ALLAH DOSTLARINA SAHİP ÇIKMAK

Hararet nardadır sacda değildir,
Keramet baştadır tac’da değildir
Her ne arar isen, kendinde ara,
Kudüs’te Mekke’de hac’da değildir.
Hacı Bektaş-ı Veli

Bu yazıyı yazmama vesile olan bir küçücük olay aslında. Bu şehrin en asillerinden olan bir ağabeyimizi bu şehirde herkes tanır ve sever. O ağabeyimiz adeta Gümüşhane’nin sembolü olmuş ve gönül coğrafyamızın en nadide yerine yerleşmiştir. Tıpkı diğer Allah dostları gibi. Bu değerli ağabeyimizin dedesi bu şehirde Belediye Başkanlığı yapmıştır. Ailesi bu şehrin en yerlisi ve çok kıymetli bir ailesidir. Belki sizden, benden, hepimizden üstündür. Onu sayfamda paylaşmam birilerin zoruna gitmesi asıl beni kahreden. 

Ve bu nedenle olacak ki;

Büyüklük malda, makamda, parada, şöhrette ve diğer her bir alanda yükselirken; mütevazı olup, kibirlenmemek, gururlanmamak ve geldiği yeri unutmamaktır. Asalet parada, makamda ve saltanatta değildir. Biz bu şehirde Allah dostu tüm değerleri birçok müdürden ve patrondan üstün tutarız” diyorum.

Ve bizler zamanında bu şehrin adeta sembolü olan Gıcık Aydın’ı (Salantur) 2000 yılında binlerce Gümüşhanelinin muhteşem katılımı ile Kemaliye Camii’nden Emirler Mezarlığına yolcu ettik. Gümüşhane’ye renk katan bu güzel insanı uğurlarken bütün Gümüşhane yedisinden yetmişine ağlıyordu. Unutmayın ki bu şehirde mal ve makam biriktiren birçok insanın arkasından birkaç kürek toprak atan çıkmamıştır. Aydın’a nasip olan bu güzel ölüm sorarım sizlere “kimlere nasip olmuştur?

Bizler bugün Mahmut’u, Ergün’ü, Mami’yi, Yusuf’u, İdris’i, Erdal’ı, Uğur’u, Armağan’ı ve diğerlerini bu yüzden herkesten üstün tutuyoruz. Çünkü onların bizim yaptığımız hesaplarla asla işi yok. Onlar bizim gibi dünyevi ihtirasların peşinde koşmuyorlar. Onlar Allah’ın çok özel ve güzel kulları. Onlar bu şehirde garantimiz, yaşama sevincimiz, ibret vesikalarımız. Onlar hemen her gün gördüklerimiz, görmek istediklerimiz, aslında göremediklerimiz.

Biz bu şehirde Selami’yi el üstünde tuttuk ama birileri bu güzel insanı adeta yoldan çıkarmak için ellerinden ne geldiyse yaptılar. Ve bu güzel sembolümüz adeta bizlerden kaçarak terk-i diyar etti. Ne olurdu az insan oluverseydik. Ne olurdu Selami’mizi bu şehirde tutabilseydik. Ona değer verip, onu onun o güzel ve özel haliyle kabullenebilseydik.  

Şimdi Bayburtlu Ahmet var elimizde. Aslında Bayburtlulardan daha çok kabullendik biz onu. O bizlere çok sevdiğimiz Rahmetli Zeki Öğretmenimizin bir emanetiydi. Onu her gördüğümde rahmetli öğretmenimizi görüyoruz. Ve bu yüzden olsa onu baş tacı ettik. O bazen terazisinin şirazesini kaçırsa da biz Allah dostu diye seviyoruz onu. Ve sevmeye de devam edeceğiz.

Öte yanda Hamdi var canımız, ciğerimiz. Onu Gümüşhane caddelerinde görmediğimiz gün bir eksiklik hissediyoruz öyle değil mi? O bu şehrin en renkli siması, hepimizin kıymetlisi, abisi, kardeşi. Hani diyor ya Aşık Ülkeroğlu onun için;

Hamdi gibi pantol yırtsam, sokaklarda deli benim

Bir zaman önce kaleme aldığım gibi “deli kim, veli kim” aslında kendimize sormamız gereken sual. Ve onlar Allah’ın bizlere birer ihsanı. Her şehrin, her mahallenin bereketi onlar. Onlar ailemizden biri, onlar biziz, biz onlarız aslında. Onlar varsa o şehrin ve o mahallenin rengi var, amacı var, bereketi var. Onlar yoksa kendimizi sorgulamamız gerekiyor. 

Onlar engelli değil onları engel olarak gören bizler engelliyiz aslında. Ve çok güvendiğimiz sağlığımız her an elimizden gidemez mi? Çok güvendiğimiz aklımızdan olamaz mıyız? Engelli ol(a)mayacağımıza kim(ler) garanti verebilir?
YORUM EKLE