TÜRKİYE’NİN AB YE TAM ÜYE OLMA SÜRECİNE KISA BİR BAKIŞ

Türkiye; AB ye üyelik için aday ülke olarak ilan edildiği 1999 yılından beri başlamış olan süreç devam etmektedir. Bu süreç uzun bir yolculuk gibi görünmüş olsa da, öyle eminim ki bu yolculuk atılmış olan ilk ve onu takip eden diğer adımlarla günün birinde sona erecek ve AB(Avrupa Birliği)ye girme rüyamız da gerçekleşmiş olacaktır.
            Aslında AB’ye giriş serüvenimiz yeni de değildir. Tanzimat’tan itibaren batı ekseninde bir modernleşme çabasına giren Türkiye, Cumhuriyet dönemlerinde de tercihlerini ağırlıklı olarak batılı örgütlere girmek için kullanmıştır. Örneğin; NATO, CENTO, AGİK ve PARLEMENTERLER ASAMPLESİ gibi… Bu doğrultuda, 1963 de Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ilk ortaklık belgesini imzalayan Türkiye 1987 de ise AB’ye tam üyelik için başvuruda bulunmuştur. Topluluk üye devletlerden bazıları başvurumuza sıcak bakmamış olsalar da Cumhuriyet hükümetlerinin girişimleri sonucu 1999 da aday ülke olarak ilan edilmemiz sağlanmıştır. 2005 yılında başlatılan tam üyelik müzakereleri ile de ülkemiz için elde edilen kazanımlar da küçümsenmeyecek başarılar elde edilmiştir.
            Sağlanan bu başarılara yenilerinin eklenmesi mutlaka gerekecektir. Yapılan antlaşmalarda öngörülen reformlar uyum yasaları ile ivedilikle gerçekleştirilmelidir. Öncelikle Kopenhag kriterleri olarak bilinen:
·         Siyasi kriterler
·         Ekonomik kriterler (etkin bir piyasa ekonomisi – AB içinde rekabet edebilme kapasitesinin sağlanması)
·         Topluluk müktesebatına uyum kriterleri (AB’nin siyasi birlik ile ekonomik ve parasal birlik hedeflerini kabul etme – AB’nin aldığı kararlara ve uyguladığı yasalara uyum sağlamak)
·         Mevzuatın uygun idari ve adli yapılar aracılığı ile etkin biçimde uygulanması kriteri.
      Bu kriterlerle ilgili engeller mutlaka aşılmalıdır. Bunlar aşıldığında AB’ye girişimiz sağlanabilecek midir? Ona bir bakalım:
            Varsayalım ki açılan müzakere başlıklarının tamamı olumlu sonuçlandı. Bu kez muhtemeldir ki Kıbrıs engeli ile karşılaşacağız. Yetmiyor; Fransa ve Alman halkının, “İmtiyazlı ortaklıkla yetinsin” Sav’ı gündeme gelecek ki? Bu engel nasıl aşılacak işte onu tahmin etmek zor.
            Türkiye açısından endişe edilecek bir durum yok. Üyelik için Kopenhag kriterleri bir yana, Türkiye’nin 1923’den beri laik, demokratik ve modern bir ülke olma yolunda geçirdiği birçok değişim AB arasında sürdürülebilir bir ilişkinin temel faktörleri olarak kabul edilmelidir.
            Gelelim, üyelik bize ne kazandıracak sorusuna:
 AB bilgi merkezlerinden edindiğimiz bilgiye göre Türkiye’nin AB’ye 2014 yılında üye olması halinde ekonomik yönden sağlayacağı kaynak miktarı; üyeliğin ilk yılında 6,5 miyar Euro, 2020 yılında 12,5 milyar Euro ve 2023 yılında da 16,5 milyar Euro olarak bildiriliyor. Günlük hayatımıza olan Etkilerinden bazıları ise şöyle:
·         Temel haklar: Her T.C. vatandaşı aynı zaman da AB vatandaşı olacak. İşçiler AB ülkelerinde serbest dolaşacak. Evlenme yaş sınırı 18, Türkçe AB’nin resmi dillerinden biri olacak. Öğrencilere üniversitelerde eşit şartlarda okuma gibi fırsatlar doğacak. Seçme ve seçilme hakları daha da genişleyecek.
·         Kadınlara yönelik olarak: Cinsel suçlara verilen cezalarda kız – kadın mağduru ayrımı kalkıyor, mağdurla evlenmek tecavüzcüyü cezadan kurtarmıyor.
·         Çocuklar da: 15 yaşın altındaki çocuklar çalıştırılamıyor. Çocuğumdur; severimde döverim de anlayışı kalkıyor.
·         Tarım: Çiftçilere istikrarlı gelir, genç çiftçilere özel teşvik ve ürün kalitesine artıran çiftçiye ekstra teşvik
·         Gıda güvenliği: Tarladan sofraya gıda güvenliği sağlanacak. Aldığımız kıymanın içinde kim bilir kaygısına son veriliyor, içtiğimiz süt daha da sağlıklı oluyor.
·         Tüketiciler: Güvenli olmayan ürünlerin piyasaya sürülmesi yasaklanıyor tüketiciye kusurlu ürünü iade etme hakkı tanınıyor. AB içinde cep telefonuyla konuşmak ucuzluyor. Euro ortak para biriminin kullanımı ile de hayat kolaylaştırılacak. Tüm çalışanlara en az 4 hafta yıllık ücretli izin verilecek. Babalarda doğum izni kullanabilecek. İş yerlerinin devri halinde işçi hakları korunacak.
·         Engelliler: İşverenler engellilere uygun çalışma ortamı hazırlayacak ve adam gibi yaşama standartlarına kavuşulacak en önemlisi caddelerde çöplere rastlanmayacak, çekirdek kabukları yerlere atılmayacak, tükürülmeyecek.
·         Taşımacılık: Kara, hava, deniz ve demiryolu taşımacılığında AB mevzuatının üstlenmesi sağlanacak.
İşte o zaman Türkiye daha çağdaş bir toplum ve daha uygar bir ülke olacaktır.
Sonuç olarak:
Her ne kadar Türkiye – AB ilişkileri zor bir dönemeçten geçiyor olsa da gelecek için umutlu olma ve AB yolunda ki Türkiye’mizin modernleşmesine katkı da bulunan faaliyetlere ve hazırlık çalışmalarına devam etmeliyiz. Ancak müzakere sürecinin verimli olması için AB’nin bu sürecin olumlu bir sonuca varacağı konusunda güvenilir bir çerçeve çizmesi ve Türkiye olarak bizimde AB’ye bu yükümlülüğü hatırlatmamız gerekmektedir.
      Özetin özeti olarak sunmaya çalıştığım bu AB sürecini yurttaş olarak benimsiyor modern milletler camiasında yer alamıza olanak sağlar diye düşünüyorum. Herkesin de katkı sağlamasını bir vatandaşlık görevi olarak kabul etmesini diliyorum. 
 

YORUM EKLE