Kemalettin AYDIN: TSE STANDARD dergisinin AK Parti Gümüşhane Milletvekili Doç.Dr. Kemalettin AYDIN'la yaptığı röportaj

Asıl mesleği doktorluk olan, 2007 yılından bu yana da AK Parti Gümüşhane Milletvekili göreviyle halkına hizmet veren Kemalettin Aydın ile çocukluğunun Gümüşhane’si, siyasi yaşamı ve siyasi yaşamının Gümüşhane’ye neler kattığı üzerine keyifli ve içten bir sohbet gerçekleştirdik.

KEMALETTİN AYDIN KİMDİR?

Kemalettin Aydın, 10 Mayıs 1962’de Gümüşhane Torul’da doğdu. Baba adı Süleyman, anne adı Cemile’dir. Tıp Doktoru, İktisatçı ve Öğretim Üyesi Doç. Dr, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi. İhtisasını Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji alanında tamamladı. Aynı zamanda İktisat Fakültesini bitirdi.

2003’te doçent unvanı aldı. Tıp Eğitimi AD Kurul Üyeliği yaptı. TÜBİTAK, Sağlık Bakanlığı ve AB ortak projelerinde danışman üye ve araştırmacı olarak çalıştı. Türkiye Futbol Federasyonu Sağlık Kurulu Üyeliği, Enfeksiyon Hastalıklarından Korunma ve Savaşım Derneği Başkanlığı görevlerini yürüttü. Trabzon Gümüşhaneliler Derneği ve Gümüşhanespor’un Başkan Yardımcılığı ile Zigana Köyü Turizm Derneğinin Kurucu Üyeliği ve Başkan Yardımcılığını yaptı. Çoğunluğu “sağlık yönetimi” olmak üzere 100’ün üzerinde yerli ve yabancı dilde makale ve köşe yazısı ile toplam olarak 20’nin üzerinde kitap ve kitap bölümü yazdı. Kongre ve sempozyum yöneticiliği yaptı. 23. Dönemde Gümüşhane Milletvekili seçildi. İyi düzeyde İngilizce bilen Aydın, evli ve 2 çocuk babasıdır.

STANDARD – Sayın Vekilim, bize çocukluğunuzun Gümüşhanesi’ni anlatır mısınız? Kemalettin Aydın Gümüşhane’de nasıl bir çocukluk geçirdi?

