Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Hasan PİR->DOĞRU İSLÂMİYET VE İSLÂMİYET'E LAYIK DOĞRULUK [ Arama ]

DOĞRU İSLÂMİYET VE İSLÂMİYET'E LAYIK DOĞRULUK
Başlık DOĞRU İSLÂMİYET VE İSLÂMİYET'E LAYIK DOĞRULUK
Açıklama -
Mail hasanpir2002@yahoo.com
Siteye Ekleyen AdamGibi
        Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde yaşanan kaos ortamından hemen hemen her kurum etkilendiği gibi;  dinimiz İslâm'ın, özüne uygun olarak öğretilme ve yaşanırlığı da maalesef nasibini almış, dini müesseselerde bir rehavet havası kendini gösterir olmuştur.

        İslâmiyet'in özüne uygun olarak öğretilme ve yaşanması konularında meydana çıkan bu durumun getirdiği olumsuzluklar pek çok aydınımızı derinden yaralamış ve çözüm çareleri aramaya yöneltmiştir. Bunlardan birisi de Merhum Mehmet Akif Ersoy'dur.

        Osmanlı'nın son dönemlerinde yetişen Bediüzzaman Hazretleri de bu olaya dikkat çekerek;  "Eğer biz, doğru İslâmiyet'i ve İslâmiyet'e layık doğruluğu yaşayabilsek, diğer dinlerin tabileri dalga dalga İslâmiyet'i tercih ederler." şeklinde tespitler sunmuştur.

        Osmanlı'dan günümüze gelinceye kadar İslâmiyet'in doğru kaynaklardan öğretilmesi konusunda çok ciddi merhaleler kat edilmiştir. 

        Din, insan ruhunun en önemli ihtiyaçlarından biridir. İnsanlık tarihi bugüne kadar dinsiz bir milletin var olduğunu göstermemiştir.

        En mükemmel din olan ve varlığı Allah'ın taahhüdü altında bulunan İslâmiyet'in günümüzde doğru bilinip doğru yorumlanması ve doğru yaşanması çok önemlidir.

        1900'lü yılların başında, geri kalmışlık nedenlerimize bazı kesimlerin "dinimizi", bazı kesimlerin de "pozitif bilimleri" sebep göstermeleri üzerine,  Bediüzzaman Hazretleri bu problem için de şu tespiti yapmıştır: "Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniye, aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinden taassup, ikincisinden ise hile, şüphe tevellüt eder." (Vicdanın ışığı din ilimleri, aklın ışığı ise medeniyet fenleridir. İkisinin bir ve beraberliği ile doğrular ortaya çıkar. Ayrıldıkları vakit birincisinden taassup, ikincisinden ise hile ve şüphe doğar.)

        Bu tespitte öne çıkan en önemli husus, bir kimsenin hem dine ait bilgileri hem de pozitif bilimlerin ortaya koyduğu bilgileri öğrenmesi gerçeğidir. O zaman ancak münevver bir insan profili ortaya çıkacaktır. Bunlardan biri olmadığı takdirde yani sadece dini bilimleri ve bilgileri öğrenen bir kimsenin olaylara bakışında ve olayları değerlendirmesinde taassup ortaya çıkabileceği gibi, dini bilgileri öğrenmemiş, dinden habersiz bir kişinin de -bilim adamı da olsa- olaylara bakışında ve değerlendirmesinde hile ve şüphenin ortaya çıkması gerçeğinin kaçınılmaz olmasıdır. Osmanlı'nın son dönemlerinde yaşanan sıkıntının belki de önemli bir kaynağı bu nokta idi.

        Ülkemizde, anayasal bir kurum olarak; İslam Dini'nin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.

        Diyanet görevlilerinin en önemli misyonu ise; "Doğru İslâmiyet'i ve İslâmiyet'e layık doğruluğu" insanlarımıza en güzel şekilde göstermek ve öğretmektir.

        Bugün gelinen noktada Diyanet İşleri Başkanlığı'nın din konusunda toplumu aydınlatmak noktasında çok önemli çalışmalar içinde olduğunu görmekteyiz.

        Bilgilendirme ve değerlendirme toplantıları için 11 Haziran 2008 Çarşamba günü ilimizi ziyaret eden ve aynı gün Atatürk Kültür Merkezi Salonunda halka açık bir konuşma yapan Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun tespitleri Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çağın gereklerine uygun bir anlayışla hizmet ettiğini göstermektedir.

        Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Bardakoğlu ilgili toplantıda, din görevlilerinin hizmeti ile ilgili şunları ifade etmiştir: "Dinimizin iki kaynağı vardır. Biri Kur'an-ı Kerim, diğeri Peygamberimiz (A.S.V.) Efendimizin sünneti, ahlakı, öğüt ve tavsiyeleridir. Biz her ikisini de yüzyılımızın ihtiyaçları, şartları beklentilerini göz önüne alarak doğru anlatmak, dinimizi insanlara dosdoğru, eğip bükmeden anlatmak, aktarmak zorundayız. Biz dinin günahını günah, sevabını sevap, haramını haram, emrini emir olarak insanlara duyururuz.  Ve insanların hayat tarzına karışmayız. İnsanlar kendi tercihlerini kendileri yapar. Ama biz sırf insanları memnun etmek için dinin hükümlerini, dinin bilgilerini değiştirmeyiz. Eğip bükmeyiz. Ama dini bilgiyi sunarken de, insanları kırmadan, dökmeden, incitmeden, korkutarak değil, müjdeleyerek doğru bilgiyi insanlara vermek zorundayız.  

        "Din" ile insanları ötekileştirmeden, dinin güzelliklerini ifade etmek ama akıl ve vicdanların hür kararına müdahale etmemek İslâm'ı tanıtmanın, sevdirmenin ve öğretmenin çok önemli bir ayrıntısıdır sanırım.

        Güzel günler dileğiyle...
Oyu Puanı: 1 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 14 (0 Kayıtlı Üye 14 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.59722 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu