Ziganalarda Güz Patikaları

Bir yanıyla Gümüşhane’ye diğer yanıyla Trabzon’a seslenen Zigana, 40 bin metrekareye yayılan turizm alanında tarih ve tabiat güzelliklerini saklar. Ancak gezilerek anlaşılabilecek manastırlar, tabiat harikası göller, köyler, ormanlar, tertemiz dereler bu gizemli zirvenin içerisinde yer alır. Tabiatın tüm renkleri sevdasını kadim çağlardan bu yana Zigana’da anlatır. Yaz kışa, yeşil beyaza, beyaz maviye ve nihayet tabiat, kulaklara sevda sözlerini burada fısıldar.

Zigana Dağlarının zirvesinde ormanların ortasındaki Zigana Köyü, yaylalarında doğayla bütünleşmiş bir zaman dilimi vaat ediyor. Zümrüt yeşili ormanlarla kaplı Zigana Dağından köye doğru inerken çocukça bir sevinç kaplamıştı içimi. Ciğerlerimi, orman nemiyle harmanlanmış nefes kesen bir koku. Osmanlı saraylarına giren ziyaretçilerin genizleri yanarmış ya çiçek kokusundan, Zigana’da öyle karşılamıştı beni. Genzim yanmıştı yeşilin kokusundan. Sabahın erken saatlerinde, Zigana Dağının zirvesinde Zehir Hüseyin’in işletmesinde sobanın üzerindeki çay demliğinde sıcacık bir bardak çayla dindirmiştim titrememi. Günün erken saatlerinde başladığım yürüyüşüm Zigana köyünün kahvehanelerinin önünde sona ermişti.  Dağları saran ormanların ortasında yeşil, sarı, kırmızı ve kahve rengi doğanın büyüsüne kapılıp gitmiştim.  Hava çok güzeldi, köy içindeki patika yoldan Limni Gölüne doğru yürüyüşe başladım. Limni Gölü Tabiat Parkına vardığımda, göl yüzeyinde esintiyle dans eden beyaz çiçekleri gördüm ve ilk çadırımı kurmuştum kıyısına. İlk yalnız gecemi geçirmiştim kamp ateşinin başında. 

Ziganalarda patikaları sizlere anlatmak ve bu tarihi yolların yanı sıra köylerin, il ve ilçe merkezlerine gitmek için kullandıkları eski göç yolları, yaylalara çıkmak için yüzyılladır kullanılan güzergâhların bazılarını gezdirmek istiyorum. Sayısız göç ve yayla yollarının, komşu il köyleri ile ticaret yapmak amacıyla katırlarla aşılan patikaları seyyahlar gibi birlikte yaşayarak yürüyeceğiz.

Yağmurdere, Şaphane, Kayabaşı gibi özgün mimari özelliklerini koruyan köylere ve Santa Harabeleri’ne kolayca ulaşılacak bir mesafededir. Maçka’da bulunan Sümela Manastırı zirveye 42 km. uzaklıktadır. Büyük bir incelikle, sanki görünmez bir el tarihi dokuyu tabiatın eşsiz güzellikleriyle birbirine bağlamaktadır.

Trabzon’a kuru veya yaş meyve götürüp karşılığında yiyecek giyecek malzemeleri almak için Çamlıca Mahallesi-Aktutan Köyü-Olucak Köyü-Krom-Maden-Hanzarya- Cinli Hanlar-Larhan-Kınalı Köprü-Maçka-Kanlı Pelit- Ayvasıl güzergâhını takip ederlermiş. Patikalar sadece üzerinde yürüdüğümüz, sıradan bir yol değil elbette. Eski hikâyelerin yaşandığı, yaylacıların ayak izlerini bıraktığı yerler oraları. Olucak Köyüne doğudan gelen kervan yolu ise Bayburt- Sobran-Dölek-Yitirmez-Kınalıköprü-Çamlık Yaylası-Tenekeci Yaylası-Karataş güzergâhı üzerinden Trabzon’a ulaşırmış. Olucak’a gelen kervanlar Hamsiköy’e ulaşmak için; Uğurtaşı-Kulat Boğazı-Kulat Hanları rotasını izlerlermiş. Ne derseniz deyin, patikalar geçmişteki yaşanmışlığın tüm izleri, sonsuz düşlerin ebedi mekânları sayılır.

İki uzun güzergâhı yürüdükten sonra, gün batımında dağların zirvelerinden patikalara vuran güneşin soluk ışıkları ufukta görülen dağları adeta yangın yerine çeviriyor. Güneşin pembesine bulanarak koyu bir sis yükseliyor. Ömrünü doldurmuş güz yaprakları, birer birer toprağa düşüyor. Sonbahar, kızılın sarının rengine buluyor Ziganaları ve çevresindeki yaylalarını. Çadırımı yaylada hızlıca kurduktan sonra gökte asılı kandiller gibi göz kırpan yıldızları seyrederek tatlı yorgunluğuma teslim oluyorum. Az sonra çiseleyen yağmurun eşliğinde derin bir uykuya dalıyorum.