Kemalettin  Aydın – Üniversitede öğretim üyesi olup profesörlüğüne birkaç ay kalmış bir kişi olarak siyasete neden girdiğimi çok sordular. Çünkü siyaset hakikaten çok yorucu. Siyaset yapabilmek veya memlekete hizmet götürebilmek için memlekete ve birlikte yaşadığınız insanlara aşık olmanız gerekir. İki noktada bunu yapabilirsiniz. Bir, kayıtsız şartsız başka hiçbir amaç gütmeden o insanlara aşkınız doğrultusunda yoğun bir çalışmayla; iki, inancınız doğrultusunda,  Allah için bunu yapacaksınız. Siyasetin diğer anlamları benim dışımda kalıyor. Ben siyasete girmek adına 2007 yılında üniversitedeki akademik görevimden istifa ettiğimden beri, sadece ve sadece milletvekilliği yapıyorum. Başka herhangi bir kurulmuş ve kurgulanmış bir işim, özel ofisim ya da bir ticarethanem söz konusu değil. 7/24, 365 gün Gümüşhane benim siyasetim. Bu kadar yorucu ve koşuşturma gereken bir işi tercih etmemin nedenini soruyorlar. Ben çocukluğumdaki Kemalettinlerin bugün aynı olmamaları için, onların benim çocukluğumdaki İstanbul, Ankara ya da Bursa’daki Kemalettinlerin yaşamına kavuşmalarını istediğim için siyasete girdim. Bir gün sivil toplum örgütü olarak Gümüşhane’deki YİBO’larımıza katkı sağlayalım istedik. Dernek olarak, önemli derecede yardım yapabilecek insanlar vardı. Aklımıza ilk gelen bu okullara bilgisayar desteği sağlamak oldu. O günlerde akıllı tahtalar, tabletler yok. 11 yatılı bölge okulu vardı ve hepsine sırasıyla böyle bir katkı sağlama projesi hazırladık. Bu okullardan birinin o zamanki müdürü, “Bu çocukların sizin bulunduğunuz yere gelebilmeleri için elbette bilgisayara ihtiyaçları var, ama onların evlerinden buraya gelebilmeleri için kazak, mont ve ayakkabı gerek. Bakın, bu çocukların ayakları dışarıda. Bilgisayar arzunuz kenarda dursun. Sizi kırmak istemeyiz, ama çocuklarımıza kazak, mont ve ayakkabı getirin.” dedi. O gün gördüm ki, benim çocukluğumdaki şartlar neyse bugün Gümüşhane’deki şartlar aynen devam ediyor. Çocukların eğitimleri aksıyor. Üniversite ya da Anadolu Liselerini kazanma oranları oldukça düşük. Ben milletvekili olduğum zaman Gümüşhane’deki öğrenciler üniversiteye yerleşme anlamında 81 vilayet içinde 72. sıradaydı. Hamdolsun ki son 6 7 yıldır ilk onda Gümüşhane. 4 yıllık okul kazanan öğrenci sayısı bundan 7 yıl önce 140 kişiyken bugün yaklaşık 800 kişi 4 yıllık okul kazanıyor. İşte bütün kırılma anı o YİBO çocukları ile olan temasımdır. O zaman gördüm ki, Gümüşhane halâ 1950’lerin 1960’ların Gümüşhanesini yaşıyor. Bir şeyler yapmak gerekiyordu. Sadece bir sivil toplum örgütüyle,  sınırlı alanı değil, geneli değiştirmek gerekiyordu. Bu da güçlü bir iktidarla söz konusuydu. O çocukların benim çocukluğumdaki Kemalettinler gibi taş duvar ustası ya da benzer bir şey olmaları yerine bugün geldiğim yerdeki Kemalettin olmaları arzum vardı. Hukukçu, harita mühendisi, öğretmen, doktor,  ressam, şair… Yani, Türkiye’ye entegre olmalarını arzu ettim. Türkiye’nin sadece yapı ustaları olmalarını değil de kamu bürokrasisini yöneten siyasal ve ekonomik ortamlarda var olan Gümüşhaneliler olmalarını istedim. Türkiye ile eşit yarışsınlar istedim. Başkalarını geçmeleri değil tabii ki söylemek istediğim, ama en azından Türkiye Cumhuriyetinde kendi yaşıtları ne alırsa, onlarda alabilsinler istedim. Hamdolsun ki, bunlar büyük bir hızla oluyor. Bugün okulunda sınıfı, spor salonu, akıllı tahtası, bilgisayar bölümü olmayan bir okulumuz yok. Çocuklar, kendi yaşam alanlarında sosyal gelişimlerini tamamlamaları için gerekli olan ne varsa hemen hemen hepsine kavuşuyorlar.

