Salih Bey Köprüsü (1)

(Yıllardır Çit Deresi’nin can aldığı Şeytan Kayalıklarına yapılan bir köprünün öyküsüdür.)  
1

Güneş karşı tepelere yeni vurmaya başlamıştı ki Salih Bey kapıya çıktı. Seyis Murat ise ‘Şahım’’ı çoktan hazırlamıştı… 

-Şahım hazır mı seyis?

-Hazır beyim.

Kapının önünde ocağı yakmaya çalışan anası merakla:

-Nereye oğul, sabahın bu saatinde?

-Avliyana’ya gidiyorum ana

-E, bir şey demedin bize, babanın haberi var mı?

-Yok ana, sen söylersin. Dulağası ve Yılanlı yaylalarında sürülerin durumuna bakacağım…Çoktandır çobanlara azık vermedik, ihtiyaçları nedir sorup öğreneceğim.

-Yemeden mi? Bari bir çay içeydin, bir şeyler atıştıraydın oğul, aç karnına iki saat at üstünde gidilir mi?

-Kahvaltım belki de şimdi hazırlandı ana. Cicar Ali…Hani şu Çit köyünün çobanı. Çayı demlemiş şimdi beni bekliyordur, Mehmetaliler’in Hayrat Çeşmesi’nde.

-O zaman selametle git, selametle gel oğul.

-Sağol ana gecikirsem merak etmeyin.

Seyis Murat, “Şahım” adındaki Arap atın yeleleriyle oynuyor, öpüyordu. Gözü gibi bakıyordu Şahım’a Seyis Murat… Köyde değil başka köylerde, hatta Ardasa’da bile böyle bir ata rastlamamıştı…Gümüşhane’de Şeyran’da, Kelkit’te bile yoktu böyle bir at. Adı gibi şahımdı, Şahım’dı şahım…

Zermut’ta her kapıda bir at vardı…Kapısında atı olmayan haneden sayılmıyordu. At sevgisinin atalardan geldiği söylenir, bu köyde. At üzerine çok öyküler anlatılırdı…

Bir Yahudi atasözünü anımsadı, “Cennetin rüzgarı atın iki kulağı arasından eser”. At üzerine çok kitaplar okumuştu Seyis Murat… Onun için Asım Çavuş da karısı da Salih Bey de kendisini çok severler. 

Tek bir leke yoktu Şahım’ın üzerinde. “Nasıl olsun ki, bey atında leke olur mu, üzerinde toz damlacığı olan ata ben at mı derim” dedi içinden Seyis Murat. Bey, atıyla yiğit olmaz mı, ne demiş Köroğlu, 

“Yiğitler silkinip ata binince, 

Derelerde Bozkurtlara ün olur”

Benim beyim de Şahım’a binince bu derelerde, bu düzlerde köylüklere bey oluyor, nerede bir çocuk, nerede bir gariban varsa elinden tutuyor, diye geçirdi içinden Seyis Murat.

-Şahım nasıl bu sabah seyis?

-Her zamanki gibi çok iyi beyim.

Salih Bey, avucundaki şekerleri Şahım’a yedirirken öptü kokladı. 

-Akideleri koydun mu terkime?

-Koydum beyim

-Bugün epeyce yolumuz var… Sevinsin çocuklar.

-Sevinsin beyim, dedi ve ”ah bir de sen evlensen çoluk çocuğa karışsan” diye mırıldandı.

-Bir şey mi dedin seyis?

-Yok beyim, sağlıkla git, sağlıkla gel.

-Ver bakalım, dizginleri

Özengiye bastı bir sıçramada atın üzerindeydi. Atın başını çevirdi… Zermut’un sokaklarında Şahım’ın nal sesleri vardı sabahın ilk saatlerinde…

At arabası genişliğindeki yola varınca “deh” dedi, Salih Bey, “yol uzun bekletmeye de gelmez çoban Cicar Ali’yi, söylenmeye başlamıştır bile, hoş adam, seviyorum onun ileri geri konuşmalarını.”

Xxxx

-Hanımım bir emrin var mı bana?

- Yok dedi Gülbahar Hatun. Hele gel Asım Çavuş da geliyor, sofrayı kurdum.

