlantısı kurulur. Eşref Sencer Kuşçubaşı Çanakkale Zaferinin müjdesini alınca gözyaşlarını tutamaz ve doğru Akif’e koşarak O’na şunları söyler: Aziz üstad, size hayatımın en büyük müjdesini vereceğim. Çanakkale’de muhteşem bir zafer kazandık, dualarınız kabul oldu. O gece Koca Akif, Çanakkale Destanını yazmadan canını almaması için Allah’a dua eder. Abdest alarak namaz kılar, sonra kıbleye dönüp yere kapanarak, saatlerce kımıldamadan yerde kalır. Eşref bey ilk başta korkuya kapılır, yavaşça Akif’in yanına gider. Bakar ki nefes alıp veriyor, rahatlar ve hiç dokunmadan geri çekilir. Birkaç saat sonra Akif yerinden kalkar, abdest tazeler ve tekrar namaza durur. Mehmet Akif, gece eline kalem ve kâğıt alarak zayıf bir lamba ışığı altında Çanakkale Şehitleri şiirini yazar. Eşref Beye sonra sorarlar: Akif müsvedde kullanır mıydı? Cevap nettir: Ne münasebet! Demek ki o satırlar Akif’in dünyasında pişiyor ve tatlı bir şekilde dilinden dökülüyordu.  Akif, Çanakkale savaşını hiç görmemiştir, belki savaş ile ilgili bir malumat da almamıştır. Gitmediği, katılmadığı, görmediği ve bilmediği bir savaşı binlerce kilometre ötede nasıl hayal edebilmiş ve gözünde canlandırmıştır? Ama böyle bir zafere böyle ifade yakışır değil mi? Eminim ki ilahi bir ilham olmadan böyle destansı bir şiir yazılamaz. Büyük şairlerden biri olan rahmetli Bahtiyar Vahapzade,” İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitleri şiiri normal olarak insan eliyle yazılamaz, bunlar başka kuvvetlerin ve gizli bir ilhamın vasıtasıyla Mehmet Akif’e yazdırılmıştır, ben yüzden fazla ülkenin Bağımsızlık Marşını inceledim, güfte ve bestesini araştırdım, hiç birini Türkiye’nin İstiklal Marşı kadar etkili görmedim” diyor.

Gazilerin, Fatihlerin otağı, kahraman şehitlerin yatağı olan bu Anadolu toprağına da ancak böyle bir İstiklal Marşı ve Çanakkale Destanı yakışırdı. 18 Mart Çanakkale Destanı ve tüm zaferlerin unutulmaması dileğiyle…

Bir Reçete: O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

YORUM EKLE