Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
25 Mart 2009 tarihli Demokrat Gümüşhane Gazetesindeki yazısı
Siteye Ekleyen
Recep Ergin
12 Mart, İstiklal Marşımızın kabulü ve İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u anma günüydü. Onun şahsına duyulan hürmete layık şekilde bu gün tüm yurtta ve dış temsilciliklerimizde kutlandı. Ona duyulan sevgi ve İstiklal Marşının hangi şartlar sonrasında kaleme alındığının bütün Türk gençliği tarafından idrak edilmiş olduğunu, İstiklal marşı söylenirken bayrağa doğru bakan şimşek gibi bakışların arasından süzülen arı göz yaşındaki ışıltılardan anlıyoruz.
Şairle ilgili pek çok bilgi söylendiği ve bilindiği için, ben onun üzerinde çok durulmayan bir yönü ile sizlerle konuşmak istedim. Onun az bilinen yönü belki de üzerinde en çok konuşulması gereken bir konudur. İşte bu önemli konuyu şu kısa sözle açılayalım “taassup”.
Mehmet Akif Ersoy,hem dini bakımdan kendini geliştirmiş, hem de fen ilimlerinde eğitim aldığı gibi, üç yabancı dil bilmektedir.İnsanların taassup sahibi olmalarını kısaca; bilmedikleri ve araştırmadıkları konularda körü körüne fikir yürütmelerinin İslam dünyansının önünde bir engel olduğunu ilk dile getiren insanlardan biridir.
“Kuran-ı Kerim'in ölülerin üzerine okunmak için gönderilmediğini, okunup anlaşılmak için gönderildiğini” cesurca ilk O söylemiştir.İstemiştir ki,inanan insan, yaratıcının meramını anlasın ve ona göre iman etsin. Yine batı dünyasından söz açılınca ,batı karşıtı olan aydınlara hiç çekinmeden “batının ilmini ve fennini almaz ve onlar gibi fen bilimlerinde ilerlemezsek asla onları yenemeyiz ve onların sömürgesinden kurtulamayız” sözleri yine ona aittir. Aklı ve imanı ile yoğurduğu aydın dünya görüşünde ne hurafe ne bidat nede safsatalara yer olmayan bu büyük zatın hayatına göz attığımızda arı ve duru bir samimiyet görürüz. Sözünün eri prensipli ve güvenilir oluşu, onu aranan, sohbeti dinlenen,yolu gözlenen yapmıştır.
“Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek/sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek”
Doğru olmak onun vazgeçemediği en belirgin özelliğidir. Sözde doğruluk, işte doğruluk,adamlıkta doğruluk, şairlikte doğruluk…
Gizlisi saklısı hiç olmamıştır;bu nedenledir ki, sözünü esirgemez,doğruluktan ayrılmaz,aklını ipotek ettirmez şair.
Edebiyat anlayışındaki şu açıklık ve ayanilik onun görüşlerini ne güzel yansıtır. “Elverişli bulduğumuz her mevzuu yazacağız. Hele içtimai dertlerimizi dökmeden yaralarımızı açıp göstermekten hiç çekinmeyeceğiz. Bunda maksadımız milleti düşmana maskara etmek değil,maskaralıklarımızı maskara etmektir…Görülüyor ki,biz edebiyattan pek çok şey bekliyoruz. Evet, memleketin aklı başında olan evladı, bize yan bakmaz da yardım edecek olursa, neden Osmanlıların milli,hakiki,insani bir edebiyatı meydana gelmesin?”
Onu cami minberinde Anadolu halkını milli mücadeleye çağırırken görürsünüz. Hemen akabinde Hindistan'da Müslümanları Osmanlı lehine örgütlemekle meşgulken;sonrasında arap ülkelerinde haklarımızı savunurken…
Mecliste vekillik yaparken ne ise, baytarlık mesleğini aynı samimiyetle yaptığının en izli delili İstikal Marşı değil midir?
Mehmet Akif Ersoy'u anlatmak bana düşer mi? Düşmez bilirim; buna ne ilmim ne de bilgim yeterlidir. Tek tesellim ona karşı duyduğum samimi hislerimdir. Yaptığım kusurları affetmeye yetermi bilmem!Çanakkale şehitleri ile birlikte şairimizi anarken,ruhları şad olsun diyelim.