Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Heybemde getirdim baharları Ve önüne serdim kilimlerini ömrümün Senin için derledim en pembe şarkıları Unutma sakın kır çiçeğim Sen güldükçe gülüyorum ben Ağladıkça bil ki bende ağlıyorum Neden mi? Çünkü ben öğretmenim
Ayaklarımda cızlavut lastikleri, sırtımda anamın elleriyle diktiği yamalı okul çantam, eşek tıraşı saçlarımla istemeye istemeye girdiğim o minicik sınıfta aydan aydınlık yüzüyle masasından doğrularak bana doğru yürüyerek "hoş geldin yavrucuğum" demenin üzerinden tamı tamına otuz yıl geçmiş. Gümüşhane yaylalarının nakış nakış dantela dokuduğu gün yanığı yüzüme Zigana'nın heybeti sinmiş besbelli. Ürkekliğim vahşi doğasının izlerinden kalmış olmalı. Yadırgadı beni arkadaşlarım. Yamalı çantam, cızlavut lastiklerim garibine gitmişti arkadaşlarımın. Uzun bir süre oyunlarına almadılar beni, vebalıymışım gibi okulun en kuytu köşelerinde ağladım gizli gizli.
Okulların açıldığı günün üzerinden tam bir ay geçmişti ve ben sınıfın oldukça gerisindeydim. Öğretmenim ne kadar iyi niyetlide olsa elli kişilik sınıfta bana ulaşması mümkün değildi. Benden iki sınıf üstteki ağabeyimin eski defterini silerek kullandığım deftere eğri büğrü çizdiğim çizgileri kontrol eden bile yoktu. Yanımdakilere soramıyor, sorduğum zaman da hakaret görüyordum.
Başım ellerim arasında güzel köyümü, köyümüze ilk defa gelen adını dahi öğrenemediğim öğretmenimi düşündüm. Köy meydanında elinde defteri bizleri kayıt ederken bana sorular sormuştu. Hepsine verdiğim cevaplar çok hoşuna gitmiş olacak ki babama dönerek "bu çocuğu mutlaka okutmalısın" sözlerini mıh gibi hafızama kazımıştım. Ve babamda o senesi sırf bizim geleceğimiz için Trabzon'a göç etmişti. Elinde bir mesleği ve sanatı da yoktu. Moloz'dan bir sepet alıp geçirdi sırtına. Ve bizler için girdi meşakkatli bir yükün altına.
Ne yapmalıyım peki? Bir yanda okumaktan başka hiçbir çaresi olmayan bir garip ben, diğer yanda beni kabullenemeyen okulum, sınıfım ve her şeye rağmen arkadaşlarım. Ve bir kamçı gibi her sabah aynada yüzüme gülümseyen yoksulluğum. Ve o gün kendi kendime verdiğim küçücük ama koskocaman hayallerim. Okuyacak ve öğretmen olacaktım. Zaten her okula başlayan çocuğun hayali değil midir öğretmenlik?
Ve şimdi yıllar sonra heybesinde baharları taşıyan bir öğretmen olarak ilk çiçeklerime ulaşmanın verdiği heyecanla kat ediyorum mesafeleri. Geceleri ders veriyorum heyecanla. Rüyalarımda geziniyor kardelenler. Tatlı bir masalın başlangıcındayım, masal kahramanlarım Anadolu'nun hangi ücrasında gizlenmiş, kim bilir? Boy boy, siyah mı, sarı saçlı mı? Zengin mi, yoksul mu, hala cızlavut lastik giyenler var mı acaba? Belki bana sebep olan öğretmenim gibi bende bir yavrumuzun geleceğine dokunurum belli mi olur.
Dedim ya bir sevda işi öğretmenlik,
Emrah'tan bir türkü, Zihni'den yakılası bir ağıt, Hicrani tadında bir deyiş yahut Leyli nazarında bir Mecnun sevdasıdır öğretmenlik,
Ve bir gözü yaşlı yetimin minicik ellerine uzanabilmek, her şeye rağmen olduğu gibi kabul etmek ve doya doya kucaklamak bir yayla çiçeğine uzanmak gibi öğretmenlik,
Cebindeki bembeyaz mendilinle çocuğun akan burnunu silmektir öğretmenlik.
Ağladığında ağlamak, güldüğünde gülmek, adım adım tuğla örmektir onun dünyasına öğretmenlik.
Ipıssız ve karanlık bir gecede ölüm korkusunu tüm uzuvlarında yaşayarak göz kapaklarının kapanacağı ana kadar bildiğin duaları etmektir öğretmenlik.
Kars'ın Kağızman ilçesi Aydınkavak Köyü lojmanında ki Antepli arkadaşının gecenin en kör vaktinde "ben çocuklarıma kitap getireceğim" diyerek yola düştüğünde namlulara hedef olmasının adıdır öğretmenlik.
Seni ilk gördüğünde o masum yüzünün altından sürçü lisan ederek sana "baba" demesinin sırrında saklanan merhametin adıdır öğretmenlik.
Hayatında beyaz ekmeğin kokusunu hissetmemiş çocuğun yer sofrasında mütevazi siyah ekmeğine ortak olmaktır öğretmenlik,
Ertesi günkü yerli malında, yatağına girdiği vakit avuçlarına sakladığı ve sana getireceği üç beş cevizin sıcaklığında saklanan samimiyetin adıdır öğretmenlik,
Yayla yüreğinin en karasal iklimleriyle yoğurduğu mütevazi gönül bahçesinden kopardığı üç beş gül goncasının kokusunda saklanan aşkın tek adıdır öğretmenlik,
Ve almadan vermenin, gönül koymadan sevmenin, burun kıvırmadan konuşabilmenin, çağrılmadan koşabilmenin, gururlanmadan yaşayabilmenin, gözyaşını göstermeden ağlayabilmenin inan ki tek adıdır öğretmenlik.
Gözlerimde gör resmini Kırları, denizleri, dereleri gör bir de Gör mavi göklerdeki hüznü Doruklarında gör kardelenleri Senin için suluyorum Gönlümdeki gülleri Neden mi? Çünkü ben öğretmenim
Ellerimde nasırlaşmış gurbetler Martıların çığlıkları var kulağımda En hazin türküsünü söyler şehirler Bir rayiha yayılır ötelerden Ve sevdalarını kusar güllerim