Siyasete girdiğiniz zaman kişisel sloganlarınız da oluşuyor tabii ki. Benim kişisel sloganım şuydu, “Türkiye 80 yılda elbette büyüdü, ama Gümüşhane Türkiye’nin büyüme hızında büyümedi.” Gerçek olan sonuç buydu. Türkiye her yıl yüzde 4.4 büyüyorsa Gümüşhane bu hızda büyümedi. Gümüşhane’nin, Türkiye’nin büyüme hızından daha fazla bir hızla büyüyerek aradaki farkı kapatabilmesi adına kamu yatırımları için hükümetle temas halinde olmam gerektiğini, Ankara’daki  görevimin bu olduğunu kendi kendime her zaman tekrar ettim. Hiçbir zaman “Gümüşhane Paris olacak” demedim,  çünkü biliyorum ki Paris’in sorunları şu anda Gümüşhane’den fazladır. Türkiye’de yaşam kalitesi en yüksek hangi yer varsa, Gümüşhane’de  yaşayan tüm  nesillerde o yaşam kalitesine kavuşabilsinler anlamında bunu söyledim. Türkiye’nin standardize edilmesi ve o en yüksek standartta hangi toplum katmanı yaşıyorsa onların imkânlarının Gümüşhane’de mutlaka olması gerektiği inancıyla bu göreve geldim. Sayın Başbakanımızın takdirleri ve milletimizin teveccühü ile 7 yıldır da bu işi yapıyoruz. Bir miktar koşturduk ki herhalde, ikinci kez de devam dediler. Bizim bölgede ikinci kez devam etmek çok zor ve nadirdir. Ben onların doktor ağabeyleriydim zaten. Trabzon Tıp Fakültesindeki görevim esnasında Gümüşhane’den Trabzon’a gelen bütün  kent ancak benimle hastaneye entegre olabiliyordu. Siyasete girdiğimde de herhangi bir köyde tedavi etmediğim, muayene etmediğim ya da bir başka arkadaşımıza ameliyat ettirmediğim hasta olmamıştır. Onların doktoru diye siyasete girmiştim ve hala bana “doktorum, hocam” derler. Arada bir özür dilerler. “Sayın vekilim kusura bakma. Hocam dedik, doktorum dedik” diye, ama ben, bana halâ böyle demelerinden çok mutluyum.  Karşılıklı bir sevgiyle bu ilişkimiz devam ediyor.

STANDARD – İnsanlar doğup büyüdükleri yerin insanını elbette çok severler, ama hemşehrilerinizden bahsederken sizin gerçekten gözlerinizin içi gülüyor. Sayın Aydın, sizde bu kadar güzel etki bırakan Gümüşhane insanını bize anlatır mısınız? Nasıldır Gümüşhaneliler?

Kemalettin Aydın – Her ilin il kutlamalarına, kurtuluş kutlamalarına gittiğiniz zaman görürsünüz. Her ilin siyasetçisi, kendi ilinin bu ülkenin demiri, çimentosu olduğunu söyler. Bu, bütün il dernekleri toplantılarında vardır. Gümüşhane taahhüt ettiği vergiyi ödemede Türkiye ikincisi olan bir il. Gümüşhane bir ülkenin demiri ve çimentosunun kim olduğunu, nasıl olduğunu gösteren; ülkesini, milletini, bayrağını kendi evladını şehit verecek kadar sevebilen bir ildir. Başka bir tanımlamayla birçok il belki bunu kullanabilir.

Gümüşhane; havası sert, insanı mert bir coğrafyadır. Gümüşhane halkı karşılıksız sevmekten ve hizmet etmekten hiçbir zaman kendini alıkoymaz. Bir köye ya da bir misafirliğe gittiğiniz zaman, Allah kulu olarak sizi dört dörtlük ağırlarlar. Herhangi bir karşılık gütmeden ağırlarlar ve bu Türkiye’nin her yerinde bilinir. Büyük âlim Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevi Hazretleri’nin torunu olan Gümüşhanelilerin bugün Eskişehir’de de, Antalya’da da, Diyarbakır’da bir ticaret yapacakları zaman önemli bir senetleri vardır ellerinde, Gümüşhanelilik senedi… Kız alıp-vermekte, ticaret yapmakta Gümüşhanelilerin o senedi, ki son yıllarda altın oldu o senet, önemli oranda kapı açar. Asıl olan, bizim atalarımızın bize böyle bir ruh, topluma da böyle bir algı bırakmış olmasıdır. Bizim de bu algıyı asla bozmadan yolumuza devam edebilmemiz önemlidir. Siyasetin belli zorlukları var. Kendi bireysel özgürlüklerinizi, toplumun sizin üzerinize giydirmiş olduğu gelenek ve görenek kimliği içerisinde eritmeniz gerekiyor. Bir Gümüşhaneli olarak bu ruhtasınız, ama Gümüşhane’nin size bir vekâlet vermiş olmasının getirdiği sorumluluklar var. Bu noktada onları asla mahçup etmemelisiniz. Sizi ak bir alınla Ankara’ya gönderiyorlar ve siz günü geldiğinde yine ak bir alınla onların size vermiş olduğu vekâleti 4 yılda bir yine onlara teslim ediyorsunuz. Sonra tekrar vekâlet veriyorlarsa bu vekâlete karşılık yine onlara hizmet ediyorsunuz. Vermiyorlarsa yapacak bir şey yok. Kısacası Gümüşhane, milletini seven ve bu ülke bayrağının her zaman dünyada önde gelen ülkelerin içerisinde dalgalanmasından büyük bir onur ve şeref duyan bir halka sahiptir. Gümüşhane halkı, aç-susuz olsun, güneş görmeyen ortamda yaşasın, ama bilsin ki Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı dünyanın lider, sözü dinlenen ülkeler sıralaması içerisinde dalgalanıyor, hayatta başka bir şey istemez. Bizi böyle yetiştirdi büyüklerimiz. Biz de arkadan gelen nesillerimizi böyle yetiştirmeye çalışıyoruz.


