SAYGIYI HAK EDEN KIYMETLİ BÜYÜKLERİMİZ

Büyüklerimiz ebeveynlerimiz namı diğer yaşlılarımız. Yaşça ilerde oldukları için günlük yaşamda genelde onlara “yaşlı” veya “ihtiyar” denilmektedir. Oysaki bu kelimeler; tükenmişliği, zaafı, güç kaybını, hayatın son bölümü anlamını çağrıştırmaktadır. Onları onure etmek, gönüllerini okşamak, hürmet ve saygımızı ifade etmek için “yaşlı” ve ihtiyar” (ukala) seslenişle moruk kelimeleri yerine “büyüklerimiz” kelimesini tercih etmemizde fayda var. Geçirdikleri çok uzun, yorucu, meşakkatli, yıpratıcı bir yaşam sürecinde sağlık sorunları yaşayan, yaşam faaliyetleri zayıflayan ve kendi ihtiyaçlarını karşılamada zorluklar yaşayan büyüklerimizin bizlerden istedikleri tek şey ilgidir.

Zira büyüklerimizin hepsi bu ilgiyi fazlasıyla hak ediyor. Bu bağlamda büyüklerimizin değerini iyi bilmemiz gerekir. Yaşadıkları uzun yıllar boyunca biriktirdikleri tecrübelerin bizler için büyük bir hazine olduğu şiarıyla hareket ederek büyüklerimizin tecrübelerinden yararlanmalıyız.

Öncelikle büyüklerimizi “huzurevlerinde” değil yaşadığımız evin en güzel yerinde yaşatmamız gerekir.. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, büyüklerimizin hiçbiri bu huzur evlerinde huzur bulamıyorlar. Büyüklerimizin huzur bulacakları yer bizim yanımızdır, evimizdir ve ailemizdir. Bu nedenle büyüklerimizle birlikte yaşamayı öğrenmeli ve bu güzel yaşam tarzını çocuklarımıza da aşılamalıyız. Günümüzde dünyayı saran bireysel ve bencil yaşam tarzından uzak durmalı ve aile bağlarımızı güçlendirmeliyiz.

Binaların yapımında kullanılan kumu bir arada tutan çimento gibi aileleri de bir arada tutan ve güçlendiren büyüklerimizdir. Bu nedenle onların kıymetini iyi bilmemiz ve hayırlı dualarını almaya çalışmamamız” lazım.

Büyüklerimiz; çocuklarımız için çok değerli birer hayat öğretmenidir. Evde yaşayan büyüklerin yanında büyüyen çocuklar çok daha erken olgunlaşmakta ve emsallerine göre daha donanımlı bir şekilde hayata başlamaktadırlar. Yaşama dair büyüklerinden aldıkları bilgiler sayesinde çocuklar hedeflerine daha hızlı ve daha kolay ulaşabilmektedirler. Bu bağlamda çocuklarımızın daha iyi yetişmeleri için büyükleri ile yeteri kadar zaman geçirmelerine fırsat verelim.

Hayat şartlarının gittikçe zorlaştığı günümüzde anne ve babalar çalıştıkları için çocuklarına bakıcı tutmak durumunda kalıyorlar. Oysaki  ailede büyükler varsa ve şartlar uygunsa çocukların bakıcıya değil aile büyüklerine bırakılmaları daha sağlıklıdır. Anne ve babalar olarak büyüklerimizle aynı evde yaşayıp birbirimize güç vermemiz hepimizin yararınadır. Dede, nine, anne, baba ve çocukların bir arada olduğu aile yapıları daha güçlü ve daha sağlamdır.

Gelişmiş ülkeler paranın, servetin, mal ve makamın insanı mutlu etmeye yetmediğini anladılar. Bireysel ve toplumsal bazda yaşadıkları kayıpları telefi etmek ve daha güçlü hale gelmek için yeni aile  politikaları üretmeye başladılar.

