Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Samet KARA->AZDAN ÇOĞA MECLİS KAVGASI TAHLİLİ [ Arama ]

AZDAN ÇOĞA MECLİS KAVGASI TAHLİLİ
Başlık AZDAN ÇOĞA MECLİS KAVGASI TAHLİLİ
Açıklama -
Siteye Ekleyen Recep Ergin
"Bir edebiyat" diyor Yahya Kemal, "sürüklediği meraklıların seviyesinde olur". Doğrusu Türkiye'de edebiyatçılar için hele çok yaygın bir okuyucu kitlesine ulaşmak kaygısını taşıyan edebiyatçılar hazin bir hüküm. Bu sözün muhatabı sadece elli yıl öncesinin edebiyatçıları değil tabii ki. Aslında günümüzün çok satan romanlarını göz önünde bulundurursak bu sözün hükmü daha net anlaşılır. Bu da hükmün sahibinin Türk düşünce, tefekkür ve edebiyat hayatında neden büyük bir öneme sahip olduğunun kanıtıdır.

Edebiyatı hiçbir zaman sosyal hayattan tecrit etmeyen Yahya Kemal'in bu hükmü edebiyatın haricindeki içtimai alanlarda da geçerlidir.

Yalnız edebiyat alanında değil, sanat, tefekkür, siyaset vs. alanlarında da alanla veren, söyleyenle dinleyen, yaptıranla yapan arasındaki ilişki Yahya Kemal'in belirttiği gibiyse yani seviyeyi sürüklenenler belirliyorsa başımızı ellerimizin arasına iyice düşünmemiz gerekecek.

Türkiye'nin düşünce hayatı bu ülkedeki seçkin düşünürlerin görüşleriyle değil, öne sürülen düşüncelere muhatap olanların kavrayış yeterlilikleri ile onların kavrayış biçimleri ve ilgi türleriyle bir kimlik kazanır. Örnek vermek gerekirse; şu anda mecliste bulunan bir partimizin kuruluşunda fikirleriyle, ideolojileriyle bu partiye yön veren, İbrahim Kafesoğlu, Erol Güngör gibi münevverlerimizi ve onların bu yönlendirici fikirlerini şu anda bu partiyi destekleyenler tanıyor mu, biliyor mu? -Bilenleri tenzih ederim.- Onlar bu fikirleri kendi fikir süzgeçlerinden süzerek kendilerine göre yorumlayarak alırlar. Bu gayet tabii bir hadisedir. 

Ancak; bu durumda düşünce üretmek veya ulaşabildiği gerçekleri dile getirmek katında bulunanlarla bu düşünceleri almak ve iletilen gerçeklerle tanışmak katında bulunanlar arasında bir mesafenin, bir boşluğun bulunduğunu kabul etmemiz gerekecek. 

Eğer düşünce, edebiyat, siyaset hayatı sürükledikleri meraklıların seviyesinde ise bu seviyeyi yükseltmenin de yeni ve daha yüksek düşüncelerle "izleyicilerin" karşısına çıkmak değil,  bu izleyicilerin seviyelerinin yükseltilmesiyle mümkün olacağı tabiidir.

Burada önemli bir ayrım yapmak zorundayız. Sanat ve düşünce eserleri onları izleyenlerin seviyesi esas alınarak mı ortaya konacak(ki buna populizm, yani halk dalkavukluğu denir ve bizde çok görülür)? Yoksa izleyicilerden kendi seviyelerinin üzerindeki sanat eserleri, düşünce ürünlerini, siyasi meseleleri özümseyebilmeleri için daha fazla gayret göstermeleri mi istenecek? Bu ikinci yol eğitimin düzenlenmesi ve gerek sanatın gerekse tefekkürün korunması açısından en sağlıklı yoldur.

Amaç izleyenin dinamik bir kimlik kazanmasını temindir. Okuyucu bulunduğu yerde kalacak ve fakat düşünür veya sanatçı kendini o sabit seviyeye göre ayarlayacaksa sonuç her iki taraf için de "kayıptır." İzleyen kavrayış gücünde gerileyecek, en azından donacak, izleten ise asıl vermek istediğini "seviye" uğruna feda ettiği gibi verebildikleriyle de kendi kapasitesini düşük tutmuş olacaktır.       

Türkiye'de düşünce, sanat, siyaset alanında tuhaf durumlarla karşılaştığımız bir gerçek. Düşünce sunucuları kendi izleyicilerinin seviyelerinin yüksek tutulmasıyla ilgilenmiyorlar gibi. Sanki ne kadar aşağı seviyede kendilerini izlerlerse yazarın, düşünürün, siyasetçinin ortaya koyduğu daha bir büyüyecek.

Meclisteki son kavgayı bu açıdan da yorumlamak ihtiyacındayız. Bu kendi kendini ifade etmenin en alt seviyesidir ve belki de izleyicilerin yani halkın bile bu düşük seviyeyle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.

Böyle davrananlar okuyucunun, izleyicinin seviyesinin yükselmesinden ve böylelikle kendi açıklarının yakalanmasından korkuyorlar gibi.

Doğruyu söylemek iddiasıyla çıkan herkes kendini bir vitrinde kabul ederek, düşüncelerini evirip çevirip bu büyük sayıdaki insan güruhuna beğendirmeye yahut onları kendi bahanelerine ikna etmeye uğraşıyor.

Bu söz sahipleri ne büyük sayıda kalabalığı tongaya bastırdıklarını farzetseler de kendi destekçilerinin seviyesinde tek parmak ilerleme sağlayamadıkları gibi düşünce ve sanat adamı olarak da kendi seviyelerini yükseltemezler. Çünkü düşünce adına, sanat adına, siyaset adına sunulanlar ancak onu kabul edecek kalabalığın kabulüne önceden hazırlandığı görüş ve yaklaşımlardır.

Düşünceymiş gibi, sanatmış gibi, sunulan şey aslında kalabalıkta halihazırda yaşayan değerlerdir. Öyleyse alanlar verenlerin ne vereceklerini önceden hazırlamışlar demektir. Ve aslında sürüklenen meraklılar kendi seviyelerini, sürüklüyor gibi olana dikte ettirmişlerdir.
Oyu Puanı: 5 - Ortalama: 4.2

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 8 (0 Kayıtlı Üye 8 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.49511 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu