

GENÇLİĞİMİZ
Her ne kadar bizim zamanımızda diye başlayan cümlelere fazla itibar etmesem de geldiğimiz ahir zamanda maalesef bu kadar duyarsız ve umarsız gençliği gördüğümde yarınlar adına fazla ümitvar olamıyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün umut bağladığı, muhtaç olduğun kudretin damarında yer alan asil kanda olduğunu mesaj verse de günümüz gençliği maneviyattan ve milliyetten epey uzakta damarında asil kandan ziyade şırınga ettiği beyazın esiri durumunda maalesef.
Okumak için binlerce kilometreyi kat ederek şehrimize gelen çocuklarımızın okumaktan ziyade kafelerde zehir solumaları, okulda ve sokakta gece yatarken dahi giyemeyeceği bir mendil parçası büyüklüğündeki bez parçası ile vücudunu teşhir etmesini sizi bilmem ama benim idrak etmem zor bir durum.
Elbette kimsenin hayatına karışma gibi bir salahiyetimiz olamaz ama, ama diye sıralayabileceğim o kadar çok sebep var ki siz değerli okurlarım bunları yazdığım yazılardan defalarca okudunuz.
Şehir olarak da galiba bu vaziyete bizler de alıştık ya da zorla alıştırıldık. Şehir bu manzaraya alışmış olacak ki camilerde imamlar, sokakta esnaf, okulda idareciler bu durumda sessiz kalmayı tercih ediyorlar. İçimize yerleşen hani bir Yahudi atasözü var ya “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” diye. Evet, bana sana dokunmayan yılan maalesef senin benim çocuklarıma çok ama çok kötü örnek oluyorlar.
Yollarda karşılaştığımız gençlik öylesine kültürel bir deformasyona uğramış ki anlamak mümkün değil. Büyüğüne karşı saygısını gösteren bir gençlik sırra kadem basarken şimdi günümüzde kız erkek hiç fark etmez sigarayı burnumuza yüzümüze doğru üfleyen bir başka gençlik çıkmış orta yere.
Gümüşhane’de camilerde, kütüphanelerde, sinema ve tiyatroda bir türlü rast gelemediğimiz gençliği nerede karanlık var oralarda görebiliyoruz maalesef. Okumayan okuduğunu anlamayan bu gençlik en fazla beş on kelimeyle derdini anlatmaktan aciz bir durumdadır.
Peki, nedir bu gençliği kurtaracak formül. O formül aslında çok yakınında ama gençlerin o bantta olmaları neredeyse imkânsız. Dilerseniz bu bağlamda üç değerli ismin üç formül mesajını buraya yazıyorum.
Birincisi Atatürk’ün;
“Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
İkincisi Üstad Necip Fazıl’ın;
“Tek cümleyle, Allah'ın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin alemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, sarınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik...”
Ve üçüncüsü İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif’in;
Asım’ın nesli, diyordum ya, nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.