Toplumun temel taşı aile, ailenin de temel taşı büyüklerimizdir. Bu anlamda bizi etkisi altına almaya çalışan bencillik, vefasızlık ve merhametsizlik iklimine dur diyelim. Evlerimizin bereketi aile hayatımızın saadeti onların rızasında cennet saklı yüzlerinde cennet biletini görebilmeliyiz. Mutluluklarımızın mimarının aile büyüklerimiz olduklarını asla unutmayalım.” Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara ‘öf’ bile deme onları azarlama, onlara saygılı, güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kol kanat ger…”[i]  

Bu şuurla hareket ederek zorlaşan yaşam şartlarına karşı ayakta durabilmek için ebeveynlerimizle bağlarımızı güçlendirelim. Güçlü Toplum  inşa etmek için güçlü ailelere ihtiyacımız olduğunu asla unutmayalım.[ii]

Kur’an-ı Kerim insanın doğumla başlayan hayat serüveninde fiziki yapısındaki iniş-çıkışı ve yaşlılık döneminde karşılaşacağı güçsüzlük halini şöyle ortaya koyar: “Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren Allah’tır. O dilediğini yapar.”[iii] Yaşlılığın insan ömrünün en zor dönemi olduğu vurgusu yer almaktadır: “Sizi Allah yarattı; sonra sizi vefat ettirecektir. Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en güç çağına kadar yaşatılacaktır.”[iv]

Büyüklerimize yeterli ilgi, gülen yüzümüzü gösterelim.  Asrımızda insanların soğukluğu, kışın soğukluğunu geçmiştir. Gelin onlarla çiçek açalım.  Duyguların dili, özlemlerin yardım eli olalım. Her insana gönül dünyamızda bir sevgi kanalı açalım. Vefakârlık hususunda lafta, ihanette ise ön safta olanlardan kaçınalım.

Tecrübe öğretmeninden ders alanın haykırışı; beni yoran anlamadan ve anlaşılmadan seçtiklerim. “Bırak ben gideyim, senin mevsiminde açmıyor çiçeklerim”.

Bize uzak ülkelerdeki kimi yerliler, “Kaç yaşındasın?” anlamında, “Yaşamın kaç kez çiçeklendi?” diye sorarlarmış. Çiçeklerin açtığını kaç kez gördüysen, o yaştasın. Bizde de eskiden kaç yaşındasın yerine “kaç bahar gördün?” derlerdi. Lisana, lehçeye ömür üzerinden çiçeği, baharı yerleştirmek, anlamaya ve anlaşılmaya verilen kıymeti güçlendirip gündemleştirmektir.

Doğru anlaşılıp yalnız kalmak, yanlış anlaşılıp kalabalıklar tarafından alkışlamaktan evladır. Anlamak, anlaşılmak başlı başına bir edeptir. Her insan diğer insanlar için bir mekteptir. İnsan anladığı ve anlaşıldığı insanla çicek açar.[v] Bir toplumda yaşlılar, toplum binasının manevi direkleri olup geçmiş ile gelecek arasında bir köprü vazifesi görmektedirler. Çünkü onlar, gençlerin yetişmesine çalışmış, ömürlerini kendilerinden sonraki nesillere daha güzel bir dünya bırakmak için tüketmişlerdir. Bu bakımdan toplumların temelinde harçları bulunan yaşlılara saygı göstermek, her şeyden önce dini, insani ve vicdani bir görevdir. Şunu da belirtmeliyiz ki, yaşlılık dönemi özel bir dönemdir. Bu dönemde yaşlılara daha bir özenle yaklaşılmalı, sevgi ve saygıda kusur edilmemeli, maddi ve manevi ihtiyaçları karşılanmalıdır.

Nebimiz bize, insanlara karşı daima merhametli, güler yüzlü, yardım sever olmayı öğütlemiş, "Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir."[vi] küçükleri koruyup onlara merhamet etmekle büyüklere saygı göstermenin birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğunu belirtmiştir.

Doğumla başlayan ve ölümle sona eren hayat yolculuğu her canlı için mukadder bir süreçtir.

