21.yy da dünyanın mevcut kaynaklarının hızla artan nüfusa yeterli gelmediğini ve bunu kullanmaya çalışan birtakım insanların fırsat kolladığını sürekli yineliyorum. Genetiği değiştirilmiş organizma'lar yani kısaca GDO'lar  bu amaçla gündeme gelen son senaryolardan biri.

      Bitki ve hayvan türleri açısından çeşitlilik bir ülkenin ekolojik zenginliğini gösterir. Fakat GDO'lar canlılar üzerindeki genlerde değişikliğe sebep olduğundan ileriki yıllarda doğal türler üzerinde genetik çeşitliliğin kaybına sebep olabilir,dolayısıyla ekolojik denge bozulabilir bu da bir çevre felaketi demektir. Oysa bugün açlıkla savaşan birçok ülkenin asıl sorunu gıda ürünlerinin üretimindeki eksiklik değil,adalet eksikliğidir.

     Yıllar önce bitki tohumlarının birgün belli kişilerce patentleneceği söylense bu fikre kimse aldırmaz, gülüp geçerdi. Ancak bugün bitki türleri firmalarca patentlenir hale geldiki bu sektörün neredeyse tamamını elinde tutan ülke de ABD. Artık çiftçiler uzunca bir süre tohumları patent sahiplerinden  almak için ücret ödemek zorunda kaldı. Ayrıca genetiği değiştirilmiş patentli bir tohumu bir sonraki yıla saklamakta artık suç unsuru olmuştur. Hatta bu yüzden yurt dışında mahkemeye verilen  çiftçiler dahi var. Ülkemize de bu sektörde kar sağlamaya çalışan  yabancı sermayeli birtakım şirketler koğuşlanmaya başladı bile. Türkiye,biyolojik çeşitliliği ile başka ülkeleri kıskandıracak kadar zengin bir ülke. Öyleki bazı türler sadece ülkemizde yetişiyor.Böyle bir durumda bundan rant sağlamak isteyen bencillerin olmadığını ,bundan sonrada olmayacağını düşünmek ne kadarda yanlış olur.
   GDO 'ların piyasaya çıkış sebepleri arasında dünyadaki açlığın azalacağı,insan sağlığını olumlu etkileyeceği,verimin artacağı gibi sebepler sayılırken bugün bunların sadece  sözde kaldığını hiçbirinin gerçekleşmediğini görüyoruz. Her canlının kendine özgü bir genetik yapısı vardır. Canlılara ait tüm bilgiler  bu genetik yapıda şifrelenmiştir. Gen teknolojisi ile canlının genlerinde değişiklik yapılarak yeni genler eklenir. Böylelikle canlı yapısında bulunmayan başka karakterlere sahip olmuş olur. Mesela, her gün soframıza gelen patates,soya,domates gibi ürünlerin zararlılarına karşı bu ürünlere genler nakledilerek ürünler korunmaya çalışılmıştır. Ancak bu genler zehirli proteinler üreterek ürünleri yiyen kuş ve böceklerin ölmesine dolayısıyla ekolojik dengede olumsuzluklara sebep olmaktadır. Bizler, genetiği değiştirilmiş organizmalar  hakkında daha fazla bilgilendikçe tedirginliğimiz artıyor. Acaba yediğimiz karpuzun içinden kavun,şeftalinin içinden erik yada daha farklı bir meyve  çıkar mı diye merakla bekliyoruz. Ne söylersek söyleyelim,ileriki zamanlarda şimdiden marketlerde yerlerini almış olan GDO ürünleri bizim de hayatımıza girecektir. Engellenemez bir şekilde artan bu teknolojinin kontrollü kullanılması için tedbirler alınmalı, risk analizleri yapılmalıdır. Aslında GDO'lar hakkında söylenecek çok şey var fakat yer ve zaman kısıtlı olduğundan ileri ki zamanlarda bu konudan tekrar bahsederiz.