“Siyaset yapabilmek veya memlekete hizmet götürebilmek için memlekete ve birlikte yaşadığınız insanlara aşık olmanız gerekir.”


STANDARD– Siz Gümüşhane’nin yetiştirmiş olduğu değerli bir siyaset adamısınız. Sizin dışınızda siyasette, bilimde, sanatta ilgi odağı olmuş, Gümüşhaneli isimler
var mı?

Kemalettin  Aydın – Tabii oldukça fazladır. Zarbunlardan, Ataçlardan… Son döneme önemli oranda mührünü vuran Adalet ve Milli Savunma Bakanlığı yapmış Oltan Sungurlu, sporda Ertuğrul Sağlam, Ziya Doğan… Ayrıca sanat ve ticaret alanında da önemli noktalara gelmiş insanlar var. Gümüşhane’nin şu anda adrese dayalı kayıt sistemi içerisinde 140.000 kişi Gümüşhane’de  yaşıyor. 440.000 Gümüşhane’ye kayıtlı insan da Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yaşıyor. Kayıtlı olmayanları hesapladığınız zaman 750 800 bin kişi dışarıda yaşıyor. Hemen hemen bugün Erzincan’ın, Trabzon’un önemli oranda vergi rekortmenleri ve ticari hacimlilik oranının yarısı Gümüşhanelidir. İstanbul, Bursa, Kırklareli, İzmir, Antalya, Ankara’da Gümüşhaneliler yapı sektöründe çok ciddi bir noktadadır. İstanbul’da yapı işleri ve bina stokuyla uğraşan insanlar bir Gümüşhaneli ile büyük olasılıkla ve önemli oranda karşı karşıya gelirler. Onun için, Gümüşhane’nin adını gittikleri yerlerde duyuran büyüklerimize çok saygı duymamız gerekiyor. Gelecek nesillere onları anlatmamız gerekiyor.

STANDARD – Sayın Vekilim, Gümüşhane’de  özellikle sevdiğiniz bir yer var mı?

