ZAFER TATİLİ

Neredeyse 5 yıldır muhtelif içeriklerde köşe yazıları yazıyorum. O günkü içeriğe göre övdüğüm de olur eleştirdiğim de. Yazacağım konuyu ne kadar iyi bilirsem bileyim evvelinde mutlaka bir bakınırım internete. Bugün de aynı alışkanlıkla arama motoruna 30 Ağustos yazdım. Önerdiği ilk arama seçeneği; 30 Ağustos tatil mi?

Bu satırları da size evimde, 30 Ağustos Zafer Bayramı tatilinde yazıyorum. Tatil oluşunu eleştirmeyeceğim. Demokrasi nöbeti için (belki rakamlara alışmış olabilirsiniz ama) 8 şehidimizin olduğu günde konsere gelen şarkıcının havai fişeklerle karşılanmasına laf etmeyeceğim. 3 gün evvel ülkece gururlandığımız bir açılışı yine ülkece kutlarken, bugün tarihin, tarihimizin en büyük zaferlerinden biri, neden meydanlarda coşarak değil de evde yatarak geçiriliyor diye kızmayacağım. İnternette herkesin sayfasında bayrak, Atatürk ve zafer sözcükleri var. Yılın geri kalan 364 günü bunlar nereye uçuyor? Sormayacağım. Her felakete rağmen (ne yazık ki) hayat gündelik akışında devam ederken Zafer Bayramı neden tatil edilir, hayatımın sonuna kadar anlayamayacağım.

Ama bugün bayram.

Bugün tarihimizin en şanlı zaferlerinden birinin yıldönümü.

Ben de size gururla o zaferin hikâyesini anlatacağım.

Başkomutan akademideyken ‘Cesaret gösteren ve tehlikeye atılan kazanır. Korkak kalp daima mağluptur.’ diye yazmıştı defterine.

Yıl 1922’ydi. Ülke işgal altındaydı. Akademi bitmiş ve cesaret göstermenin vakti bir kere daha gelmişti. Ordu da, halk da hazırdı.

20 Ağustos’ta çıkan Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi 21 Ağustos’ta Atatürk’ün köşkte bir ziyafet vereceğini duyurmuştu. Oysa şaşırtma haberdi bu. Gazete çıktığında Mustafa Kemal çoktan cephenin yolunu tutmuştu.

26 Ağustos seçilmişti taarruz için. 1 yıl evvel Yunan taarruzunun başladığı gün. 1 yıl evvel geldikleri gün gideceklerdi. Kocatepe’den ateşlenmişti bu defa bağımsızlık ateşi. Dumlupınar’da da sonsuza dek sönmeyecek bir meşaleye dönmüştü. Genciyle, yaşlısıyla, hastasıyla, çocuğuyla, kadınıyla özgürlüğüne bağlı bir ulus ve o ulusa inanan önderiyle, yüreklerde imanla, bağımsızlık aşkıyla, topla tüfekle değil inançla zafer kazanılmış, düşman bozguna uğratılmıştı. İşgalciler İzmir’e kaçmış, ordunun yüzü Akdeniz’e dönmüştü.

‘Ordular;

İlk hedefiniz Akdenizdir, ileri !’

İmza: Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi, Başkumandan M. Kemal

Ordu 9 Eylül’de İzmir’e girdi. Büyük Zafer kazanılmıştı.

Türkleri Avrupa’dan atmak için yola çıkanlar ağır bir hezimete uğramıştı.

94 yıl geçti aradan. Geçen yıllar ne bizdeki bağımsızlık arzusunu değiştirdi, ne de düşmandaki bozguncu ruhu. Ne savaş bitti, ne ülkemizden o bölücü eller çekildi. Düşman o gün Dumlupınar’daydı, bugün doğusu batısı kalmadı.

Demem o ki; durmayın, durulmayın. Okuyun, diplomalı cahiller olmayın. Mürekkebin akmadığı yerden kan akıyor, ortak olmayın. Tatil deyip bayramları yok saymayın. Üstünden asır geçti diye o günleri, yaşananları, akan kanları unutmayın. Atatürk bu ülkenin başkomutanıdır. Silah arkadaşları ülkemizin ve bağımsızlığımızın mimarıdır. Kolay bulmadık bu toprakları. Kıyamet koparken her şey normalmiş gibi davranmayın.

Dört bir yanda bu toprakları kollayıp bekleyenleri, her gün can veren şehitleri, geride bıraktıkları emanetlerini unutmayın. Elden bir şey gelmiyor demeyin, kınayıp geçmeyin, tepki verin, kızın, bağırın, ağlayın ama nolur alışmayın!
YORUM EKLE