-Sağol hanımım, Şahım ile diğer atların yerlerine bakacağım.

-Bakarsın, daha akşama bir yıl var, gel hele

Asım Çavuş, kapıda göründü:

-Gel seyis, gel hem kahvaltı yapalım hem de sohbet edelim, konuşacaklarım var.

-Emrin olur beyim.

Gülbahar Hatun çayları çoktan doldurmuştu.

“Ne konuşacağız” diye merak etti Seyis Murat… 

Asım Çavuş, bağdaş kurarak sofraya oturdu. 

-Haşladın yine sironu Gülbahar Hatun

-Çok seviyorsun, haşlamazsam surat asıyorsun

-Surat asmıyorum, senin haşladığın sironu bu köylerde haşlayan yok, bunu bilmiyor musun? Ne demiş atalarımız, Avliyana’nın kaymağı, Çit’in çorbası, Zermut’un sironu, Zigana’nın kuymağı.

-Doğru demişler, de hadi soğumasın, soğuyunca tadı olmaz.

Asım Çavuş ile seyis Murat, ağız tadıyla tabaktaki sironu bitirdiler. Gülbahar Hatun bir kez daha çayları doldurdu.

-Nereye gitti Salih?

-Avliyana’ya.

-Yemeden mi?

-Yemeden, Cicar Ali, Mehmetaliler’in Çeşmesi’nde kahvaltı hazırlayacakmış.

-Eyy

“Şunu hayırlısıyla bir baş göz edebilsek” diye geçirdi içinden Asım Çavuş. 

-Seyis Murat, bak ne diyeceğim sana?

-Buyur beyim

-Bu benim oğlan seni çok sever 

-Sever beyim

-Hiç söyle sevip ilgilendiği helal süt emmişten söz etti mi?

-Yok beyim

-Sana da bir şeyler söylemez mi Gülbahar Hatun?

-Yok bey

Çayından yudum alan Asım Çavuş:

-Seyis, silah aldı mı yanına?

-Evet beyim.

-İyi, herkes onu çok sever ama yine de heybesinde silah olsun, ipsizi var, serserisi var?

-Heybeye koydum beyim, kendisine de söyledim.

-Öğle namazından sonra İmam Mustafa’yı bir ziyaret edelim, bilirsin kimi kimsesi yok ne yer ne içer bir soralım kendisine. Kâhya Kadir’e söyle çıkın hazırlasın.

-Olur beyim. İzninle ben önce Şahım’ın yerini temizleyim, sonra da diğer atlara bakıp, tımarlarını yapacağım.

-Tamam Murat seyis. İyi bak atlara

-Emredersin beyim.

Seyis Murat kalkınca, Asım Çavuş:

-Gülbahar Hatun, hele şu çayımı doldur da gel otur, biz yedik sen baktın, gel hele gel.

Şu oğlanı bir baş göz edebilsek. Yaşı otuz oldu. Yok mu bunun bir sevdiği, yok mu bunun gönlüne düşen. Bizim bir ayağımız çukurda. Muradını görmeden göçüp gideceğiz. Torun almak istiyorum kucağıma. İyi has, huyu güzel. Herkes seviyor. Çiftlikleri, sürüleri, yaylaları çok iyi idare ediyor. Düşkünlere yardım elini uzatıyor. Fakir fukaranın elinden tutuyor. Kimin başı ağrısa onun yanında.

Yok yok bu oğlanı bir an önce baş göz etmeli. Güzel çalışıyor, beş köyü güzel idare ediyor. Hayvan sevkiyatlarını çok güzel yapıyor. Nazar değmesin. Nazar değmesin de kendisinin de bir yuva kurmasının zamanı geldi geçiyor. Bugüne kadar hakkında kötü bir söz duymadım. Herkes ona “bey” diyor. O da bunu hak ediyor. Yaptıklarını da hep bana anlatıyor. Bu böyle olmayacak, o yayla senin bu yayla benim dur durak yok. Her köye bir sorumlu koymanın zamanı geldi. Akşama hayırlısı ile gelsin kendisiyle etraflıca konuşayım.,

-Ne dersin Gülbahar Hatun?

-Neye?

-Dinlemedin mi beni?

-Bir şey demedin ki, gözlerin daldı, gitti, çayı bile soğuttun.

