POST-MODERN DARBE 28 ŞUBAT

28 Şubat 1997'de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan ve irticaya karşı, ordu ve bürokrasi merkezli süreç. Türkiye siyasi tarihine geçen kararlar ve bu kararların uygulanması sırasında Türkiye'de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda yaşanan değişimlere neden olan bir süreçtir. Yaşananlar, post-modern darbe olarak da adlandırılmıştır.

Nedir bu post-modern darbe, bizde ve dünyada aynı anlamı mı ifade ediyor? “Post-modern darbe" teriminin Türkiye'de ve dünyada kullanımı arasında belirgin bir ayrım bulunmaktadır. Bu terim, Türkiye'de ordunun siyasi hükümete yapılacakları ve yapılmayacakları dikte ettirdiği, yani demokratik olmayan bir kurumun demokrasinin işleyişine müdahalesini anlatmak için kullanılmaktadır. Oysaki dünyanın değişik ülkelerinde otoriter olan bir hükümetin işleyişine, hükümet dışı örgütler tarafından desteklenen toplumsal hareketlerle müdahale edilmesi anlamında kullanılmaktadır.

28 Şubat 1997’den önce ortam darbeye nasıl hazırlandı.Yüksek rütbeli subaylar 22 Ocak 1997 tarihinde Gölcük'te toplanarak irticanın iktidarda olduğunu tartıştılar.4 Şubat'ta Sincan'da askerler 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yaptı.5 Şubat'ta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Erbakan'a uyarı mektubu gönderdi.Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya  “İrtica, PKK'dan daha tehlikeli” dedi.11 Şubat'ta Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşleri Ankara'da yapıldı.

Baktığımızda darbecileri darbeye hedefleyen yegâne sebep irtica, irtica, irtica... 28 Şubat darbesinin en önemli nedenlerinden biri de Anadolu sermayesinin bayilikten üretime geçmeye çalışması oldu. Anadolu sermayesinin üretime başlaması İstanbul'un statükocu sermayesini rahatsız etti. Anadolu kentlerinde üretime başlayan pek çok şirket "irticacı" suçlamasıyla iflas ettirildi.

Peki o dönemin darbecileri irtica derken aslında neyi söylemek istiyorlardı? Tabiî ki bu ülkede onlar gibi yaşamayan fikirsel olarak onlar gibi düşünmeyen insanları, düşünceleri, daha doğrusu dindar kesimi. Bu durumu dindarlar tehlikelidir diye açıkça ifade etmiyorlardı. O dönemin baskıcı, insan hürriyetlerini kısıtlayıcı, başörtülü olan insanların çektiği zulmü, kamuda zaten olmayan başörtüyü ve başörtülüleri artık üniversitelerden uzaklaştırılanları, üniversite kapılarından içeri sokulmayan öğrencilerin durumuna hepimiz şahit olduk. Bunu çağdaşlık! adına, cumhuriyeti korumak-kollamak adına yaptılar. Bunu yapanlar bu ülkeyi çağdaşlıktan, cumhuriyet ve kazanımlarından fersah fersah uzaklaştırdılar. Darbecilerin bir ülkeye hizmetleri ancak bu şekilde olabilirdi onu da en güzel şekliyle yaptılar!

Darbeciler ne istiyordu, laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu, laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okulların denetlenmesi ve MEB'e devredilmesi, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi, Kuran kursları denetlenmesi, Tevhidi Tedrisatın uygulanması, tarikatların kapatılması, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medyanın kontrol altına alınması, kıyafet kanununa riayet edilmesi, kurban derileri derneklere verilmemesi. Darbeciler 27 Şubat 1997 itibari ile saydığımız bu maddeleri harfiyen uygulamaya başladılar, hedeflerine çok hızlı bir şekilde ulaştılar. Ülkede ekonomik istikrarsızlık hızlandı, toplum gerildi,refah seviyesi düştü,daha doğrusu bütün kazanımlar yerle yeksan oldu.

Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ‘‘Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini’’ söyleyerek, RP'nin kapatılması için dava açtı. 7 Haziran'da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.10 Haziran'da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı'na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.18 Haziran'da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller'e devretmek olduğunu belirtti.
 Darbe veya post-modern darbelerle, ara dönem dediğimiz bu dönemlerle ülkenin her alanda beli bükülmüş,devlet vatandaşın yaşam tarzına direkt müdahale ederek belli standartlar dışında olan insanların yaşam hürriyetleri kısıtlanmış,dayatmalarla toplumun her alanında başörtülü olanlar dindar olanlar bir öcü gibi lanse edilerek toplumda kamplaşmalar başlatılmış,özellikle dindar dediğimiz kesim tamamen ötekileştirilmiştir.Bu durum insanımızın devlete bakış açısında ciddi hasarlara sebep oldu.
İnsanı yaşatacaksın ki devlet var olsun, devlet güçlü olsun, devlet büyük olsun. Bu anlayışa sahip olmayanlar zaman zaman darbe teşebbüsünde bulunacaklardır. Allah darbecilere bir daha fırsat vermesin.
YORUM EKLE