Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Talat ÜLKER->ŞİİR-SİYASET-ÜSLUP [ Arama ]

ŞİİR-SİYASET-ÜSLUP
Başlık ŞİİR-SİYASET-ÜSLUP
Açıklama 18 Aralık 2006 tarihli Kuşakkaya Gazetesindeki yazısı
Siteye Ekleyen AdamGibi
        Ruhlarımız geçmişte ya da gelecekte yaşarlar. Şimdiki zamanı yaşayan sadece be­denlerimizdir. Tuhaf da olsa insana ait bir farklılık bu. Biz şimdiyi yaşayamıyoruz. Geçmişle gelecek arasında mekik dokuyan ruhlarımız şimdiki zamanın kıyısından geçiyor hep. Geleceğe dair ümitlerimizi canlı tutacak davetlerden mahrum yüreklerimiz. Bu nedenle ruhlarımız bizi çoğu kez geçmişin sohbet bahçelerinin serinlikle­rinde dinlendirirler.

        Geçmişe bakışta kafa ve gönül bütünlüğümüzü sağlamış olsaydık bu huyumuz güzel sonuçlar üretebilirdi. Ama bilhassa biz şarklılara mahsus olan "geçmişi kutsama", "geçmişi efsaneye dönüştürme" gibi hastalıklar geçmişte gezinen ruhlarımızı da elemlere boğuyor.

        Oysa biz insana, zamana ve mekâna şiirin penceresinden bakardık. Bu bakış güzelliği zamanın bütün dilimlerini(geçmiş-şimdi-gelecek) derinleştirirdi. O zamanlarda da geçmiş, şimdiki za­mandan ve gelecekten daha dinlendirici ve daha sevimliydi. Ama bu durum şimdiyi anlamamıza, geleceği kurgulamamıza engel olmuyordu. Kavgalarımız da şiir tadındadır aşklarımız da...

        Mensubu olmaktan gurur duyduğumuz o muhteşem maziden hafızamıza süzülen hatıraların her birinde şiir kokusu var. Çünkü biz şair bir milletin çocuklarıyız. Dağdaki çobanından hü­kümdarına, cephedeki askerinden medresedeki müderrisine, yaşlısından gencine her ferdi şiirle iç içe bir toplumun varisi olmak ne güzel.

        Eşyaya mahkûm edilmiş bir şehir hayatının figüran­ları olmaya zorlanan ruhlarımız için "şiir mede­niyeti"nin hatıraları her gün biraz daha anlamlı bir hale geliyor. Şehirlerden kaçmaya kalkışan yüreklerimiz düşlere ve maziye hicret ediyorlar.

        O güzel çağların sevdaları da hüzünleri de kavgaları da şiirle iç içeydi. Âşıklar şiirle paylaşırlardı kozlarını, yavuklular şiirle bölerlerdir gönüllerinin yükünü. Asker hamasetini, tüccar ticaretini, devlet erkânı asaletini, siyasetçi siyasetini şiire katarak sergilerdi.

Osmanlı tarihinde şiire konu olmuş iki önemli siyasi tartışma var. Bunlardan birincisi II. Bayezit ile kardeşi Cem arasında ikincisi ise Sultan III. Mustafa ile Sadrazam Koca Ragıp Paşa arasında geçmiştir.

            Cem Sultan talihsiz macerası sonucunda düş­man eline düşünce ağabeyine şu güzel beytin de yer aldığı bir şiir gönderir:

        Sen bister-i gülde yatasın şevk ile handan

        Ben kül döşenem külhen-i mihnette sebep ne

        (Sen gül yatağında yatasın sevinç ve neşe içinde. Ben mihnet ocağının külleri arasında kalayım. Buna sebep ne)

            Bayezit'in cevabı daha arifanedir:

        Çün ruz-ı ezel kısmet olunmuş bize devlet

        Takdire rıza vermeyesin böyle sebep ne

        (Mademki ezel gününde devlet bana kısmet kı­lınmıştır. Sen takdire rıza göstermiyorsun. Buna sebep ne)

            Bu manzum münakaşa da her iki taraf da haklı gözüküyor.

            III. Mustafa tahta çıktığı zaman divan edebiya­tımızın büyük şairi ve bürokrasi tarihimi­zin en mühim simalarından bir olan Koca Ragıp Paşa Sadrazamdır.

            Devletin içine düştüğü çöküş süreci karşı­sında ümidini ve enerjisini yitiren Sultan dört­lükte şöyle der:

        Yıkılıptır bu cihan sanma ki bizde düzele

        Devleti carh-ı deni verdi kamu müptezele

        Şimdi ebvab-ı saadette gezen hep hezele

        İşimiz kaldı hemen merhamet-i lemyezele

        (Bu cihan yıkılmıştır, bizim saltanatımızla da dü­zelmez. Bu alçak düzen devleti tamamen itibardan düşürmüş, kepaze etmiştir. Şimdi saadetin kapıla­rında hep kaba mizahçılar, itibarsızlar geziyor. İşimiz şimdi sadece Allah'ın merhametine kalmıştır)

            Sadrazam Koca Ragıp Paşa bu dörtlükte ge­çen "müptezel ve hezel" kelimelerini üstüne alınmış olacak ki şöyle bir nazire ile cevap verir:

        Sanma ey dil ki saadet bula bir dem hezele

        Verdi Hallak-ı cihan müptezeli müptezele

        (Ey gönül sanma ki saadet bulur bu zamanda kaba mizahçı. Cihanın yaratıcısı itibarsızı itibar­sıza vermiştir.)

         Gerçi şiirlerde geçen müptezel ve hezel keli­melerinin muhatabı devşirme devlet erkânıdır ama Koca Ragıp Paşa yönetimin başıdır ve bu kelimelerden alınmıştır.

          Bu iki örnek her ne kadar sevimli hadisler üze­rine cereyan etmemiş de olsa bugünün devlet yöneticileri için dersler içermektedir. Mahalle kabadayısı adabıyla konuşanlar, ilgilisiyle görüşemediklerini basınla paylaşanlar, yetkilerinin gereğini yapmak yerine sahte pozlarla devlet adamlığı kisvesine sımsıkı sarılanlar geçmişin şiir kıvamındaki kavgalarında bir lezzet bulurlar mı orası meçhul. Tartışmalarını sokak argosuyla gerçekleştiren bu günün aydınları ve devlet adamları bu söz in­celiklerinin yanında ne kadar da sevimsiz kalıyor.

        Devlet aygıtının kurumları arasında kavga hoş değildir ama eski kavgalar hiç olmazsa şiir nezaketi taşıyormuş. Keşke bu nezaket bugünkülerde de olsa.
Oyu Puanı: 27 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 5 (0 Kayıtlı Üye 5 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.34694 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu