Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
15 Haziran 2005 tarihli Demokrat Gümüşhane Gazetesindeki yazı
Siteye Ekleyen
AdamGibi
(Doğum 26 Mayıs 1904 İst.-ÖLÜM.25 Mayıs 1983 İst) Edebiyat tarihleri üstadın doğum tarihini 26 Mayıs 1905 olarak gösteriyor.BAB_ı Ali ve “O ve BEN” Doğum tarihlerini Şöyle tespit etmiş: işte tam tarih 26 Mayıs 1320-1904/Rebiülevvel-1323”Üstad bu tarihte İstanbul'da doğar. Necip Fazıl,milli ve manevi mukaddeslerimizin susturduğu,küçümsendiği hatta alaya alındığı son yüz yıl içinde malüm yıllar da fikir namusunu temsil eden sanatın altın tacı başında olarak söz meydanına giren,bir devrin vicdanı olmuş ender şahsiyetlerimizdendir. Necip Fazıl'ın hayatında ve mücadelesinde büyük olaylar med-cezirlerle doludur.Bu met ve cezirlerde sade onun ve ailesinin değil,onunla beraber binler ve on binlerce insanın ümit-ümitsizlik,şevk-üzüntü,sevinç ve ızdırapları bulunmaktadır.Elbette bu duyguların içinde ümit şevk ve zevkten çok keder ve ızdırabın çilesi vardır. Bütün bunları onbinlerce kişi hissettiğinden milyon kere fazlasıyla duyarak yaşayan insanın da Necip Fazıl olduğu muhakkaktır. “Gençliğe Hitabe”sinin son parağrafında bu konuya açıklık getiriyor.Bu gençliği karşısında görüyorum.Maya tutması için otuz küsur yıldır devrimbaz kodamanlarının viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yutkunduğum,kıvrandığı ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında uykusuz,susuz,ekmeksiz başımı secdeye mıhlayıp bir ömür ALLAH' a hamt etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim manevi babanın tabutunu musalla taşına,Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını da gediğine koymandır. Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes ! Ey kahpe rüzgar,artık ne yandan esersen es !... Bütün bu çileleri o sağlığını hayatını tehdit eden şartlar içinde aylarca,senelerce hapishanelerin kahredici atmosferini teneffüs ederek çekmiş fakat her seferinde bunları yenerek, yılmadan davasına bıraktığı noktadan tekrar başlamıştır. Üstat,bir şiirinde kendini şöyle anlatıyor: BEN Ben, kimsesiz seyyahı,meçhuller caddesinin, Ben,yankısından kaçan çocuk,kendi sesinin -.- Ben,sırtında taşıyan işlenmedik günahı; Allah'ın körebesi,cinlerin padişahı. -.- Ben usanmaz bekçisi,yolu inmez hanların; Ben, tükenmez ormanı,ısınmaz külhanların. -.- Ben,kutup yelkenlisi,buz tutmuş kayalarda; Öksüzün altın bahtı,yıldızdan mahyalarda. -.- Ben,başı ağır gelmiş,boşlukta düşen fikir; Benliğin dolabında,kör ve çilekeş beygir. -.- Ben,Allah diyenlerin boyunlarında vebal; Ben,bugünküne mazi,yarınkine istikbal. -.- Ben,ben,ben; haritada deniz görmüş,boğulmuş Dokuz köyün sahibi,dokuz köyden kovulmuş, -.- Hep ben,ayna ve hayal;hep ben,pervane ve mum; Ölü ve Münker- Nekir ;baş dönmesi,uçurum…(1939)
Necip Fazıl bizim için Yunus Emre gibi bir ölüm eri,Fuzuli gibi bir ızdırap adamı,Baki gibi “Sultanü'ş Şuera( Şairler Sultanı),Nefi gibi hiciv ve öfke Şairi,Şeyh Galip gibi lirizm ustası,Hamit' den ilerde metafizik hummalı, Yahya Kemal'den şuurlu tarih muhasebecisi, Akif'den kararlı bir İslam savaşcısıdır. Ruhu şad,makamı cennet, Allah'ın rahmeti üzerine olsun.