Kemalettin  Aydın – Benim milletvekili olmadan önceki bütün hayatım Gümüşhane’nin yaylalarında geçti. Denizi ve suyu çok fazla sevmeyip, yayla bağımlığı olan, ailemle beraber kültürel turizmi tercih eden bir kişiydim. Gümüşhane’de ayak basmadığım herhangi bir yayla, herhangi bir coğrafya söz konusu değildir. Yedi yıllık milletvekilliğim  boyunca hiç gitmediğim köye beş kez gitmişimdir. Şu köyün şurasını daha çok seviyorum deme şansım siyasetçi olmam sebebiyle yok ama elbette ki Şiran’ın Tomara Şelalesi gibi Türkiye’nin en güzel on şelalesinden biri olan bir yeri sevmemek mümkün değil. O şelalenin karşısında yaşadığınız bir dakikada bin dakikalık bir dinlenmeye şahit oluyorsunuz. Ya da Kelkit’teki Satala Harabelerinde, o uç Bizans’ın oradaki yaşamını düşlediğiniz zaman ayrı bir onur duyuyorsunuz. Ya da Köse’nin Kırklar Mağarası’na ya da merkezdeki Torul’un Karaca Mağarası’na girdiğiniz zaman inanılmaz bir doğa güzelliği içerisinde hiç ayrılmadan kalmayı arzu ediyorsunuz. Orta Doğu ve Balkanlar’ın en yüksek ladinlerinin olduğu, var olduğu günden bugüne kadar insan elinin değmemiş olduğu, Kürtün’ün Örümcek Ormanları’nda, Yağmurdere’nin yaylalarında yaşadığınız zaman, hangisini daha çok tercih ederseniz bir diğerinin eksik ifadesi demektir ve haksızlık olur. Hem coğrafyanın hem de o topraklarda bizden önce yaşayanların bizlere bıraktığı kiliselerin, tarihi okulların, tarihi yerlerin hepsinde başka bir şey yaşıyorsunuz. Gümüşhane’de bir dakikalık bir bakış açısı içerisinde,  herhangi bir karede durup herhangi bir yere baktığınız zaman, bin yıllık bir tarihi ve yaşam öyküsünü özümseyebilirsiniz. Eğer bundan mutlu oluyorsanız, bir gün mutlaka bir dakika Gümüşhane’yi izlemelisiniz.

STANDARD – Sayın Aydın, Gümüşhane’nin geçmişten günümüze geldiği noktayı konuşuyoruz. Biraz daha somutlarsak Gümüşhane son yıllarda neler kazandı?

Kemalettin Aydın – Gümüşhane adına alacaklarımızı alabilmek adına çalışıyoruz. Milletimiz bize bunun için vekâlet verdi. Gümüşhane’ye son 12 yılda 4.5 katrilyon yatırım yapıldı. Eğer bunu sağlayamamış olsaydık, Türkiye’de Gümüşhane’ye yapılan 70 yıllık yatırım 1 katrilyon olurdu. Şu anda Gümüşhane’nin  il ve ilçelerinin hastane anlamında eksiği bulunmuyor. Yine il ve ilçelerin hiçbirisinde okul ihtiyacı söz konusu değildir diyebiliriz. Herhangi bir okulumuzda branş öğretmeni açığı söz konusu değildir.  İl merkezi  ve ilçelerinin herhangi birisinde spor salonu ve spor sahası eksiği yoktur, dere ıslahları yapılmamıştır, enerji hatları yer altına alınmamıştır, göletler ve barajlar yapılmamıştır diyemeyiz. Sadece bizim iktidarımız döneminde 5 tane büyük baraj yapıldı. Bunlar 100 trilyonluk barajlardır. Hele ki Torul Kürtün Barajı, 250 trilyon yatırımla yapılmıştır. Şu anda köylünün kapısına kadar giden yol ve su harcamalarına 2006 yılından itibaren 130 trilyon para harcanmış ve hemen hemen her ilçemizde asfalt oranı yüzde ellinin üzerine çıkmıştır. Köylerimizde kanalizasyon ve parke çalışmaları yüzde elli oranında tamamlanmıştır. Meydan çalışmaları, içme suyu çalışmaları tamamlanmıştır. Özellikle de bunu hükümetimize teşekkür ederek söylemek istiyorum ki, Doğu Anadolu Projesi adında bir proje vardır. Bu  daha  çok  hayvancılık üzerinedir. Biz Gümüşhane olarak hibe teşvikleri alabilen bir iliz. Gümüşhane hem Doğu Anadolu Bölgesi içerisinde o illere verilen teşviklerden yararlanabiliyor hem de Doğu Karadeniz illerinin aldığı teşviklerden yararlanabiliyor. Gümüşhane çift taraflı teşvikten yararlanabilen tek ildir. Bunun nedeni, Gümüşhane’nin iki büyük vadiden oluşmasıdır. Vadilerden birisi Doğu Karadeniz özellikleri taşıyan folkloruyla, kültürüyle, müziğiyle ve coğrafyasıyla tanınır, bir diğer vadimiz olan Kelkit Vadiside dünyaya marka olmuş organik bir vadidir. Bu da tamamen Doğu Anadolu’nun   folklörü,  kültürü,  tarımı  ve hayvancılığını benimser. Böyle olunca da tek şehir, ama iki farklı kültür ve bölgeden bahsetmek gerekiyor. Biz de hem Sayın Tarım Bakanımız hem de hükümetimiz ve Başbakanımızın bu alandaki taleplerimize bizi kırmayarak cevap vermelerinden ötürü bu hizmetlerden faydalanıyoruz. Hem Doğu Anadolu tarım ve hayvancılık teşvikini alırken hem de Doğu Karadeniz fındık teşvikinden yararlanabiliyoruz. Bu da çok önemlidir. SODES dediğimiz, sosyal destekleme projelerinden de yararlanabiliyoruz. Bu destek 9 Güneydoğu Anadolu iline veriliyordu. Ardından Doğu Anadolu illerine de verilmeye başlandı.

