VATAN

Bir şehrin adı bile yakar mı insanın içini..

Günün anlam ve önemi belli. Sadece yılda bir defa, birkaç saatliğine hatırladığımız o günlerden biri 18 Mart; Çanakkale zaferinin yıl dönümü. Ne garip zafer diye anıyoruz. Oysa benim için gördüğümüz ve göreceğimiz en büyük fedakârlığın günü. Ölümün göklerden yağdığı, ölülerin yerlerden fışkırdığı mücadelenin günü. Öleceğini bile bile, göz kırpmadan, düşünmeden, sormadan, sorgulamadan, belki daha tek kurşun bile atamadan şahadet şerbetini tadanların günü. Tek dert vatan, tek sevda vatan, bir tek vatan. Üstelik içinde yaşayamayacağını bildiğin vatan. Belki geride huzurla yaşasın diye bir tek torununu dahi sağ bırakamadığın vatan.

Biz olsak yapar mıydık aynı fedakârlığı diye düşünmüşümdür hep. Biz olsaydık yine savaşır mıydık içinde yaşayamayacağımız topraklar için. Göremeyeceğimiz günlerin umudunu katık eder miydik yediğimiz bir lokma kuru ekmeğin yanına. Günde bilmem kaç çeşit yemeğe burun kıvırarak bakarken çekirge yiyerek vatan kurtarmaya gider miydik? Kuru ekmeğe, şekersiz üzüm hoşafına, açlığa düşünmeksizin şükreder miydik?

Yıllardır özlemini duyduğum o toprakları görmek daha birkaç ay evvel nasip oldu. Sayısız mezar gördüm, çoğu isimsiz. Toplama mezarlar bile var. Kiminin kolu kalmış geriye kiminin kafası, bacağı. Siperler, mermiler, paramparça çarıklar.. Kanlı üniformalar, cebinizden çıkan o fotoğraflar, mektuplar.. Burnumun direği sızladı her birine bakarken. Hiç unutmam yıllar evvel bir gün Çanakkale sergisi açılmıştı İl Halk Kütüphanesinde. Düşman askerlerinden birinin üzerinden çıkarılan bir madalyon da vardı sergide. Madalyonun bir yüzünde genç bir kadının fotoğrafı vardı, diğer yanında bir tutam saç.. Bilmem hissettiğimi tarif eder mi ama yıllar evvel yumruk olup inmişti göğsüme o birkaç saç teli.. Sonra Çanakkale’yi gezerken anladım o daha bir şey değilmiş meğer. Meğer yumruğun büyüğü Çanakkale’de beklermiş beni. Aylar geçti hala çıkmadı aklımdan..

Gözyaşları, şiirler ağıtlar en çok böyle günlerde boş geliyor. Tarif edecek, değerini anlatacak tez söz yok bu ülkenin. Bazen oturur düşünürüm İstiklal Marşını. Her satırını, her kelimesini tekrar tekrar anlamaya çalışırım. Sonra birden Akif’in o acı sözleri çınlar kulağımda; ‘Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.’ deyişi. Eskiden hep âmin derdim. Şimdiyse düşünür oldum. Erzurum’da okurken sıkıntılar üst üste geldiğinde, bunaldığımda nefret ederdim o şehirden. Oysa Çanakkale’den daha mı az değerlidir Erzurum? Daha mı az kanla sulanmıştır ki? Gümüşhanesi Hatayı Şırnağı Kütahyası daha mı az değerlidir Çanakkale’den? Yeri gelip sövdüğümüz, belki lanet ettiğimiz bu şehirler.. Hepsi vatan toprağı değil mi? Şimdi öyle çok utanıyorum ki kendimden. Yazık..Gün gelip nasıl değersizleşivermiş her biri gözümüzde..

Bizler vatan toprağının nasıl kazanıldığını görmedik, bildiğimizi sanıyoruz ama bilmiyoruz. Kim bilir belki de Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmalı. Kazandıklarımızı kaybetmemeli, kaybetmeden evvel anlamalı değerini. Emanet bilmeli, değer vermeli, sevmeli. Bu devrin kurdu kuşu çakalı çok. Oysa bir anadan, bir de vatandan daha güzel sözcük yok. Yem etmemeli..
YORUM EKLE