Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Ali Coşkun HİRİK->ACI-YORUM! [ Arama ]

ACI-YORUM!
Başlık ACI-YORUM!
Açıklama 05 Ocak 2006 tarihli Kuşakka Gazetesindeki yazısı
Siteye Ekleyen AdamGibi
         Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Kurumu' (UNESCO) nun, 800'üncü doğum yılı olan 2007 yılında Mevlana'nın anılmasını kararlaştırması, geride bırakılan muazzam kültürün mirasçısı olarak her Türk evladı gibi beni de gururlandırdı. Sözüne ettiğimiz kıymet takdiri, sadece Mevlana'nın ismi çerçevesinde gelişen bir olgu değil, bir değerler manzumesinin en geniş bir tabanda algılanması sonucudur.

         Mevlana'yı bütün dünya bu derece büyük bir iştiyakla anarken, kendi ülkemizdeki ilgisizliği bir türlü anlayamıyor ve gerçekten büyük bir üzüntü duyuyorum. Hani galat-ı meşhurdur, eski milli eğitim bakanlarımızdan birisi söylemiş; şu okullar olmasa milli eğitim ne güzel idare edilir diye. Ben de şu anda böylesi bir galat-ı meşhur  söylemde bulunmayacağım ama,  öncelikle şöyle bir özlemimi yazmama izin verirsiniz herhalde sevgili Kuşakkaya okurları:

          Mevlana'nın öğretilmediği böyle bir ilköğretim müfredatından utanıyorum. Mevlana'dan bihaber yetişen genç neslin yakın gelecekte ülkemizi yönetmeye aday olduğunu düşündükçe de ürperti dolu korkularım daha bir artıyor.  Mevlana'nın insana hayat yolculuğunda nasıl rehberlik ettiğinin farkında olmayan yeni genç kuşak insanların, kaymakam da olsalar, belediye başkanı da olsalar, bakan da olsalar sonuçta adam olamayacaklarını benim perspektifimden süzülen bir yargı olarak özellikle vurgulamak istiyorum. Mevlana'yı yeterince bilmeden adam olduğunu sanan insanlara acıyorum!

         Hele şu yaşanan hoşgörüsüzlük ortamına bir bakın lütfen! Bir kısım milletvekilleri ağza alınamayacak seviyesizliklerle ruhlarını besliyorlar, bir kısım belediye başkanları despotizmleriyle insanlarımızın başına "bela diye" seçiliyor, benim gibi düşünmeyen ölsün yaklaşımında insanlar türüyor ve her geçen gün aşırı bir kışkırtıcılık ve iftira kampanyasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Halbuki, Mevlana Celaleddin Rumî'nin temsil ettiği en önemli değerlerin başında birlik fikri ve tolerans gelir. Tolerans, teker teker insanların ve ya toplumların içinde barındırdığı farklılıklara rağmen, onları bütünlüğü içinde değerlendirmenin ve kucaklamanın en sağlam yoludur. Tolerans, türkçesiyle hoşgörü bir kayıtsızlık hali değildir ki bu kayıtsızlık hali çağımızın en büyük hastalığıdır.

        Sevgili Kuşakkaya okurları aslında benim burada yanıt aradığım sual şudur:

        Neden  yüksek değer ihtiva eden dini ve ya felsefi düşünce zenginlikleri önünde sonunda siyasete; ve ya daha doğru bir tespitle, şekil ve içerik değiştirerek insan egosunun karanlık yönüne hizmet eden maşalar haline gelmekte? Yüksek erdem ihtiva eden fikirleri değiştirerek yozlaştırmak cesaretini de nerden alıyoruz! Sorun Mevlana'nın bize değil, bizim Mevlana'ya uyma sorunumuzdur.

        Çığ gibi büyüyen insan egosu karşısında bütün erdemli fikirler iflas etmiştir. Böylesine elim bir son, erdemli fikirlerin bir eksikliği asla değil, bizim erdemli fikirlere karşı eksik duruşumuzun bir sonucudur. Çağımızın egosuna yenilen insanı şu soruya kendine utandığından ne yazık ki soramamaktadır: "Ben kimim ve neden buradayım?"  Varlığın anlamlılığı hakkında bu kadar tefekkürden yoksun bulanan çağımız insanının pek tabiki Mevlana'yı istediğimiz anlayış olgunluğunda anlamayı ve de kavramayı beklememekteyiz.

         Sevgili Kuşakkaya Okurları,

        Varoluşçuluk felsefi akımının kurucusu olarak kabul edilen Kierkegaard (1813-1855) in şu sözleri  dikkate değerdir: "Bugün bizim yoksun olduğumuz şey, düşünmek değil, tutkudur!" Bu tutkudur esas olan, haritadır, elimizde tuttuğumuz fener ve hatta yolun kendisidir. Bu Mevlana'daki "aşk"tır, sevgidir. Onun felsefesinde inanılan haliyle Tanrı "sevdim ki bilineyim" der... "Ben gizli bir hazine idim; sevdim (istedim) ki bilineyim".

         Varlığın anlamı hakkında tefekkürde bulunmuş bir neslin çocuklarının içine düştüğü duruma bakınız lütfen! Aydınlanma çağından bu yana sormayı, yani düşünmeyi ilahlaştıran insanımız nasıl olmuştur da varlığının anlamı hakkında tefekkürde bulunmayı bu kadar anlamsızlaştırmış, "gereksizleştirmiştir"?

         Varlık diye sarıldığımız materyalist felsefe bizi nasıl da büyük uçurumlara sürüklüyor, anlatılmaz. Gören göz görüyor, işiten kulak duyuyor!

         Halbuki çağrı umumi bir çağrıdır:

         "Gel, Gel, ne olursan ol, gel! İster kâfir, ister mecûsî, ister puta tapan ol, gel! Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir. Yüz kerre tövbeni bozmuş olsan da yine gel!"

         Mevlana bir kıssasında iyi ve kötünün ne denli göreceli kavramlar olduklarını şöyle betimler:

         "Bir vaiz vardı... Minbere çıktığı zaman ilk işi şöyle dua etmek olurdu:

         - Ya Rabbi!.. Kötülere, fesatçılara, isyancılara merhamet et. Hayır sahipleri ile alay edenlerin tümüne, kafir gönüllülere yardım et...

        Ona:

       - Hiç böyle bir adet, böyle dua görmedik. İyileri, hayır sahiplerini, dua edilmeye layık olanları bırakıp; nerede beddua edilmesi gereken zararlı insan varsa onlara dua ediyorsun.. Bu mertliğe, insanlığa, yiğitliğe, fazilete sığmaz... dediklerinde:

        - Ben onlardan iyilikler gördüm, bu yüzden onlara dua etmeyi âdet edindim... diyor.

         - Onlardan ne iyilik ulaşabilir ki insana... olsa olsa ancak bela gelir bulur. Sen galiba iyiden iyiye karıştırır oldun her şeyi... İyilik nerede, o saydıkların nerede?. Ateş ile su gibi.. Asla bir arada olamazlar.

         - Hayır dostlar hayır!. Yanılıyorsunuz!. Dua ettiklerim var ya; o kadar kötülükte bulundular, o derece zulüm, eza, cefa edip incittiler ki beni, sonunda şerden kurtarıp, hayıra ulaşmama vesile oldular."

         Siz sanıyor musunuz, kötüler bu hayatta işlevsizdirler?

         Kötüler olmasa biz bu hayatın kirini bu yaşlı gözlerimle nasıl kürürdük böyle.

         Mutlu seneler efendim.
Oyu Puanı: 24 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 8 (0 Kayıtlı Üye 8 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.29938 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu