Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->İsmail HAYAL->SEYR-İ GÜMÜŞHANE [ Arama ]

SEYR-İ GÜMÜŞHANE
Başlık SEYR-İ GÜMÜŞHANE
Açıklama -
Siteye Ekleyen Recep Ergin
     Şöyle bir yaslanıp koltuğa doğduğun toprakları seyret hayal penceresinden. Pencerenin camından gördüğün şu insan seli ve araç cehenneminden bir kurtul dilersen. Ötelerde çok ötelerde şirin bir şehrin çok daha şirin bir köyünde çok yıllar önce açmıştın gözlerini dünyaya. Köse, Şiran, Kelkit, Kürtün, Torul ya da merkezindensin bu şehrin. Anan helal sütünden vermişti sana ve senin kursağından haram lokmanın geçmesine asla izin vermemişti baban. O zamanlar herkes eşitti. Ayrı ve gayrı yoktu. Tasalar da eğlenceler de ortak bir payda etrafında şekilleniyordu.

    Uçsuz bucaksız yaylalarında türkü çığırarak kuzu otlatmıştın ya oralardan bahsediyorum sana. Hani annenin çıkınına koyduğu tandır ekmeğinin arasına koyduğu un helvasını yemiştin bir göze başında. Ve ab-ı hayat sularından bir çay demlemiştin çoban ateşinde. Sırtını vererek kıraç toprağa gökteki kuşları saymıştın nasırlı ellerinle bir bir. Çok, çok ötelerden kurt ulumaları duyuluyordu. Hani akşama kadar fusgul toplamıştın kaya diplerinden. Dudakların ve ellerin kırmızıya boyanmıştı. Aşağı dereye girmiştin de titreme tutmuştu seni.

    Ve akşamları tandır başında güveç yemeğine katık etmiştin güzlük ekmeğini. Köpüğü üstünde mis gibi ayranı dikmiştin ya kafana, yüzün gözün bembeyaz olmuştu. Köy odalarında siyer-i nebi dinlemiştin büyüklerinden. Yer yer Battal Gazi olup Bizans üzerine sefere çıkmıştın. Yahut Hazreti Ali gibi binip Akşar’a elinde zülfikarınla varmıştın Kerbela’ya doğru. Yahut Kerem olup Aslı’yı aramıştın narı ateşte. Yahut Gülperi’ye aşık olmuştun düşlerinde. Üstündeki toprak damın hapenk penceresinden yıldızlarını saymıştın samanyolunun. Ve bir yıldız tutmuştun kendine sahurayı kıskanarak. O da ne bu kayan senin yıldızın mıydı yoksa. Geceler boyunca alkarıları basardı düşlerini. Ve bağırarak uyanırdın düşlerinden.

    Ertesi sabah Salı pazarına gidecek olan babanı uğurlamıştın ya hatırladın mı bilmiyorum. Hani Rahmetli Kor Fayık’ın 61 plakalı çift kabin kamyonuyla. Ve akşama kadar yolunu gözlerdin Salı Pazarından dönecek olan babanın. Ve büyük bir homurtuyla tozu dumana katarak gelen kamyonun arkasına takılırdın. Bol zılgıtını ve okkalı bir küfrünü yemiştin Fayık Emmi’nin. Akşam da babandan epeyce dayak yemiştin ya, hala hatırlamadın mı? İş dayak olunca kim hatırlar ki? ☺

     Ve ertesi sabah kemleri vurup sırtına çayırlara varmıştın. Getirdiğin bir sitil katıklı çorbayı nasıl da kaşıklamıştı baban. Ve sen kesilen otlar ve yoncaların arasında nasılda yuvarlanıyordun. Toprağın ve yemyeşil çayırların, yoncanın kokusu nasıldı hatırladın mı? Babanın kanter içinde bağladığı o kocaman bağları nasıl taşımıştın öküz arabasına. Ve en üstüne binerek öküz arabasının, tekerleklerinden gelen bir uzun ve bir kısa envai çeşit ses armonisine nasıl da kulak vermiştin. Öküz arabasının ardından tekerleğin yolda çizdiği helezonlara takılarak gözlerin nelerin hayallerini kurmuştun o zamanlar.

    Ya mereklere yolladığın otların ardından nasıl kesmiştin kendini hatırladın mı? Gısgancı böcekleri kulağının birinden girip diğerinden çıkardı öyle değil mi? Akşamüzeri dağdan gelen koyunları sayardın kapı önünde. Ve her geçen koyunun başını okşar, elindeki değnekle başka ahırlara giden koyun ve kuzuları arardın. Hepsine birer isim vermiştin ahırdaki ineklerin. Sarıkız, Elmas, Aynalı, Meral, Altın, Zeytin diye. Ve ah o gıdıklar yok mu kulakları başından büyükçe. Hiç ısırmadın mı onların o labaza kulaklarından?

    Ya; işte böyle hemşerim, manzara bundan ibaret. Şu İstanbul, Ankara, İzmir, bursa yahut Trabzon’da alabiliyor musun o tadı? Şu gök aynı gök mü? Şu duyduğun sesler neyin nesi? Şu caddelerin sahte ışıkları yormuyor mu gözlerini? Işık böceklerini mi arıyor mu gözlerin? Ya o bin bir çeşit kurbağa seslerini duyabiliyor musun orada? Peki, ya çocukların? Dedelerinin, senin, ya da annelerinin doğduğu o toprakları en son ne zaman gördüler? Bir dağ başında unuttuğun deden yahut baban ya da ataların kaç zaman oldu mezarında yolunu gözlüyorlar bir Fatiha okuman için. Ya da ölmemişse yaşlı anacığın yakmıştır sobasını, koymuştur üstüne ıhlamur çayını yaşlı gözleri yoldadır kim bilir? Bak dinle; “Yavrularım, torunum!” diyerek taa ciğerinden bir ah çekiyor duymuyor musun hala?

    Evet, değerli hemşerim. Bu topraklar senin ata yadigârın. Sakın hor görme bu toprakları. Atanı hor görme, nasırlı elleri hor görme. Cızlavut lastiği giydiğin ve yamalı elbiselerle gezdiğin o toprakları ne olursun sakın unutma. Unutma emi?                
Oyu Puanı: 5 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 15 (0 Kayıtlı Üye 15 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 0.84244 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu