Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Necip SARAÇOĞLU->İSTANBUL'UN FETHİNİN 553. YILDÖNÜMÜ ve FATİH [ Arama ]

İSTANBUL'UN FETHİNİN 553. YILDÖNÜMÜ ve FATİH
Başlık İSTANBUL'UN FETHİNİN 553. YILDÖNÜMÜ ve FATİH
Açıklama 14 Haziran 2006 tarihli Demokrat Gümüşhane Gazetesindeki yazısı
Siteye Ekleyen AdamGibi

     İstanbul’un Fethinin 553.yılını kutluyoruz. Fethin iki anlamı var. Birincisi Anadolu’nun Türklerin Anavatanı haline gelmesi, ikincisi ise Osmanlı İmparatorluğu’nun beyninin oluşması; Anadolu’nun anahtarının tapusunun eline geçmesidir.
     Osmanlı İmparatorluğunun tarihteki mevcut imparatorluklardan çok farklı  bir özelliği var. Bunlarda biri Osmanlı’da devletin hiç bir sınıfının devleti olmamasıdır. Ne sosyal bir sınıfın ne de bir dinin tekelinde değildir. Roma İmparatorluğu Roma vatandaşları tarafından yönetilir. Cengiz ve Timur İmparatorlukları kasırga gibidir. İstila etmiştir ama bir toprağı vatan yapmamıştır. Osmanlı İmparatorluğu ise adının ulaştığı her yeri vatan haline getirmiş ve oradakileri dünya vatandaşı kılmıştır. İşte bu bakımdan İstanbul’un fethi bizim bu topraklarda ki hakimiyetimizin, sahipliliğimizin anahtarıdır. Eğer bu anahtar alınmamış olsaydı, bizi şimdiye kadar bu  topraklardan göndermişlerdi.
    Anadolu 24 asırlık bir uygarlığa sahip. Bu uygarlığın üzerindeki hakimiyetimiz bin yıldır sürüyor. Hiçbir istila ve siyasi hakimiyet, hiçbir zafer bu toprağı vatan yapma kudretine sahip değildir. Fakat biz bunu başarmışız, yapmışız.
     ORTA ASYA’DAN ALP ERENLER GELMİŞ:
     Anadolu 12.asırdan itibaren Orta Asya’dan gelen birtakım velilerin yerleştiği bir yer. Yani evvala devleti kurmadan önce, Anadolu’yu Türk vatanı yapabilmek için alperenler gelmiş ve Hıristiyan  velilerin yerine geçmişler, bazı Hıristiyanları da Türkleştirmişler. Osmanlı tarih sahnesine çıktığı zaman Anadolu’nun vatan olması ve burada devletin kurulması, siyasi olarak beyliklerin birleşmesinden değil, toprağın manevi olarak vatan kılınması sebebiyledir.(1)
     Bu toprağın manevi olarak gelişmesinde Fatih’in yetişmesinde eğitim ve öğretiminde ilk olarak Akşemseddin, Molla Hüsrev, Molla Gürani, Vezir Sinan Paşa, Vezir Şair Ahmet Paşa gibi büyük kişiler vardı.
    Fatih’in bir yanında Akşemseddin, bir yanında Molla Gürani vardı. Biri Şeriatı, biri tarikatı temsil ediyordu. Onlar olmasaydı fetih mümkün olmazdı. O dönemde şeriat ve tarikat arasında bir zıtlaşma değil, bir sentez vardı. Gönül planını yani Akşemseddin’i İstanbul’un fethinden çıkarırsanız geriye sadece fetva kalır. Tasavvufun verdiği idealizm ile ahlak ile fetih gerçekleşmiştir.
    Peygamber Efendimizin “İstanbul elbette ve muhakkak feth olunacaktır. (Orayı fetheden ordunun) kumandanı ne güzel emirdir, onun askerleri ne güzel askerdir” övgüsüne Fatih Sultan Mehmed ve askerlerine nasip olmuştur.
    Allah’ın Resûlü, İns-u cin Peygamberi Hz. Muhammed’in, “Allah, Rum (ların elinde bulunan) Kostantiniyye’nin fethini tekbir ve tesbih ile müminlere müyesser kılmadıkça kıyamet kopmaz” hadis-i şerifindeki müjdesi yaklaşmış bulunuyordu. Fatih, vezirlerin karşı çıkmalarına rağmen, atını ön saflara kadar sürüyor, “Vurun cengaverlerim, koman aslanlarım! Allah büyüktür” diyerek kılıç sallıyordu.
    Embiya ve evliyaya istinadım var benim
    Lutf-ı Haktandır hemen ümmid-i feth-i nusretim
diyen Fatih, ordusunun içindeki evliya ve embiyanın iman ve inaçlı cihat ruhuyla, Allah’ın ona yapacağı yardımla İstanbul’u fethedeceğini, zafere kavuşacağını iman dolu kalbi ile biliyordu.
    Fatih, İstanbul’un fethini kolaylaştırmak için boğazı kontrolu altına almak zaruretine inanmış bulunuyordu. Dört ay gibi kısa bir zamanda Rumelihisarı’nı yaptırdı. Kendisi de kalenin inşaatında çalıştı.
     Din ile tekniği, ruhunda birleştiren Fatih bizzat hazırladığı sur planını, Peygamber Efendimizin ismi bulunan “Muhammed” şeklinde çizmiş; mim harfinin geleceği yerlere kuleler koydurtmuş ve Hz. Muhammed’in yoluna baş koyduğunu açıklamış ve:
     Avni Hakkı himmet-i cünd-i Ricalüllah ile
     Ehl-i küfrü serteser kahreylemektir niyyetim,
beyti ile, Allah’a olan tevekkülünü ve Ricalüllah’a olan güveni ile düşmanlarını yeneceğini, niyetinin bu olduğunu söylüyordu.
     Kan dökmek gayesi gütmeyen Fatih, İsfendiyaroğlu’nu Doğu Roma İmparator’una elçi olarak gönderip şu haberi ulaştırdı: “Kan dökülmesini istemiyoruz şehri teslim ediniz.” İmparator bu teklifi reddedince muharebeye devam emrini verdi.
     Muhasara devam ediyor ve şehrin alınması gecikiyordu. Devrin Sadrazamı, Padişaha muhasaranın kaldırılmasını teklif edince tarihlere şan veren şu cevabı aldı: “Hayır! Muhasara asla kaldırılamaz. Ordularımın önünde düşmeyecek bir kal’a mağlup olmayacak bir ordu yoktur. Ya ben Bizansı alırım, ya Bizans beni!” (2)
     Bu inanç ve kararlılıkla Allah’ın yardımı ile yıkılmaz surlar büyük toplarla tahrip edilerek 29 Mayıs 1453 yılında İstanbul fethediliyor. Yeni bir çağ açılıyordu.
     Fatih Sultan Mehmed’in ve onun ordusunda bulunup şehitlik mertebesine ulaşanları rahmetle, şükranla anıyoruz.
1- 29 Mayıs 2006 Zaman Gazetesi
2- Hutbe Kitabı s.227-228

Oyu Puanı: 30 - Ortalama: 3.67

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 9 (0 Kayıtlı Üye 9 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.38339 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu