Borç almak son yılları modası halini aldı. En büyüğünden en küçüğüne tüm yatırımcılar ve tüketiciler hayatlarını ve yatırımlarını “borç” ile sürdürmektedirler. Bir gün fırsat bulurda herhangi bir bankanın önünde kısa bir süre bekleme imkânınız olursa bankamatiğe gelen neredeyse tüm insanların “kredi borcu” batağında olduğunu görürsünüz. Herkes sadece kendinin borcu olduğunu sanmakta ve bu tablonun ne kadar olduğu her ay açıklanmakta ancak dikkate alınmamaktadır. Bankalar Birliği ve Merkez Bankası ay sonunda batık kredi miktarlarını açıklamaktadırlar ve henüz bu rakamın aşağı indiğini görmedim aksine hep artmaktadır. Aslında büyüyen ve büyüme rekorları kıran Türkiye’nin arkasında “TÜKETEN” Türkiye portresi yatmaktadır. Tüketerek büyüyen bir toplum olmuş bulunuyoruz. Tıpkı ABD gibi bir devin izlediği yolu izliyoruz. Üreterek büyüyen bir Çin olmayı hiç başaramıyoruz. İthalatımız her geçen gün ihracatımızdan uzaklaşmakta ve makas açılmaktadır. Hükümetimizin dikkat etmesi gereken en önemli noktanın bu olmasına rağmen ve ayrıca tüm hükümet üyelerinin bunun farkında olmasına rağmen oluk oluk akan Sıcak paradan dolayı bugüne kadar sorun teşkil etmeyip ikinci plana atılmış bulunmaktadır. Akan bu sıcak para ile diğer bir anlatış biçimiyle Borçlarla bu açığı kapatmaktayız. Tam dört senedir de bu değirmen böyle devam etmektedir. Ya tüketimden kısmamız gerekecek “yerli mallarına” yönelecektik ya da gittiği yere kadar bu değirmeni döndürecektik… Ama gelinen nokta bugüne kadar Değerli Ülkemizin ve halkımızın 2. tercihi şetçiğini göstermektedir. Bunun da zararlarını 2007 yılında görmeye şimdiden hazır olmamız gerekiyor.

            Dünyanın en Borçlu ülkesi konumunda olan ABD ekonomisi bu tüketim çılgınlığını durduramadığından özellikle FAİZ politikasına olmak üzere PARA piyasaları silahlarına yönelerek ekonomiyi soğumaya dolayısıyla da yavaşlatmaya çalışıyor. Unutulmaması gereken nokta ise bu gibi müdahalelerin her zaman suni olmasından dolayı tek etkisi “Olması Gerekeni Geciktirmek” olacaktır. Bugün ABD’nin en saygın üniversitelerinin ekonomi profesörlerinin yazılarına dikkat edecek olursanız hemen hemen hepsi ekonominin geleceği açısından oldukça tedirgin durmaktalar. Bunun yanında buna herhangi bir çözüm bulunamamaktadır. Tek etkili çözümün ABD halkının tüketimini kısmayı sağlamak olacağının farkındalar ve bunun bir şekilde halka hissettirilmesi gerektiğini önermektedirler. Bununda tek yolu “KRİZ” durumu olduğu belirtilmektedir. Yani insanlar Kriz baskısı ve psikolojisi altına sokularak Tüketmektense” Biriktirmeyi ve hatta üretmeyi düşünmelidir. Bugün ABD halkının harcama boyutlarını ele alacak olursak Yıllık gelirinin 3 katı kadar harcamaktadırlar. Bunun en önemli sebebi de ucuz maliyeti olan kredilerdir. Neredeyse her evde 2 araba ve herkesin 2 evi bulunmaktadır. Buradan anlaşılacağı gibi Dünyanın en büyük ekonomisi BORÇ batağındadır! Bununda önce kendileri olmak üzere tüm dünya farkındadır. Ama kimse bir çözüm bulamamakta ve bu düzeni böyle devam ettirmeye çalışmaktadır. Ama ertelenen son elbet bir gün gelecektir.

            Bu gibi borçlanan ülkeler sizinde düşüneceğiniz gibi Borç verenleri güçlendirmektedirler. Bugün Dünya ekonomisinde en çok Borç veren ülkeler OECD raporlarına göre 1. sırada ÇİN, 2.Sırada JAPONYA gelmektedirler. Bir tarafta çılgınca üreten Çin, diğer yandan Teknoloji satan Japonya vardır.  Bu iki ülke olmasa dünya şuan ki konumunda daha fazla duramaz ve sallanırdı. En borçlu ülke olan ABD ye en çok borç veren ülkelerde bunlar olduğundan bu çark böyle devam etmektedir. Unutmayın ki bu düzene son verecek olan da “Borç veren taraf” olacaktır. ABD ekonomisinin can damarı olan 2 hortum kesilince olacakları siz düşünün. Tüm bunları düşününce ABD’nin saldırganlığına anlam verilebilmektedir. Nasıl mı? Irak, İran gibi Ortadoğu ülkeleri bu iki Borç veren ülkenin motorlarını çalıştıran petrol kaynaklarını barındırmaktadır. ABD yöneticileri Bu iki ülkeye bir gün boyun eğmemek için onların elinde nasıl Borç ipi bulunuyorsa kendi eline de bu iki ülkenin ipini almak istemiştir ve kılıfına da çok güzel uydurmuştur! Japonya veya Çin bunları düşünmüyor mu diye aklınıza soru gelebilir, Bu iki ülkede son sürat tüm çabalarını dikkat ederseniz yeni enerji kaynaklarına harcamaktadırlar. ABD’nin bu ipinden kurtulmak için uğraş vermektedirler. Eğer onlar bu ipten kurtulabilirse Tekrar hükmeden el konumumda olacak ve belki de işte o zaman alışık olduğumuz Dünya Düzeni sona erecektir. Tüm bu bilgiler ışığında ülkemizin de iyi yönetilmesini diliyorum. Asker-hükümet-siyaset üçgeninden çıkıp ta toplumun bir bireyi olarak bunları değerlendirmemiz ve zor yılların bizi beklediğini düşünerek yolumuzu çizmeliyiz. Tüm yazdıklarım size bir komplo teorisi olarak gelebilir ancak sadece kendimizi değil de birazda dünyayı izleyecek olursak her şeyin farkına varmak imkânsız değildir. Her ne kadar umutsuz olsam da tüm bunların yazılarda kalması ve Huzurlu ve Adaletli bir dünya dileğiyle!