Bu açıdan her bir çocukta kendi çocukluğumuzu, her bir yaşlıda ise kendi yaşlılığımızı görmemiz gerekir.

Bugün anne-babalarımızın ve yaşlılarımızın bizden beklediği, yaşlandığımızda bizim çocuklarımızdan bekleyeceğimiz şeylerden daha fazlası değildir.

Yaşlılarımız sevgiyle, ilgiyle hayata tutunurlar.

Yaşlı olmak başlıca hürmet vesilesidir.

Onların hayatlarını huzur ve sükûnet içerisinde geçirmelerini sağlamak onlara karşı sevgi saygı göstermek vefanın gereğidir.

Yaşlılarımıza hak ettikleri için saygı duyulmalı.

Kültürel değerlerin büyük ölçüde yitirildiği günümüz toplumlarında yaşlılar, ailede bir fazlalık gibi algılanmaya başlanmıştır.

Yaşlılar, hayat tecrübeleri sayesinde gençlerin yükünü hafifleten, hayatın anlamına dair onları bilgilendiren ve yönlendiren bir rehber konumundadırlar.

Yaşlılarımız aynı zamanda geçmiş ile gelecek arasında köprü vazifesi gören, dinî değerlerimizi ve kültürel mirasımızı bugüne taşıyan değerlerimizdir.

İslam muhatabı insana saygı ve sevgiyi temel ahlaki görevlerimiz arasında zikretmiş, büyüklere karşı sergileyeceğimiz davranışlar konusunda önemli tavsiye ve uyarılarda bulunmuştur.

Büyüklerimize saygının geri dönüşümü önce dünyada tecelli eder. “Her hangi bir genç, bir kimseye yaşlı olduğu için ikramda bulunursa, Allah o gence, yaşlılığında kendisine ikramda bulunacak birini âmâde kılar.” [vii]

Nebimiz mağaradaki üç gencin hikâyesini ashâbına anlatmış, anne babaya yapılan iyiliğin, mağaranın ağzını tıkayan kayayı bile nasıl parçalamaya muktedir olduğunu öğretmiştir ashâbına: Üç kişi yürürlerken, yolda yağmura tutuldular. Dağda bir mağaraya sığındılar. Fakat dağdan kopan bir kaya, mağaranın ağzına yuvarlanıp onları içeride sıkıştırdı. Bunun üzerine onlardan biri diğerlerine, “Bakın bakalım sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaptığınız amelleriniz var mı? Onları anmak suretiyle Allah'a dua edelim. Belki bu sayede Allah mağaranın kapısını açar.” dedi.

Bu teklif üzerine onlardan biri anlatmaya başladı: “Allah'ım! Benim ihtiyar ana babam vardı ve çocuklarım küçüktü. Ben sürü otlatarak onları geçindirirdim. Akşamleyin otlaktan dönüp eve geldiğim zaman süt sağar, çocuklarımdan önce ana babama süt içirirdim. Bir gün uzakta bir otlağa gitmiştim. Akşam oluncaya kadar sürüyü getirememiştim. Geç vakit geldiğimde onları uyumuş hâlde bulmuştum. Her zamanki gibi sütleri sağdım ve kabıyla getirip başuçlarında dikildim. Onları uykularından uyandırmaya kıyamıyordum. Onlardan önce çocuklarıma süt içirmeyi de uygun görmedim. Onlar uyurken, gün ağarana kadar bütün geceyi böyle dikilmekle geçirdim. Şüphesiz Allah'ım! Sen bilmektesin ki, ben bunu sırf senin rızanı kazanmak için yapmıştım. Bundan ötürü bizim için mağaranın ağzında bir gedik aç da, oradan gün ışığını görelim!”Allah onlara gün ışığını görecekleri kadar bir gedik açtı.[viii]

Gerçeği şuki: “Saçı sakalı ağarmış yaşlı müslüman’a saygı gösterip ikram etmek, Allah’a saygıdandır.”[ix]

Unutma ki ne ekersen onu biçersin.

