Turizm mi dediniz?

Turizm sezonu yaklaşıyor. Yetkili makamlarda, bu pastadan pay alabilmek, şehre sıcak para girişi sağlayabilmek için hazırlıklarını sürdürüyor.

Can alıcı soru şu; Turist neden Zigana ve Karaca Mağarasına geliyor da, buradan şehre ve diğer bölgelere gitmiyor?

Soruyu belirleyip, cevabı da tam olarak vermek; sorunu iyi tespit edip, hedef doğru kararlı bir şekilde ilerlemek gerekiyor.

İsterseniz işin temelinden başlayalım.

Turisti ele alalım…

Turist; yeni yerler keşfetmek, yeni kültürler hakkında bilgi sahibi olmak, dinlenmek, öğrenmek gibi amaçlarla geziler yapan kişiye deniyormuş.

İlimizin bakirliği ve potansiyeli, yeni yerler keşfetmek amaçlı insanlara alternatifler oluşturacağı, güzel anılar bırakacağı kesindir. Her ilçesinde var olan farklı kültürel yapılardan dolayı büyük bir zenginliğe sahibiz. Şehir stresinden uzaklaşılabilecek ortam da mevcut. Dinlenip yeni ve farklı şeyler öğrenebilecekleri bir coğrafya ile de ziyaretçilerimizi bekliyoruz.

Peki, Turizm nedir?

Bir ülke veya bölgeyi ziyareti sırasında duyulacak ihtiyaçları temin edecek hizmetlerin bütünü olarak tanımlanabilir. Dinlenmek, eğlenmek, gezmek, bilgiyi, görgüyü artırmak maksadıyla yapılan faaliyetler olarak ta ifade edilebilir.

İşte sorun burada.

İhtiyaçları karşılamak noktasında sorunlar yaşıyoruz. Doğal güzelliklerimizin bulunduğu yerlerde otellerimiz yetersiz hatta yok. Pansiyon işletmeciliğinden de haberdar değiliz.  Kamp alanları, eğlence yerleri, dinlenme yerleri, spor alanları, alışveriş merkezleri, yöresel ürünlerimizin pazarlandığı çarşılar ve en önemlisi turizm bilincimiz mevcut değil. Bırakın turisti şehre çekmeyi; ilçelerdeki, köylerdeki vatandaşımızı bile merkeze sürükleyecek hiçbir özelliğimiz bulunmuyor.
Müze ne var ne yok, şenlik yok, konser yok, sosyal aktivite yok, kültürel etkinlik yok. Dolayısı ile şehrimizin çehresini değiştirecek, yabancı para girişini sağlayacak hareketlilik de yok. Turist olma potansiyelimiz var, turist alma potansiyelimiz yok.

Nedenler ile ilgili birkaç uç örnek verelim;

Vejetaryenlere ait bir menüye sahip işletmemiz var mı? Yok. O zaman vejetaryenleri ve onun üzerinden yapılabilecek reklamı unutun.

Engelli vatandaşlarımıza yönelik hassasiyetler işletmelerimizin kalitesini ortaya koyar. Bu konuda herhangi bir icraatımız olmamakla birlikte öyle bir hedefimizde mevcut değil. Yani,  engellileri ve insani duyguları da unutun.

Çocuklu ailelere yönelik herhangi bir düzenlemeye ihtiyaç duyuyor muyuz? Bu soruya da cevabımız hayır. Çocuklu aileleri, cıvıl cıvıl sesleri; uğruna her şeyimizi feda edebileceğimiz çocuklarımız için harcanacak parayı da unutun.

Daha onlarca örnek verilebilir.

Yazımızı ukalalık olarak algılanmamasını ümit ederek, bazı önerilerle bitirelim.

Mağaralar ile ilgili düşüncelerimi daha önce paylaşmıştım. Bizim fark yaratabileceğimiz konulardan biri bu. İnatla ve sabırla konuyu sıcak tutmak gerekiyor. Açılmayan, açılamayan, üzerinde yeterli çalışma yapılamayan mağaracılık turizmini Karaca Mağarası özelinden artık kurtarmak gerekiyor.

Kuşburnu çayını turizme katmak zorundayız. Kuşburnu çayı demleyen kahvehaneler açılmalıdır. Bu kahvehanelerde, üretimden sunuma kadar yeni fikirlerle marka oluşturulmalıdır. Çay görselliği olan demliklerde demlenmeli, sunumunu ise özel bardaklarda, farklı konseptlerde yapılamalıdır. Yine; lokum, çikolata, gibi değişik damak tatları ile desteklenmelidir.

Pestil sektöründe yer alan işletmeler reklam konusunda bütçeler ayırmalı, bu reklam kampanyaları benim ürünüm daha kaliteli odaklı değil; ulusal ve uluslararası hedefli olmalıdır.

Ve son olarak…

Kültürel öğelerimizden olan el sanatlarımızı gelen ziyaretçiye sunabileceğimiz, onları üretim sürecine dahil edebileceğimiz bir yapıyı, şehir merkezinde oluşturmak mecburiyetindeyiz. Dölek Köyünden Gudu yapan teyzeyi, Yukarı Alıçlı Köyünde semer yapan dedeyi, Kırgeriş Köyünden külek yapan amcayı, Kelkit İlçesinden Zilli kilim, Şiran İlçesinden Ala Kilim dokuyan kızımızı, Uluköy’den zil üreten gencimizi, geleneksel yöntemlerle pestil üreten analarımızı Gümüşhane’de görmek önemli bir adım olacaktır.
Sorunlar, sıkıntılar ve eksilerimiz oldukça fazla. Çözüm yolları, coğrafi avantajlar ve artılarımız daha da fazla. Yeter ki, umudu ve sorumluluğu sadece resmi kurumlara bırakmayalım. Taşın altına konan ellerin sayısını artırabilelim.
YORUM EKLE