ALDATAN VE ALDATILANLAR!

Dünyanın en kötü şeyi aldatılmak olsa gerek! Bunun en somut ve yerelden başlayanı ise eşlerin birbirini aldatmasıdır! Bu aldatma türüne girmeden başka boyutuna, tarihimizin son yüz yılındaki iç ve dış siyasi ve politik aldatmalarına bakalım.

Bencil duygular ve hırslarından arınmış, yüreği yurt ve halk sevgisiyle dolu, aklı ve bilgisini toplumun mutluluğu için kullanan politikacı idealist politikacıdır. Örnek mi? İşte Mustafa Kemal. Onun ölümünden sonra ülke kaderine hükmedenler, demokrasi ve siyaseti genellikle halkı aldatmak ve uyutmak için kullanmışlardır.

Siyasi partiler “demokratik yaşamın vazgeçilmez unsurları” olarak bilinir. Ülkede tek siyasi parti olursa yönetimin diktatörlük, çok siyasi parti olursa demokratik olduğu anlayışı hâkimdir. Peki,1946 da tek parti rejiminden çok partili demokratik yaşama geçildiği, iddia edildiği gibi doğru olsaydı; 72 yılda ve özellikle de günümüzde 86 siyasi parti ile ülkemiz, dünyanın en demokratik ülkesi olması gerekmez miydi?

Değerli okurlar bildiğiniz üzere çok partili dönemin ilk iktidar değişimi “Yeter söz Milletin!” sloganı ile olmuştu. Ama hatırlayın ne demokrasi nede halkın söz hakkı ortalarda yoktu. DP  seçim vaatlerini unutmuş, halkın demokratik iradesini kullanarak, iktidarı değiştirme hakkı elinden alınarak kandırılmıştı.

Gerçekten de toplumumuza hitap eden aldatmalar hep etkili olmuştur. Bu bazen bir seçim ile tepkisel oylara, bazen de halk ayaklanmalarına kadar varmıştır. İşte örnekleri; Bir zamanlar ülkemizde Tansu Çiller’in seçim çalışmalarında kullandığı “her kese iki anahtar!” vaadiydi! Neydi bu iki anahtar vaadi;  iktidar olursa vatandaşını hem ev hem de araba sahibi yapacaktı! Neticede vatandaş saflığına kanıp oyunu vermişti! Tabi ki halk iki anahtar sahibi olmak yerine, neredeyse elindeki ekmekten de olacaktı!  Tansu Çiller’in sonu ise ilk seçimde hüsranla neticelendi!

Yine bir başka aldatmaca DSP iktidarının Bülent Ecevit’i yeniden “halkçı” diye ısıtıp , halkın önüne bir kez daha koyması ile olmuştu! Herkesin bildiği gibi ilk seçimde oyların yüzde yirmi ikisini aldı! İkinci seçimde, halkın kendini aldatıldığını hissetmesi ile bu oran yüzde bir gibi trajik komik bir oy oranına düştü!

Türkiye’deki iktidar değişimleri de  aldatma ve aldanma paradigmaları üstüne kurulmuştur. Devredenler ‘halkı mutlu, gelişmiş bir ülkeden’ bahsederken, devralanlar mutlaka ‘Enkaz’ devraldıklarını beyan etmişlerdir.  

Ülkemizde periyodik olarak yapılan Askeri darbeler ve Muhtıralar da tam bir aldatmacadır. Askeri darbeler siyasi hayatımızın bir parçası olmuş, “Devletin korunup kollanması” bahane edilerek, toplum uzun yıllar aldatılmıştır… Darbeler genellikle ‘sağ gösterip sol vuran’ sonuçlar doğurmuş, halkımızın geleceğe yönelik filizlerini budamış, toplumun yönü çağın gerisine döndürülerek gerici iktidarların yolu açılmış ve halk defalarca aldatılmıştır.

Bir örnekte dış siyaseten verelim. İkinci Dünya savaşı sonrası kurulan NATO’nun takdimi Türk toplumu için tam bir kandırmaca olmuştur. Komünizm tehlikesi bahanesiyle kurulup, aslında sömürgeci batı sermayesini koruma amacı taşıyan NATO, Türkiye’yi hep ‘Hazır Kıta’ ve ‘İleri Karakol’ olarak görmüştür. Zira NATO’daki ortaklarımız, kırk yıldır uğraştığımız terör konusunda yardımcı olmadığı gibi, terör örgütlerini destekleyici davranışlarda bile bulunmuşlardır. Anlayacağınız Türk toplumu, NATO ve mensuplarının dostumuz olduğu konusunda da hayal kırıklığı yaşamıştır.

Bugün ülkemizin gündeminde yine yaklaşan seçimler var. Bu seçimlerde de bazı aldatmaların ve kandırmacaların olacağı aşikardır. Burada A ,B, C partisi diye kimseyi suçlamaya gerek yok.  Ama seçimlerde özellikle “ırkçılığa ve dini istismara’  dayalı politika yapanların en büyük aldatmayı yapacağını söylememiz gerekmektedir.

Her zaman renklerin güzellikleri ve çeşitliliğini hayatımızın bir parçası yapmalıyız, yapmalıyız ki, içimizdeki aydınlık, yüzümüze, ülkemize vursun; tıpkı batmayan bir güneş gibi! Selam ve Sevgiler.

YORUM EKLE