Sen yaşlılara ihtimam gösterirsen yarın da sana ihtimam gösterirler. Etme bulma dünyası.

Mvln:“Gençlerin aynada göremediklerini, yaşlılar bir tuğla parçasında okurlar”[x] der. Yaşlılar yılların birikimi ve deneyimine sahiptir. Bu, ücretle satın alınabilecek bir şey değildir. Bir toplum için bu deneyim ve birikimin heba edilmesi düşünülemez.

Asırlarca Türk aile yapısı içinde yaşlılar sözü dinlenilen, tecrübelerinden istifade edilen, geçmişi geleceğe bağlayan, gelenek, görenek ve kültürü genç nesillere aktaran saygın birer büyük olarak baştacı edilmişler, ailenin bereketi sayılmışlardır. Aile ile ilgili önemli kararlar hep onlarla istişare edilerek alınmıştır. Pek çoğumuz küçükken ninelerimizin söylediği ninnileri hâlâ hatırlarız. Dedelerimizin bizi şefkatle bağrına bastığını, yürümeye başladığımızda ise bizi parka, bahçeye oyun oynamaya veya camiye götürdüğünü hiç unutmayız. Bu durum onların aile ve toplumla bağlarını güçlendirmiş, ayrıca yaşlanma döneminde genel olarak yaşlılarda meydana gelen kendini yalnız hissetme kaygısına da engel olmuştur.

Bir insanın kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, kendisinin doğru anlaşılmasına sebeptir.

“Bugün büyük evlerimiz var ama ailelerimiz küçük, çok tanıdığımız var ama onlara ayıracak zamanımız yok, bilgiliyiz ama muhakememiz zayıf, çok ilaç var ama daha az sağlıklıyız, aya gidip geldik ama karşı komşuya gidecek cesaretimiz yok.”

Hiç kimseye anne babasından vazgeçme veya evlâdını başkasıyla değiştirme gibi bir imkân verilmemiştir.

Evet, yaşlılık, insanın dünya hayatındaki son sürecidir. Bir toplumda yaşlılar, toplum binasının manevi direkleri olup geçmiş ile gelecek arasında bir köprü vazifesi görmektedirler. Çünkü onlar, gençlerin yetişmesine çalışmış, ömürlerini kendilerinden sonraki nesillere daha güzel bir dünya bırakmak için tüketmişlerdir.

Bizim de bir gün yaşlanacağımızı göz önünde bulundurarak, yaşlılara, özellikle anne-babamıza, dedelerimize, ninelerimize saygıda kusur etmemeli, onların hayır dualarını almak için yarış halinde olmalıyız. Büyüklerimiz içinde yaşadıkları toplum için bir rahmet kaynağı olduklarını, diğer insanların onlar sayesinde bu günki imkanlara kavuştuğumuzu bilmeliyiz. Özellikle eşlerini kaybetmiş ihtiyar kimseleri yahut da çocuklarından uzak kalmış anne babaları ziyaret etmek onları hayata bağlayacak, yalnızlığın sebep olacağı sıkıntı ve bunalımlara engel olacaktır. İşte yaşlandıklarında onları hoşnut etmenin en güzel yolu da sık sık ziyaretlerine gitmektir.

Büyüklerimizin  hayatımızdaki yerleri onlar yoksa boş kalır.

Selam ve hayrda kalın.

 30.04.2024

Gölcük Kocaeli

 

[i] İsra suresi 23.

[ii] Dr. M.A.Noyan.. Makalesi.

[iii]  Rum suresi  54.

[iv] Nahl suresi  70.

[v] Y.Akit  M, Ç, Makalesi

[vi] Tirmizi, Birr, 15.

[vii] Tirmizi, Birr, 25/75, (, 372).

[viii] Hadislerle islam c.VI syf;185.

[ix]  Ebu Davud, Edeb, 23.

[x]  Mvln.Diyanet dergisi

YORUM EKLE