TARİH BOYUNCA TÜRK KADINI -1-

OBA’NIN RUHU “TÜRK KADINI”

Türklerde kadın, yalnızca cinsiyet ifadesi değildir. Katun, ailede, obada ve her türlü toplumsal hayatta büyük öneme sahiptir. Dilbilgisi açısından bakıldığında Kadın, sözcüğü “ka” kökünden türetilmiştir. Bu kök, cinsiyet anlamındaki “dişi” kavramıdır. Anlam olarak insanın dişi olanını karşılar.

Eski Türk toplumlarında -özellikle destanlarda- kadın; evrenin yaratılışında ilham kaynağıdır. Yakut Türklerindeki “Ak Ana” bunun en güzel örneğidir.[1]

Hun Türklerinde katun; şölenlerde, kurultaylarda ve Göktanrı’ya tapınmalarda her zaman kağanın yanı başında (solunda) hazır bulunurdu. Kağan tarafından çıkarılan buyruklar (ferman) “Kağan ve Katun emrediyor ki…” şeklindeydi. Devlet yönetiminde kağanın en büyük yardımcısı katundu ve bu görevden dolayı özellikle Güney Azerbaycan’da (Azatistan’da) kendisine “Türkân” adı verilirdi.[2]

Bilinenin aksine başka anlamlar da taşır. Yalnızca evlenmemiş, bakir anlamlarına gelmez. Çünkü kız, sözcüğü aynı zamanda değerli, eli sıkı, az bulunan, kıt, kaş anlamlarına da gelmektedir. Orhun Yazıtlarında; beglik oğlunun kul kıldıg, işilik kız oğlunun kün kıldıg (beylik oğlunu kul kıldık, hanımlık kızını cariye kıldık) şeklinde geçmiştir. İnsanın değerlisine kız; hayvanın değerlisine de kızrak (kısrak) adını verirlerdi. Türk tarihi boyunca hayatın bütün aşamalarında yer almış Türk kızı ve Türk kadını, Toplum yaşamında her dem önemli görevler üstlenmiştir.

Sosyal hayatın her aşamasında yer alan Türk kadını, Asya Hunlarından beri at biner, kılıç sallar, güreş yapar. Toplumsal hayatta kadın-erkek arasında büyük setler çekilmediğinden cinsel taciz, fuhuş, zina çok nadir görülmekteydi. Türklerde bu tür davranışlar, tarih boyunca nefretle karşılanmıştır. Bulgar ve Oğuz Türlerinde kişinin konumu ne olursa olsun bu suçları işleyenler, en sert cezaya çarptırılırlardı. Yakut Türklerinde bir kadın eğer gayrı meşru yollarla hamile kalmışsa ona doğum yardımında bulunacak olan “Ayzıt” bu yardımdan kaçınır.[3]

Göktürklerde evli bir kadına tecavüzün cezası idamdı. Genç bir kız ise bu kadın, evlenmeyi kendi rızası ile kabul etmiyorsa yine aynı ceza ile cezalandırılır.[4]

Göktürk destanlarından anladığımız kadarıyla Türklerde aile ataerkil değildir. Babanın otoriter kişiliğinin yerine yardımcı rolü nedeniyle, kadın ve erkeğin eşit haklarının bulunduğu pederi (ne ataerkil ne de anaerkil) aile tipi uygulanmaktaydı.[5] Yeni evlenen her kişi ayrı bir çadırda yaşamaya devam ederdi. Kendi yuvasını kurar, kendi kararlarını kadın-erkek birlikte alırlardı. Bu da aslında küçük aile düzenini göstermekteydi. Ancak atalarla çok sıkı bir bağ devam ederdi. Çünkü töre güçlü bir bağdı. Ev-bark kuran erkek, baba evinden payına düşeni alırdı. Kız da kendi ailesinden “yumuş” adı verilen çeyiziyle birlikte gelirdi.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            

Türklerde kadının toplumsal ve siyasal alandaki varlığı onu erkeğiyle eşit kılmaktadır. Hun Türklerinde, Göktürklerde bunun pek çok örneğine rastlamak mümkündür. Çin kökenli tarihi kaynaklarda bunu görmek mümkündür. Göktürk obalarında kızlar ile erkekler aynı eğitimden geçmekteydi. At binmek, ok atmak, kılıç sallamak bu eğitimin belli başlılarıdır.

Türk destanlarında, Dede Korkut hikâyelerinde Türk kadınının ne derece yüceltildiği ortadadır. Toplumu oluşturan temel ögelerden biridir kadın. Sosyal hayatın her aşamasında onun varlığına ve etkisine rastlamak mümkündür.

O, obanın yönetiminde önemli bir rol üstlenmiştir. Yerine göre danışma makamıdır. Kağanın en büyük yardımcısı, en güvenilir yol arkadaşı, akıl hocasıdır.

O, eşinin vefalı yâridir. Sevgisi, sadakati ve sırdaşlığıyla evdeşinin en büyük dostudur.

O, çocuklarının annesidir. Sevgisi, şefkati ve kucaklayıcılığıyla sığınılan bir limandır. Obanın gelenek ve göreneklerini yeni nesillere taşıyan bir köprüdür. Törenin küçük beyinlere işlenmesi onun görevidir. Bu anlamda o ilk eğitimcidir.

O, yurt savunmasında önemli görevler üstlenen bir askerdir. Ülkesinde ordu sefere gidince; obanın savunması, devlet işlerinin yürütülmesi görevini üstlenir.

O, ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanan yurdunun bilinçli bir çiftçisidir. Hangi tohumun, ne zaman, nasıl ekileceğini en iyi o bilir. Mevsimlerin beraberinde getirdiği koşulları en iyi değerlendiren yine odur.

O, kağan önderliğinde ordunun düzenleyeceği seferlerde hangi zaman diliminin kullanılacağını, güzergâhın tespitinde ve yol haritasının çizilmesinde görüş bildiren bir strateji uzmanıdır. Kağan onun görüşlerini önemser ve değerlendirir.

Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnınız ak olsun.


[1] Abdulkadir, “Türk Mitolojisinde ve Halk Edebiyatında Kadın” Türk Yurdu, c. 4, No: 2, İst. 1926, s. 305

[2] Gökalp, Ziya, Tamamlanmamış Eserler, C.1, Ank, 1985, S.91-92;

[3] Gökalp, Ziya, Türkçülüğün Esasları, s. 146

[4] Öztuna, Yılmaz, Türk Tarihinden Yapraklar, M E Basımevi, İst. 1992, s.296

[5] Ögel, Bahattin, Türk Kültürünün Gelişme Çağları, c. 2, İst. 1971, S. 29-30

YORUM EKLE
YORUMLAR
Nilgün Kaya
Nilgün Kaya - 1 yıl Önce

Çok güzel bir yazı hocam tşk ederiz