Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Mevlüt ERGİN->YENİ DÜNYA DÜZENİ VE TÜRKİYE [ Arama ]

YENİ DÜNYA DÜZENİ VE TÜRKİYE
Başlık YENİ DÜNYA DÜZENİ VE TÜRKİYE
Açıklama 22 Aralık 2010 tarihli Demokrat Gümüşhane Gazetesindeki yazısı
email mevlut29@mynet.com
Siteye Ekleyen Recep Ergin
        AB yolculuğumuz tüm heyecanıyla sürüyor. Sürükleyici bir gerilim romanı gibi olmasa da, her an yeni bir aksilik beklemenin getirdiği endişe ile devam ediyor.

           1951'de Avrupa Kömür ve Çelik topluluğu adı  altında birleşen topluluk, 1957'de Avrupa Ekonomik Topluluğu, 1994'te Avrupa Birliği olmuşsa da, 1963'ten bu yana; yani Türkiye'nin AB ile tanışmasıyla başlayan süreçten bu yana, ülkemiz adına değişmeyen değişikliklerle vizyonunu sürdürüyor. 50 yıllık bir süreç içersinde Türkiye'nin tam üyeliğe başvurusu 1987'de; başvurunun kabulü 1999'da, tam üyelik müzakereleri ise 3 Ekim 2005 de başladı.

           AB, Türkiye'nin önüne ısıtıp ısıtıp getirdiği ve Türkiye'nin de bu konularda asla taviz veremeyeceğini bildiği maddelerle bizi oyalamayı sürdürüyor. Otuz beş  başlıklı Türkiye'nin AB ödevinin, sekiz başlığını Kıbrıs sorunu teşkil ettiğini biliyoruz. Ve bu sekiz başlık, Kıbrıs nedeni ile vetolu durumda. Müzakerelerdeki tüm başlıklar hallolsa bile dönüp dolaşıp Kıbrıs meselesinde duraksıyor. Yani kırk yıllık Kıbrıs sorunu elli yıllık AB yolculuğumuzun giriş anahtarı durumunda. 

            Aslına bakarsanız, 2008'de hissedilmeye başlayan ve tüm dünyayı sarsan, İngiltere, ABD ve AB üyesi ülkelerde finans kurumlarının, dev şirketlerin battığı küresel krizi tek başına, yardımsız aşan bir Türkiye'yi, AB hemen bünyesine dahil etmelidir. Yani ülkemizi küçük düşüren AB kapısındaki bu bekleyiş bir an önce son bulmalıdır. Başbakan Erdoğan'ın “Bizi oyalamayın. Bizi istemiyorsanız çıkın bunu söyleyin” mesajının arka planında da bu küçümsenme ve oyalama faktörünün olduğu aşikârdır. 

           Artık Türkiye kendi politikalarını belirlemek ve uygulamaya sokmak durumundadır. Politikalarını da; güç, kişilik, akıl, çalışma ve irade ile yaşama geçirmelidir. Bu bileşenlerden yoksun bir politikanın başarılı olması da beklenmemelidir. Adeta büyük bir köye dönüşmüş dünyamızda, kabuğuna çekilip beklemek imkânsız bir hale gelmiştir. 

            Aslında Türkiye'nin AB ye girme ihtimali büyük bir olasılık olsa da, eğer giremezse ne olur sorusuna da ciddi biçimde cevap aranmalıdır. Bu konuda iki senaryonun konuşulduğunu biliyoruz. Birincisi Türkiye İslam ülkelerinin lideri olabilir mi? Bu liderlik bence ekonomik,  tarihi ve kültürel açıdan çok zor gerçekleşir.  Ekonomik olarak, başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri Türkiye'den daha zengin ve bu manada ekonomik liderliğe daha yakın. Tarihi olarak, Kuzey Afrika ve Arap yarımadasındaki ülkeler, kendi siyasi kimliklerini Osmanlı'dan kopuşları ile oluşturmuşlar, elli yıl sonra yeniden birleşmek ve Türkiye 'yi lider kabul etmek için hiçbir sebepleri olamaz. Kültürel olarak, Iran ve Suudi Arabistan gibi İslam'ın günlük hayattaki sembollerini bayrak yapmış taşıyan ülkeler dururken,  Türkiye'yi kim niye lider yapsın?

           İkinci varsayım Türkî Cumhuriyetlerinin liderliği. Bu varsayımda Türkiye geçmişte kaçırılmış bir fırsatla yüz yüzedir. Hatırlanacağı üzere Sovyetler Birliği yıkılıp da Türkî Cumhuriyetler bağımsızlıklarını kazanınca, dil benzerliği ve coğrafi yakınlık nedeni ile bavul ticareti ağırlıklı olmak üzere Türkiye ile birçok manada büyük etkileşimler meydana gelmişti. Türkiye de AB uyum yasalarıyla ve diğer iç meselelerle uğraşırken,  bağımsızlıklarını bir bir ilan eden Türki Cumhuriyetlere Türk Alfabesini kabul ettirme akıllılığını gösterememişti.  Zira liderlik için iki doğal avantaj dil ve din birliği azımsanmayacak kadar önemli unsurlardı. Ama çok önemli fırsat kaçırılmıştı.

           Gerçektende Avrupa'nın Hıristiyanlığı  yayması, İngilizlerin İngilizceyi dünya dili yapması  yüzyıllar almıştı. Bakıldığında ABD ile İngiltere arasındaki en önemli bağ dil. Dil derken alfabesi ile dil. Yoksa İngilizler ile Amerikalıların konuştuğu dil, biz Türkler ile Azerilerin konuştu­ğu dilden daha farklı. Alfabeyi kabul ettiremediğinizde iki yüzyıl sonra Türkiye'de konuşulan Türkçe ile Türkî Cumhuriyetlerde konuşulan çeşitli Türkçeler, İspanyolca ile Portekizce, belki de Fransızca ile İtalyanca kadar  birbirinden kopuk olacaktı. 

           O dönemdeki ekonomik sebepler de liderliği engelleyen bir başka unsurdu. Dağılan Türkî Cumhuriyetleri son elli yıldır Rusya'nın ekonomik cazibe merkezinde yaşadılar. Buradan ayrılınca coğrafi konumlarına göre kimi Avrupa 'ya, kimi ABD''ye yöneldi ama hiçbiri Rusya'dan tam olarak kopamadı. Türkiye'nin de Avrupa ve Amerika gibi bir ekonomik gücünün olmayışı bu ülkeleri kendine çekişini engelledi.  

           Yürümesini bilmeden koşulamayacağı gibi altyapıyı, temeli oluşturmadan da ileri gidilemeyeceği bilinmelidir. 'Bernard Show' bir kitabında “Hiç düş kırıklığına uğramayanlar, hiç umut beslememiş olanlardır” der. Türkiye bugün yüksek bir yerden daha yüksek bir yere sıçramaya hazırlananlara özgü bir endişe, kararsızlık ve baş dönmesi içindedir. Böyle bir durumda yapmamız gereken asla aşağıya bakmamak, korku ve endişelerimizi büyütmemek olmalıdır. Sevgi ve Saygılar..

Oyu Puanı: 21 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 8 (0 Kayıtlı Üye 8 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 0.7938 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu