ŞEHRİN KURTULUŞU ve KURTULAN ŞEHİRLER

19. Yüzyılda, Trabzon’da, Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bir sancak olarak bulunan Gümüşhane, rahat bir dönem içerisinde idi. Ancak bu dönemde yaşanan yoğun savaşlar dolayısı ile tedirginlik içerisine giren halk, madenlerini de gerektiği gibi işletemediklerini düşünerek Gümüşhane’den göç etmeye başlamışlardır. Böylelikle, Gümüşhane’de hem nüfus azalmış, hem de harabiyet hüküm sürmeye başlamıştır.

20 Temmuz 1916 gecesinde ise, Ruslar, Gümüşhane’ye girerek bölgeyi işgal etmişlerdir. Bunda da fazla zorlanmadıklarını belirtmek yanlış olmaz; çünkü Türk kuvvetleri fazla karşı koyamamışlardır. Ve bununla birlikte, Gümüşhane ve sonrasında Trabzon da Rusların eline geçmiş bulunmaktadır.

Artık hem Gümüşhane, hem de çevre il ve ilçeler, işgaller karşısında zor durumda olmalarının yanında, Ermeni zulmü ile de başa çıkmaya çalışmaktadırlar. Kısacası Gümüşhane ezildiği bir dönemden geçmektedir. Tam bu sırada Rusya’da Bolşevik İhtilali çıkmıştır. Artık Rusya kendi iç meseleleri ile uğraşmak zorundadır. Bu nedenle, 18 Aralık 1917 tarihinde, Erzincan Mütarekesini imzalamaya karar vermişlerdir. Artık ordularını geri çekeceklerdir, ama Ermeni zulümleri hızından hiç bir şey kaybetmemiştir.

Buna karşın Erzincan Mütarekesi iptal edilerek geçersiz sayılmış ve savaşlar yeniden başlatılmıştır. Buna dayanarak milli bir mücadele başlatarak Gümüşhane’nin kurtuluşu, 15 Şubat 1918′de gerçekleştirilmiş, Gümüşhane’nin kurtuluş tarihinde Rus işgaline son verilmiş. Asil bir millettin evlatları olan Gümüşhane halkı düşman elinden kendi toprağını kurtarmış. Tarihe bu kaydı düşmüştür. Vatanın tamamının ya da bir bölümünün bir başka devlet tarafından belirsiz bir zaman süren işgalinin sona ermesi ve esaretten kurtulmasıdır kurtuluş. Sadece ve sadece toprağı düşman istilasından kurtararak gerçek bir kurtuluşa ulaşılmaz. Çocuklarımızda  gerçek bir tarih bilinci oluşturmadıkça, Milli tarih bilinci gençlerimize kazandırılmadıkça asla bu  vatanın kurtuluşunu  sağladık diyemeyiz . Hakiki anlamda millet olma şuuruna  kavuşamadıkça, önce benliğimizi daha sonra her şeyimizi kaybederiz ve tarih sahnesinden silinir gideriz.Bu hale düşmemek için tarihi ,kültürel ,mili ve manevi değerlerimize sahip çıkmalıyız. Bir milletin yaşama ifadesi, hayat kaynağı ve en kuvvetli ışığıdır Mili şuur. Millî şuur, bir milletin, kendini duyması ve bilmesidir. Hem duyguya hem de düşünceye dayanan millî şuur, bir milletin manevi kuvvetlerinden en önemlilerindendir. Milli şuur, yurdu aydınlatır ve gizli köşelere sinmiş olan bütün akrepleri açığa çıkararak, karanlıkta iş görmelerine engel olur. İnsanda beyin ne ise, millette de milli şuur odur. Ciğeri, karaciğeri, hatta bazen kalbi kurşunla delinen bir adamın yaşadığı görülür. Fakat beyninden kurşun yiyen bir insanın yaşamasına imkân yoktur. Bunun gibi bir millet de yolsuz, fabrikasız, hastanesiz, ordusuz yaşayabilir. Hatta dilini kaybetse de (kaybetmemeli) ölmeyebilir. Yeter ki milli şuuru olsun. Böyle bir anlayışa sahip olan milletler mutlaka ve mutlaka ayakta dimdik duracaklardır.

Bu vesile ile 15 Şubat Gümüşhane’mizin düşman istilasından kurtuluşunu şimdiden kutluyorum.

YORUM EKLE