Zigana Dağlarının yaylaları beyaz örtüye kuşanmak için gün saymaya başlıyor yavaş yavaş…

Ziganalarda Güz Patikaları

Bir yanıyla Gümüşhane’ye diğer yanıyla Trabzon’a seslenen Zigana, 40 bin metrekareye yayılan turizm alanında tarih ve tabiat güzelliklerini saklar. Ancak gezilerek anlaşılabilecek manastırlar, tabiat harikası göller, köyler, ormanlar, tertemiz dereler bu gizemli zirvenin içerisinde yer alır. Tabiatın tüm renkleri sevdasını kadim çağlardan bu yana Zigana’da anlatır. Yaz kışa, yeşil beyaza, beyaz maviye ve nihayet tabiat, kulaklara sevda sözlerini burada fısıldar.

Zigana Dağlarının zirvesinde ormanların ortasındaki Zigana Köyü, yaylalarında doğayla bütünleşmiş bir zaman dilimi vaat ediyor. Zümrüt yeşili ormanlarla kaplı Zigana Dağından köye doğru inerken çocukça bir sevinç kaplamıştı içimi. Ciğerlerimi, orman nemiyle harmanlanmış nefes kesen bir koku. Osmanlı saraylarına giren ziyaretçilerin genizleri yanarmış ya çiçek kokusundan, Zigana’da öyle karşılamıştı beni. Genzim yanmıştı yeşilin kokusundan. Sabahın erken saatlerinde, Zigana Dağının zirvesinde Zehir Hüseyin’in işletmesinde sobanın üzerindeki çay demliğinde sıcacık bir bardak çayla dindirmiştim titrememi. Günün erken saatlerinde başladığım yürüyüşüm Zigana köyünün kahvehanelerinin önünde sona ermişti.  Dağları saran ormanların ortasında yeşil, sarı, kırmızı ve kahve rengi doğanın büyüsüne kapılıp gitmiştim.  Hava çok güzeldi, köy içindeki patika yoldan Limni Gölüne doğru yürüyüşe başladım. Limni Gölü Tabiat Parkına vardığımda, göl yüzeyinde esintiyle dans eden beyaz çiçekleri gördüm ve ilk çadırımı kurmuştum kıyısına. İlk yalnız gecemi geçirmiştim kamp ateşinin başında. 

Ziganalarda patikaları sizlere anlatmak ve bu tarihi yolların yanı sıra köylerin, il ve ilçe merkezlerine gitmek için kullandıkları eski göç yolları, yaylalara çıkmak için yüzyılladır kullanılan güzergâhların bazılarını gezdirmek istiyorum. Sayısız göç ve yayla yollarının, komşu il köyleri ile ticaret yapmak amacıyla katırlarla aşılan patikaları seyyahlar gibi birlikte yaşayarak yürüyeceğiz.

Yağmurdere, Şaphane, Kayabaşı gibi özgün mimari özelliklerini koruyan köylere ve Santa Harabeleri’ne kolayca ulaşılacak bir mesafededir. Maçka’da bulunan Sümela Manastırı zirveye 42 km. uzaklıktadır. Büyük bir incelikle, sanki görünmez bir el tarihi dokuyu tabiatın eşsiz güzellikleriyle birbirine bağlamaktadır.

Trabzon’a kuru veya yaş meyve götürüp karşılığında yiyecek giyecek malzemeleri almak için Çamlıca Mahallesi-Aktutan Köyü-Olucak Köyü-Krom-Maden-Hanzarya- Cinli Hanlar-Larhan-Kınalı Köprü-Maçka-Kanlı Pelit- Ayvasıl güzergâhını takip ederlermiş. Patikalar sadece üzerinde yürüdüğümüz, sıradan bir yol değil elbette. Eski hikâyelerin yaşandığı, yaylacıların ayak izlerini bıraktığı yerler oraları. Olucak Köyüne doğudan gelen kervan yolu ise Bayburt- Sobran-Dölek-Yitirmez-Kınalıköprü-Çamlık Yaylası-Tenekeci Yaylası-Karataş güzergâhı üzerinden Trabzon’a ulaşırmış. Olucak’a gelen kervanlar Hamsiköy’e ulaşmak için; Uğurtaşı-Kulat Boğazı-Kulat Hanları rotasını izlerlermiş. Ne derseniz deyin, patikalar geçmişteki yaşanmışlığın tüm izleri, sonsuz düşlerin ebedi mekânları sayılır.

İki uzun güzergâhı yürüdükten sonra, gün batımında dağların zirvelerinden patikalara vuran güneşin soluk ışıkları ufukta görülen dağları adeta yangın yerine çeviriyor. Güneşin pembesine bulanarak koyu bir sis yükseliyor. Ömrünü doldurmuş güz yaprakları, birer birer toprağa düşüyor. Sonbahar, kızılın sarının rengine buluyor Ziganaları ve çevresindeki yaylalarını. Çadırımı yaylada hızlıca kurduktan sonra gökte asılı kandiller gibi göz kırpan yıldızları seyrederek tatlı yorgunluğuma teslim oluyorum. Az sonra çiseleyen yağmurun eşliğinde derin bir uykuya dalıyorum.

Zigana Dağlarının yaylaları beyaz örtüye kuşanmak için gün saymaya başlıyor yavaş yavaş…

YORUM EKLE