TAHAMMÜL

“Üslubu beyan, ayniyle insan”
Ziya Paşa

 

Çokça dillendirdiğim;

“Biz ne zaman bu hale geldik” cümlesi ile hemhal olmuşum şu son asrın felaketi sonrasında. İnsanlar adeta patlamaya hazır bir mayın tarlasında parmak uçlarının üzerinde yürümeye gayret gösteriyor. Her ne kadar her felaketin ardından derin bir muhasebe ile kısa süreliğine fabrika ayarlarımıza dönsek de dünya denen emanet meşgale bizlere sunduğu yalancı meme misali nimetleri ile başımızı döndürmeye kâfi gelebiliyor.

Beraber aynı coğrafyada aynı havayı teneffüs ettiğimiz insanların riyakârlığı karşısında kelimelere gem vurup sabır tespihinin tanelerini çekmekle meşgul oluyoruz mütemadiyen. Taate, günah işlememeye, bela ve mihnete olan üç sabır en sevgili olarak heybemizde yer alırken bizler dünya meşgalesinin ve çıkarlarının cenderesinde en yakınlarımızı, arkadaşlarımızı ve sevdiklerimizi yıkıp parçalamaya müşteri olmuşuz adeta.

Bizler en evveli sevgiyi kaybettik genlerimizde. En sevdiğimize bile ‘seni seviyorum’ diyebilmeyi unutuverdik. Yunus gönlüyle hayat bulan;

“Yaratılanı severim Yaratandan ötürü” felsefesinden fersah fersah uzaklara düşüverdik. Benden olmayanın canı çıksın derken gitgide yalnızlaştığımızın asla farkına varamadık, varamıyoruz.  

İnsanlar sonrasında saygıyı kaybetti. Lağım kanalları olan bazı TV dizi ve filmleri ile gençliğimize empoze edilen bozuk kültürle çocuklarımızın ve gençlerimizin konuşması, yürümesi, kılık kıyafeti ve sözcükleri başkalaşım geçirmeye başladı. Bir acayip kültürün heceleri ile ne idüğü belli olmayan cümleler kurmaya başladık. Gitgide o cenderenin kıskacına yakalanmış örümcekler misali neslimizden ve nefsimizden korkar hale geldik.

Daha sonrasında tahammülü kaybettik. Önceden birbirimizi anlarken, birimizin derdi hepimizi ilgilendirirken, cenazesinde ağladığımız düğününden eğlendiğimiz insanlarla aramıza kocaman perdeler çekiverdik. Siyasi görüşü, tuttuğu takımı, sevdiği değerleri bizleri rahatsız etmeye başladı. Annemize, babamıza, okulumuza, öğretmenimize ve arkadaşlarımıza tahammülü kaldırdık kısa bir zamanda.

Bugün Gümüşhane gibi küçücük adeta bir aile ortamında dahi ötekileştirme gayretinde birbirimizi anlamamakta ısrar ve inat ediyoruz. “İnsanların en hayırlısı bir başkasına hayrı olandır” ilahi emrinden uzak sen benden uzak dur, arkadaşlığımdan çık felsefesinde geçmişte aynı şer şebekesinin elimize verdiği aynı silahın aynı kurşunları ile genç yaşımızda toprağa girdiğimizi, boşuna bedeller ödediğimizi ne de çabuk unutuverdik.

Felaketler bizleri bir araya getiren imtihanlar olarak yer almalı iken içimizde var olan o necis kiri bir yerlere akıtmaya, bir yerleri karalamaya ve lekelemeye başladık. Hâlbuki son deprem asrın felaketinde düşman dediğimiz memleketlerin dahi insanları acımıza ortak olmuş, adeta biz çağırmadan yaramızı sarmaya gelmiş olmalarından bile bir ders çıkaramadık.

Sen şu partiden, sen şu takımı tutuyorsun, sen sağcı ben solcu, sen Sünni ben Alevi, sen Kürt ben Türk, sen siyah ben beyaz gibi ağır yaftalarla bizlere oynanan büyük oyunun küçücük piyonları oldurulduğumuzun farkında bile değiliz.

Ötekileştirme, benden değilsin mantığı ile başarıya ulaşacağını zanneden fikirler, izmler ve benzeri türevler asla ve kat’a başarıya ulaşamayacaklardır.

Siz ne derseniz deyin ben Âdem ile Havva’nın bir evladı olarak hepinizi kardeşim olarak görüyor ve seviyorum. Kalın sağlıcakla. 

YORUM EKLE