İlkokuldaki o fiziki haritada her ne kadar Doğu Karadeniz ili olarak görünsek de biz kültür, sosyo-ekonomik ve demografik yapı olarak önemli ölçüde Doğu Anadolu illeriyle örtüşüyoruz. Sağ olsunlar o zamanki Kalkınma Bakanımız ve Başbakanımızın takdirleriyle Gümüşhane, sosyal destekleme projelerinden 5 yıldır yararlanıyor. Bugünün parasıyla herhangi bir geri ödemesi olmayan 4 trilyonluk hibe alınıyor. Kırsal kalkınmada da tarım alanında hibe vardır. Bizim pestil ve köme diye yerel ürünlerimiz vardır. Hatta ben onları şöyle tanımlıyorum,  yenilenebilir enerji diye bir kavram vardır. Biz de pestil, köme ve kuşburnumuza yenebilir enerji diyoruz. Daha önce konvansiyonel ev tipi pestil ve köme yapılırken, kırsal kalkınmayı destekleyen yüzde 50 hibe ile şu anda 30’a yakın endüstriyel üretim, fabrika durumuna ulaşmış bulunmaktayız. Üreticilerimiz malları ellerinde kalmadan, ihracat da dâhil olmak üzere, üretime devam ediyorlar. Doğu Anadolu Projesi doğrultusunda hayvancılığın ve tarımın yaygın olduğu 3 ilçemiz var; Köse, Kelkit ve Şiran. Bu bölgelerde hayvancılığa önemli bir destek veriyoruz ve şu anda Kelkit’teki sözleşmeli çiftçilerimizle beraber bir hayvancılık tesisi yürütüyoruz. Türkiye’deki organik sütün yüzde 80’i Kelkit Vadisi’nde üretiliyor. Gümüşhane merkez, Torul ve Kürtün de turizm, ticaret ve akademik yapı olarak gelişiyor. Kentin gelişmesinde  yapılan yatırımların yanı sıra 2008 yılında kurulmuş olan üniversitemiz de çok etkin. Kurulduğunda 2500 öğrenci olan şehirde bugün 400’ün üzerinde öğretim üyesi ve 13.500 öğrenci mevcut. Yaklaşık 4000 kişilik yurt kapasitesiyle ve son kurulan 25 üniversite içerisinde en fazla yatırım payı alan bir üniversite olması sebebiyle şehrin çehresini büyük oranda değiştirdi.

Üniversitemiz, Türkiye’de birinci etap zıplamasını kendi zaman dilimi içerisinde başararak, daha önce kurulmuş olan üniversiteleri aştı ve ayrı bir statüye kendisini taşıdı. İnşallah kısa zaman içerisinde eski, kurumsallaşmış üniversiteler ile yarışarak onların da önüne geçecektir. 2009 yılına kadar göç veren bir il artık göç alıyor. Geçtiğimiz yıl, nüfusu en fazla artan il olduk biz. Bu da memnuniyet verici bir şey, çünkü biz hem sosyal hem de psikolojik olarak göç veren bir il düşüncesindeyken, yaklaşık 4 yıldır göç alan bir il profiline döndük. Nüfusumuz 140.000’in üzerine çıktı. Başka bir il ile kıyasladığınız zaman 140.000 nüfus büyük gelmeyebilir, ama burada önemli olan nokta, göç verirken göç almaya geçmemizdir.

