Orada bir asker vardı

O asker babam Hasan Turhan idi. 1950 yıllarında Kütahya’da askerdi. Askerlik hatıralarından anlatırdı “ Kütahya da 2 yıl askerlik yaptım. O dönem yokluk vardı. Ne sıcak bir çorba nede bir lokma ekmek. Kıt kanaat gelirdi yemek. Karnımız doymadan biterdi. Birkaç gün ot yediğimi bilirim. Şoför olarak yaptığım askerliğimi alnımın akıyla bitirdim geldim” derdi babam. Ölümünün 4.yılında bana Kütahya’ya gitmek ve orada babamın izlerini aramak nasip olmuştu.

9 Aralık 2017 tarihinde Eskişehir’de Gümüşhaneliler Derneğinin düzenlediği ve Gümüşhaneli hemşehrilerimizle beraber Kütahya şehrimizi görmek ve tanımak üzere yolculuğumuz başlamıştı.

Yaklaşık 40 dakika süren yolculuğun ardından Kütahya Valimizi ziyaret ettik ve hep beraber şehri tanımak ve tarih içerisinde nelerin yaşandığını görmek merakıyla yola koyulduk. İlk durağımız Kütahya Kalesi oldu. Tıpkı Gümüşhane’nin Kuşakkaya’sı gibi hayli yüksekti. Şehrin tamamını tepeden gören bir konumdaydı. Dikkati çeken kalenin içinde yöresel yemeklerin yapıldığı yuvarlak döner mekan olmasıydı. Evliya Çelebi Kütahya Kalesi için «Bir tepe üzerinde yüzük taşı gibi durur».demişti

Dünyanın İlk Borsasının kurulduğu ve Anadolu’nun en zengin antik kentlerinden Aizanoi Antik Kenti de Kütahya ilimizde.

Kütahya'nın antik çağda ilk ev sahipleri Frigler olmuş daha sonra Roma, Bizans Germiyanoğulları ve Osmanlı egemenliğine girmişti.

Şehrin; Germiyanoğullarına iki kere başkentlik yaptığı ve o dönemden günümüze pek çok eser ulaştığı söylenmektedir.

Biz de gezimizin ilerleyen saatlerinde Germiyan sokağına girdik ve 150 yıllık Türk Konaklarıyla karşılaştık. Konakların bazıları müze evleri şeklinde düzenlenerek ziyaretçilere açılmıştı El yapımı çini işlemeli kuş desenli ve çeşitli motiflerle adeta görsel albenisi yüksek vazolar tabaklar çeşitli objeler karşısında hayranlığımızı gizleyemedik. Yine başka bir müze konakta; demirci sepetçi, semerci, halıcı keçeci gibi ustalık eserleri ve ustaların tezgahdaki çalışmalarını görmek mümkün. Sedirli yer minderli ve yan yastıklı görkemli konaklar da dikkatimizden kaçmadı. İçinde yaşayan insanların elbiseleri Türk motifleriyle işlenmiş fistanlar, etekler, şapkalar, yelekler, şalvar ve başörtüler dönemin yaşam tarzından ipuçları veriyordu.

Şehrin yöresel lezzetlerinden olan Sıkıcık Çorbası, Cimcik, Yaprak Sarma, Güveç ve İncirli tatlı gibi yemeklerinden de nasibimizi aldık.

Dünyaca ünlü çini, porselen ve klasik otomobiller müzelerini ve tarihi Ulu Camii de görerek gezimizi tamamladık.

Eskişehirde ki Gümüşhaneliler Derneğine ve bizlere Kütahya Şehrini tanıtan Valimiz Sn. Ahmet Hamdi NAYİR Beye çok teşekkür ediyorum.

Yolu Kütahya’dan geçenlere,

Germiyan Sokağındaki Türk konaklarını, müzeleri gezmeden, Aizanoi'yi ve Frigya vadilerini görmeden, eşsiz mücadele ile kurtuluş savaşını yaşayan Zafer tepe'yi, Dumlupınar şehitliğini ziyaret etmeden, vatan için can verenlerin yaşadıklarını hissetmeden, kale içindeki döner restoran da girmeden, termal sularından şifa bulmadan, çini ve porselenlerinden almadan, dönmeyin diyorum.

YORUM EKLE