Oraya gidip de gelen var

İnsan; kâinat içinde özel bir varlık. Akıl ve şuur sahibi. Kâinat kitabını okuyan, ne olup bitiğini gören, tahlil eden tek yaratık…

Kâinatta, bir şefkat, muhabbet ve nimetin var olduğunu insan sürekli görmekte ve gözlemekte.

Geniş çerçevede kâinatta, dar çerçevede ise dünyada, insanın önüne her türlü nimet, şefkat ve sevgiyle serilmiş ama bütün bu güzelliklerin önünü ölüm kesiyor ve keyfe keder veriyor…

İçinde yaşadığımız dünyada, en basit bir mahlûkun en küçük bir ihtiyacına bile cevap verildiği halde, insan gibi büyük bir mahlûkun “ebedi yaşamak” gibi en büyük bir ihtiyacının cevapsız bırakılması düşünülebilir mi?

İnsan için en büyük ihtiyaç; hiç ölmemek, ebedi yaşamak…

İnsanın bu en büyük ihtiyacı için Allah, ahiret yurdunu yaratmıştır.

Peki ama, oraya hiç gidip de gelen var mı?” sorusunu zaman zaman duyarız.

Bu sorunun mantığını şu olaya benzetmek mümkündür:

Bir anne karnında iki bebek düşünelim. Bunlar birbirleriyle konuşup, sohbet ederken, kardeşlerden biri diğerine “Bizim ağabey ve ablalarımız varmış. On sene önce dünya denilen yere gitmişler. Şimdi orada diğer insanlarla mutlu, bahtiyar bir şekilde yaşıyorlarmış…” dese, bu sözleri duyan diğer kardeşin; “İnanmam, hiç oraya gidip de gelen var mı?..” şeklindeki itirazı mantıklı bir yaklaşım olur mu?

İşte ahiret için de, “Hiç oraya gidip de gelen var mı” sorusunun mantığı benzer mantık değil midir?

Dünyaya gelen hangi insan tekrar anne karnına, o dar ve karanlık yere dönmek ister ki?..

Ahiretin dünyaya nispet ve kıyası, dünyanın anne karnına nispeti gibidir. Ahiret diyarına göçen insanın tekrar geri dönmesine lüzum kalmayacağı gibi, ihtiyaç da olmayacaktır.

Ahiret, Allah’ın vaat ettiği bir yurt, bir mekân… Mademki Allah, bütün ilahi kitaplarda ve nihayet son olarak da Kur’an’da ahireti yarattığını söylüyor. O zaman kimin itiraz etmeye hakkı ve haddi olabilir ki…

Allah; kâinatı ve içinde yaşadığımız küremizi yaratarak benzerlerini de yaratmaya kudreti olduğunu insana zaten göstermiştir.

Bütün bunlara rağmen, ahirete gidip, oraları gezip, gelip bize anlatan elbette biri var… Bu kişi, düşmanlarının bile tasdik ve ifadesiyle hiç yalan söylemeyen, hiç doğruluktan ayrılmayan Allah’ın son elçisi Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) dir.

Allah (c.c.), Peygamberimiz Hz. Muhammed’i Miraç gecesinde ahiret âlemlerine götürüp, gezdirip, oraları gösterip tekrar geri getirmiştir. Peygamberimiz de oralarda gördüklerini tek tek sahabelerine anlatmıştır.

Ahiretin varlığı, bütün insanlar için dünyada duyacakları en önemli haber ve en güzel müjdedir.

Öldükten sonra bir daha dirilmemek ve ebedi yok olmak insanlığa yapılan en büyük zulüm olurdu…

Her şeye kadir, kudreti sonsuz bir Allah, ahireti yarattığını haber veriyorsa ve O’nun en sevgili kulu ve peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.v.) de bu haberi doğrulayıp; “Ben oralara gidip, gezip, görüp tekrar geri döndüm” diyorsa; ahiretle ilgili olarak tereddüt edip, şüpheler taşımanın bir anlamı kalır mı?

İnsana “isteme”  duygusu veren ve bu duygu ile insanın istediği her şeyi yaratmış olan Allah, insanın istediği en önemli şey olan “ebedi yaşamayı ve ebedi yaşanacak olan ahireti” de yaratmıştır. Çünkü O, kudreti sonsuz Allah,  “Vermek istemeseydi, istemek vermezdi…

( Yazarın ‘Oraya Gidip de Gelen var’ adlı kitabından alınmıştır.)
YORUM EKLE