Biz Gümüşhane’yi birkaç olgu üzerinden kurgulamak zorundayız. Beş sene önce Gümüşhane’de sinema salonu yoktu. Kültür merkezi yoktu. Düne ait serzenişte bulunmak yerine bunu adım adım tamamlamak gerek. Şu anda 150 km’lik duble yolda 2 katrilyonluk bir yapım sürüyor. Proje ihalesini tamamlamış olduğumuz, Türkiye’nin 2023 vizyonu içerisinde, İstanbul-Nahçıvan hızlı tren hattının tamamlanmasına paralel olarak da Erzincan – Gümüşhane hızlı tren ve konvansiyonel yük treni projemiz tamamlandı. Yıllar öncesinde beton bir pist yapılmış Köse – Salyazı bölgesinde bir havaalanı projemiz var. Havaalanı, demiryolu ve üçüncü olarak da Zigana Dağı’nda kuzey-güney aksında olan 13 kilometrelik tünel çalışmamızı bitirdik. İnşallah ya bu yılsonu ya da 2015 yılının başında ihale edilecek ve ardından yapılan çalışmalarla bölgeye büyük oranda hareketlilik sağlayacaktır. Kışı ve yazı zor olan Zigana kolaylaşacaktır.

Diğer taraftan da “Doğu Karadeniz Master Planı” diye bir planımız var. Sekiz ilin milletvekillerinden oluşan bir heyetimiz var. Samsun, Rize, Trabzon, Ordu, Giresun, Artvin, Bayburt  ve Gümüşhane’den  birer milletvekilimiz, Çarşamba havaalanına gelen turistin sahilden değil de tüm yaylaların birleştirildiği bir dağdan, yeşil yol projesiyle Artvin’e gitmesini amaçlayan bir çalışma yürütüyorlar. Bu iş ile ilgili Sayın Başbakanımızın talimatıyla Doğu Karadeniz Kalkınma İdaresi kuruldu. Her ile, son 3 yılda 15’er trilyonluk bir ödenek gönderildi. Amaç, belirli konaklama alanlarını, alt yapıyı temin ettikten sonra, bu alanları turizme açıp yaklaşık 1700 km olan dağ yolunda, yazın hareketliliği sağlamak. Tabii Gümüşhane’nin başka bir güzelliği daha var 4 adet kış turizm merkezi var. Çakırgöl, Zigana, Erikli ve Süleymaniye. Bu kış turizmi merkezlerinden Zigana’da kayak pisti ve otel var. Bu kışla beraber Süleymaniye’deki kış turizmi merkezine de başlangıç vereceğiz. Çakırgöl çok büyük bir proje. Bundan 3-5 yıl sonra Gümüşhane’nin  dağlarında ağaçlar kadar insanlar olacak. 1980’lerin güneyinin bugün turizmde 30 milyar doların üzerinde gelirle Türk ekonomisine katkı sağlayarak 2009 krizinin teğet geçmesine verdiği önemli ölçüdeki katkı, benzer şekilde devam edecek. Birkaç yıl sonra Doğu Karadeniz’in Samsun’undan Sarp’ına, Artvin Borçka’ya kadar hazırlamış olduğumuz yeşil yol projesi ile Türkiye’nin yoluna önü tıkanmadan devam etmesini arzu ediyoruz.


“Ben onların doktor ağabeyleriydim zaten. Herhangi bir köyde tedavi etmediğim, muayene etmediğim ya da bir başka arkadaşımıza ameliyat ettirmediğim hasta olmamıştır. Onların doktoru diye siyasete girmiştim ve halâ bana, “doktorum, hocam” derler. Arada bir özür dilerler. “Sayın vekilim kusura bakma. Hocam dedik, doktorum dedik.” diye, ama ben, bana halâ böyle demelerinden çok mutluyum.”


STANDARD –
Tüm emekleriniz ve güzel sohbetiniz için teşekkür ederiz.