YÜKSELDİĞİNİ ZANNEDİP ALÇALANLAR


İnsanlar davranışları ile toplumda kendilerine yer edinirler. Toplumsal kabul görmüş davranışları sergileyen insanlar toplumun diğer fertleri tarafından da kolay kabul görürler. Toplumların refah seviyelerinin değişmesi ile toplumsal algılarda da değişiklik oluyor. Bu gün toplumların ekonomik seviyelerinin yükseldiğini söyleyebiliriz. Ekonomisi düzelen, yükselen bireylerin algıları da ekonomi üzerine yoğruluyor. Git gide her şey maddileşiyor. Maddi olmayan her şey sanki toplumların yapısından yavaş yavaş çıkıyor. İnsanlar huzuru, mutluluğu sadece para ile elde edebileceğini düşünüyor. Hâlbuki para mutluluk için amaç olamaz. Para yaşam standartlarınızı ve kalitesini yükseltebilir ama her zaman mutluluğu huzuru getiremeyebilir.

Gerçek iç huzuru yakalamanın temel sırrı nedir, huzurlu insan nasıl olur acaba? Huzurlu insan, mutlu, ruhsal dengesini sağlamış, dingin insandır. Sevgiyi, merhameti, iş hayatında başarıyı yakalamış, gelecek kaygısını en aza indirgemiş olan insan huzurlu olur. Huzurlu bir insan profili çizmek istediğimizde şu nitelikleri ayrıca görürüz. Huzurlu insan; sağlıklı olan, kendi içinde denge kurabilen, olgu veya olaylara pozitif yaklaşan, Allah sevgisini içinde hisseden, özünde insan sevgisi olan,  doğayla bütünleşen, aşırılık tutkusundan uzak duran, maddiyatı ön plana çıkarmayan, az ile yetinen, yardımsever, şefkatli, toleranslı özetle erdemli olan, ölüm olgusunu yaşam yolculuğunda son nokta olarak görmeyen, insan varlığının sonsuz olduğuna inanan, doğadaki her varlığı eşit gören, ayrım göstermeyen, aşağılamayan, güzel ahlak ve vicdanı ile başkalarına örnek olan insanlar huzurlu insanlardır.

Bu güzel hasletleri taşımayanlar mutsuz ve huzursuz olurlar. Sosyal, toplumsal, ekonomik kaygılar, iş hayatında başarısızlık, stres, aile içi yaşanan olumsuzluklar, sevgi eksikliği, toplum tarafından dışlanmışlık veya değersiz olma hissi,  toplum hayatına uyum sağlayamama, bedensel, fiziki yetersizlikleri sorun haline getirme, sanal özlemler veya hayatta aşırı beklentilerle yüklü kişilik gibi davranış ve özellikler ve daha pek çok nedenler huzursuz olmamızı da tetikleyebilir.

Durağan bir hayat tam olarak huzuru kucaklamaz, çünkü insanda var olan yaşam enerjisi buna asla izin vermez. Bu yaşam enerjisi ile sadece ve sadece dünya için var olduğunu söyleyenler aslında hayatta hiçbir kural kaide tanımadığını da açıkça ilan etmiş olanlardır. Dünyaya bir kere geldim onun için anı yaşayalım, ötesini düşünmeye gerek yok diyenler, bir süre sonra geri dönülmez olumsuz yollara girebiliyorlar. O yol, o kişileri öyle yerlere götürüyor ki yaşadığı toplumsal değerleri tamamen yok sayan  farklı bir hayat tarzı ile yaşamaya başlıyorlar. Bu farklı yaşam arzusu ile kafalar bulanıyor, kafalar bulandıkça içinden çıkılmaz girdaplara dalınıyor. Bir daha bu girdapların içinden çıkılamıyor,  kısır bir döngü içinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Bu döngü ile tamamen rotalar kayboluyor. Kaybolan rota içinde insanlar, toplumlar kaybolup gidiyor. Böyle bir yaşam tarzı ile yükseldiklerini zannediyorlar. Halbuki, yükseldiklerini zannettikçe alçalıyorlar. Bu kısır döngü içinde hayatları devam edenler yolun sonuna gelince ancak bazı şeylerin farkına varıyorlar. Ama bu sefer yapılacak bir şeyleri kalmıyor. Üstad  Necip  Fazıl  bu durumu ne güzel dile getirmiş.

Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş!

Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş...

 Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım!

Mukaddes emanetin dönmez dâvacısıyım!

Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana;

Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.

YORUM EKLE