-He.

Xxxx

Cicar Ali bir çeşme ile dönemeç arasında gidip geliyordu. “Çay bayatlayacak, çay bayatlayacak, beye bayat çay içirilir mi, çay bayatlayacak, çay bayatlayacak.”

Durdu, yolun görünenine baktı, umutsuzca, “Hala görünmedi. Çay bayatlayacak, beye bayat çay içirilir mi, de gel hadi bey, çay bayatlayacak.”

Karşıdaki Çulçula Şelalesi’ne baktı. Suyu iyice azalmıştı. Biraz ilerideki bostana su götürmek için konulan ağaç oluklardan biri devrilmişti. “Tembel insanlar, insan bakmaz mı oluklara? 

Gözünü yine yola çevirdi. Yine gelen yoktu. Hayıflandı. Derinden nefes aldı. “Yok yok ben yeni çay mı demlesem. Biraz daha biraz daha” Bileği taşı üzerinde ne yoktu ki, tereyağı, bal, yumurta, peynir. Hepsi de köyden. Bey buraların balını çok sever. Kahvaltı köylük yerde balsız olur mu, hele de bey sofrası ise.

Tam çayı dökecekti ki Salih Bey dönemeçte görüldü. 

-Dökme çayı, Cicar Ali geldim

-Hay gözünü seveyim, nerede kaldın bey, çok merak ettim.

Salih Bey, Şahım’dan indi. Cicar Ali onun da yemini hazırlamıştı. Sofraya oturdular. Çayları doldurdu Cicar Ali.

-Koymuşsun gene balı?

-Seversin beyim

-Evet, çok güzel oluyor Gangana’nın balı

-Bin bir çiçek var beyim

Salih Bey, hızlıca kahvaltıyı yaptı

-Hele bir çay daha koy, bu çeşmenin çayı çok güzel oluyor. Yapanlar nur içinde yatsın.

-Amin

Bey, çayını bitirdi.

-Cicar Ali, yarına elli adet tavını almış tosun hazırla. Diğerlerinden ayır. Onları Yatak’a koy. Önlerine otunu da. Elli tosun satıldı. Alıcı parasını verdi. Yarın, Gangana’ya gelip, Herek köyü üzerinden Manastır tarafına aşıracak. Sakın ihmal etmeyesin. 

-Olur mu beyim, ihmal etmem.

-Ben yarın öğleden sonra Gangana’ya geleceğim. Tavlı bir tosunu ayrıca ayır, kesip köylülere etini eşit dağıt. Ben geldiğimde her şey eksiksiz olsun. Dursun Ali de seninle olsun.

-Emrin olur beyim.

-Şu parayı da al, kendi ihtiyaçlarını gör. 

-Bu çok beyim

-Çok değil çok değil. Koy cebine. Ha, bir de köyde Guş Nene adında bir nenemiz varmış. Ondan Gangana’da Ruslarla yaşanan savaşı dinlemek istiyorum. Önce köye daha sonra da yaylaya çıkarız.

-Olur beyim.

(Devamı var)

YORUM EKLE
YORUMLAR
Celal Işık ANKARA
Celal Işık ANKARA - 4 yıl Önce

Roman özetinizi okudum . Yerli ve mahalli olması bölgenin tanıtımı açısından çok yararlı olacaktır.
Sizi tebrik ediyorum. Başarılarınızın devamını dilerim.

celal ışık ankara
celal ışık ankara @Celal Işık ANKARA - 4 yıl Önce

romanınızın oylamasını ben yopmadım ben sizin gibi çalışkan öğrencilerime daima 100 üzerinden 100 veririm

mustafa keleş
mustafa keleş - 4 yıl Önce

hocam çok güzel beğenerek okuyoruz inşAllah gezip görme fırsatımızda olur oraları tesekkür edirim elinize sağlık.

Vahdet KURAL
Vahdet KURAL - 4 yıl Önce

İbrahim bey;
Bu hikaye çok kıymetli. Sözlü kültürümüzden aktarıp kayıt altına alınması çok elzem. Belki siz bir başlangıç yapmış oldunuz. Belki de bu tür hikayeler aktarıldıkça köprüler taş olmaktan çıkacaktır.
Teşekkür eder; çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.