ŞİKÂYET VAR

Ahmet Bey otuz yaşında. Görevine başlamadan önce bayrağın dalgalandığı her yer vatandır diyordu. Beş yıl boyunca kpss sınavına hazırlanarak büyük sıkıntılar çekti, atanamayınca eski borçlarını ödeyemeyip bir yuva kuramadı. Şimdi ise atandığı yerden memnun olmamakta ve ben buraya nasıl geldim deyip şikâyet etmektedir.

Ayşe Hanım 3 çocuk annesi. Eşi memur. Hali vakti yerinde. Az önce komşusuna oturmaya gitti. Komşusu on beş yıllık evli olduklarını ancak tüm tedavilere rağmen çocukları olmadığını ifade etti. Ayşe Hanım bu duruma çok üzüldü. Ancak eve döndüğünde çocuklarının yaramaz olduğu aklına geldi ve çocuklarından şikâyet etmeye başladı.

Rana 9 yaşında. Annesi ve babası onunla çok ilgili. Bir dediği iki olmuyor. Anne ve babası her anne ve baba gibi yavrusu için her fedakârlığı göze alıyor. Yemiyor yediriyor, giymiyor giydiriyor. Çocuklarının mutlu olması için her fedakârlığı yapıyorlar. Rana’nın odası oyuncaklarla dolu. Ancak Rana markette gördüğü yeni bebeği babasına aldıramadı diye ağlamakta ve babasından şikâyet etmektedir.

Ercan 17 yaşında. Lise okuyor ve okulun pansiyonunda kalıyor. Pansiyonda her imkân mevcut ve pansiyon ücretsiz. Çalışma masası, dolabı, kitaplığı yeni. Pansiyon ile okul yan yana, hem de merkezi yerde. Pansiyon sorumlusu ve belletici öğretmenler işlerini hakkıyla yapmaya çalışıyor. Çocuklara yardımcı olup dertlerine çare olmaya çalışıyorlar. Ercan ise pansiyonda çıkan güzelim yemekleri beğenmiyor ve halinden şikâyet ediyor.

……………………………………………………

Maalesef liste uzayıp gidiyor. Yediden yetmişe şikâyet ediyoruz ve şikâyet işitiyoruz. Hiç kimse halinden memnun değil. Çocuk çocukluğundan, baba babalığından, memur memurluğundan şikâyetçi. Yapılan bazı araştırmalar bu durumun hastalıklı bir ruh halinin neticesi olduğunu belirtiyor. Şikâyeti alışkanlık haline getirmek ve kafa yormak yıkıcı etkilere, hatta depresyona bile sebep olabiliyor. Mevlana Hazretlerinin şu sözü ne kadar da güzeldir: “Şikâyetçi kötü huyludur. İyi huylu şikâyet etmez tahammül eder.” Ve gönüllere giren şu sözü ne hoştur: “Sen çiçek olup etrafa gülücükler saçmaya söz ver. Toprak olup seni başının üstünde taşıyan bulunur.”

Hasılı, maddi manevi sahip olduğumuz değerlere bakıp kıymetini bilmek, kanaat etmek ve memnun olmak veya birilerini memnun edebilmek… Ne kadar da zor olmuş. Yani demem o ki, halimizden şikâyet etmek kolay. Asıl hüner ve kemalat odur ki, her halinde güzel bir cihet görsün, her sıkıntıda faydalı bir çare bulsun ve her dertte şifalı bir deva bulsun.

Bir reçete: Güzel gör, hem güzel bak. Tâ güzel düşünmeli. Güzel bil, hem güzel düşün. Tâ leziz hayatı bulmalı. Hayat içinde hayattır, hüsn-ü zanda emeli. Sû'-i zanla yeistir saadet muharribi, hem de hayatın katili.

YORUM EKLE