Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
17 Aralık 2008 tarihli Demokrat Gümüşhane Gazetesindeki yazısı
Siteye Ekleyen
Recep Ergin
Tan yeri ağarmadan gecenin loş karanlığında, büyüklerin “ Kurban, kalkın bayram namazına geç kalıyoruz”emri sonrasında; yarı heyecan, yarı uyku hasreti ile yataktan doğrulur doğrulmaz, şeker toplamak için yanı başımızda bekleyen naylon poşete bir göz atıp, hemen sonrasında soğuk suyla alınan abdest ve ailenin büyükleri ile Bayram Namazı için yollara düşmek.Yol boyunca günün en soğuk saatlerinin çene kemiğimizi inadına üşüten esintisini genzimize çekerek yol almak. Günün o saatlerindeki bol oksijen ve gece çiğ damlarlına sinen ozon kokusunu nefes nefes içimize çekmek. Ne yazık ki doyumsuz ve kısa süren bu yolculuklar yılda iki kez olurdu. Bayram geçtikten sonra babam artık sabah bizi uyandırmaya kıyamazdı.
Anadolu'da özellikle taşrada en çok kullanılan sözcüklerin başındadır; “kurban olmak”. Sevdiğimiz ve bizden küçükleri severken “kurban” deriz. “Kurban nasılsın, kurban şunu verir misin?” şeklinde ki sevgi ifadelerini işte bu kurban sözcüğü ile dile getiririz.Kısacası, sevgimizin yegane nişanesidir karşımızdakine kurban olmak.
Batı toplumları bir çikolatasını dahi paylaşmaktan imtina ederken, bizler sevdiğimizin uğruna, vatanımızın uğruna, bayrağımızın uğruna, kutsal değerlerimizin uğruna kendi canımızı kurban etmekten çekinmeyiz. İşte bu gönüldür bu sözcüğü dudaklarımızdan dışa vuran.
“Kurban olmak” deyimi hem edebiyatımızın, hem de musikimizin kullandığı önemli bir enstrümandır. Halk aşığı,memleket özlemini türkülerde: “Kurban olam toprağına taşına” diye dile getirirken, şair, Bayrağımız için İstiklal Marşında: “Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal” diyerek Bayrağa olan muhabbetini böyle ifade eder.
Hz İbrahim, oğlu İsmail'i Allah'a kurban ederken, onun Hak'a karşı duyduğu sevgi ve muhabbet, yüzyıllar boyu hiç eksilmeden bu sözcüklerle günümüze gelmiş, halk bu sevgiyi kıskanırcasına ve birbirleri ile yarış edercesine savaşta, barışta dışa vurmaktan çekinmemiştir. Hak'ın Hz İbrahim'in oğlunun yerine kurban edilmek üzere gönderdiği koç, bu toplumlara bahşedilen en büyük hediye kabul edilmiştir ki; bu ihsana duyulan minnet ve şükrandır işte bu sözcükler…
Muhabbeti davranışa dönüştürmek zor mudur yoksa meşakkatli midir bilinmez;bazen söylediklerimizle yaşantımız arasında küçük büyük farklar oluşabiliyor.İnsan içinden geçtiği biçimde davranmak istese de, zoru veya güçlükleri görünce işin kolayına kaçmak sureti ile güzel eserler vücuda getirmek arzusunda başarısız olabiliyor.
Kurban kesmede daha dikkatli olsak ve onu sosyal hayatın bir derdine derman olarak görsek; kendi özünde saklı gerçek manasına uygun olarak icra etsek…Büyük kentlerde kurbanların birbirlerine yakın yerlerde kesilmesinden oluşan olumsuz görüntünün tv kanallarında abartılarak verilmesinden duyulan hoşnutsuzluğu yaşamasak.
İspanyada her yıl yapılan boğa güreşlerinde ve ayrıca boğaların sokak ortasında insanları kovalaması ile meydana gelen insan ölümlerini özenti duyarak, abartarak veren basın yayın organları,Kurban Bayramında kaçan bir boğanın yakalanışını acite ederek halkı kültür değerlerinden soğutan bir görüntü içerisinde sunması, bu bayramlarda görüp duymak istemediğimiz tek olumsuzluk olsa gerek.
Çocuklarımıza kültürümüzü aktarırken dikkatli olmalıyız.Olaylara eleştirel gözle yaklaşmak bahanesi ile değerlerimizi kötülemek gayesinde olanların oyunlarına gelmemek gerekir;ancak bir hayvanı “Kurban” etmede daha dikkatli olmalı, onu incitmemeliyiz.