Gümüşhane Haberleri
2016-01-29 09:15:14

PİRAYE OLMAK...

Gözdenur Coşkun

29 Ocak 2016, 09:15

Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun: vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız, külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz o zamana kadar o kadar karışacağız ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak iki çiçek açacak:
biri sen, biri de ben.”

18 Şubat 1945

“Kendine bu kadar güzel dizeler yazılmış bir kadın için, kıymeti bilinmemiştir” denilebilir mi?

Nâzım Hikmet’in ikinci eşi Piraye Hanım’dan söz ediyorum. Dünyanın en büyük şairlerinden birinin sevdalısı olmuş, adına nice şiirler yazılmış, güzel sevilmiş; ama bir o kadar da aşk acısı çekmiş bir kadından… 20 yıllık sevda hep tutuklanmalar, mahpusluklarla geçmiştir aslında... Şiirlerde yaşanmıştır her şey, dizelere işlenmiştir. Piraye Hanım kocasını hiç yalnız bırakmamış ve yıllarca sabırla beklemiştir. Kocası için düzenlenen imza kampanyalarına da öncülük etmiştir. Hatta Galata Köprüsü’nde karşılaştığı ve Nâzım’ın serbest bırakılması için imza istediği Yahya Kemal tarafından reddedilmiştir bir defasında… Çok üzüldüğü için sadece bu anısını paylaşmış, diğer bütün söyleşi tekliflerini geri çevirmiştir Piraye… Boşandıktan sonra, 1995 yılında vefat edene kadar da bir daha evlenmemiştir. Nâzım Hikmet ve Piraye Hanım aşkından geriye, uzun mahpusluk yıllarınca yazılan yüzlerce şiir, mektup birçok kitap kalmıştır geriye… Piraye’nin aşk anlayışı değişikti. Bir başkasına âşık olup da kendisini bıraktığında Nâzım’a çok kırılmış, günlerce hasta yatmış, donuklaşmış, çevresindeki güzellikleri algılayamaz hale gelmişti. Bir süre sonra ise artık Nâzım’ı sevmediğini söylemiş ama bir başkasıyla evlenmeye de yanaşmamış; hatta açık açık ‘Ben Nâzım’ın üstüne bir başkasıyla yaşayamam!’ demişti. Gönlünde bir Nâzım’ı vardı. Ölmüştü o Nâzım… Onun üstüne bir başkasıyla yaşayamazdı. Bunu herkes anlayamaz. Piraye için aşk, cinselliğin çok üstünde bir şeydi. Nâzım da âşık olduğu kadınlarla hep evlenip aile kurmak istemiştir. Kesinlikle zampara bir erkek değildi. Kadınlar üzerine gidiyordu. Ama ‘kadınlara hayır denmez, ayıptır, erkeklik görevidir’ gibi sözlerle şakalaşırdı benimle...  Nâzım ile Piraye aslında oldukça farklı kişilikler... Nâzım duygularını coşkuyla yaşayan, aktaran biri; Piraye ise daha ölçülü, duygularını fazla açık etmekten hoşlanmayan bir kadın...” Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun?

Nazımın gönlü, uçsuz bucaksızmış belki ama Piraye öyle mi? Sığdıramamış kimseyi yüreğine , esir düşmüş sevdiğine. Acısını keserini gömüp; suratını asıp gitmiş. Kafamda oluşan sorular çok net.. Vefa, nedir ki.. Hangi insanlarda bulunur “Vefa?  Piraye’den başka kim bilebilir ki, “Vefa” nın anlamını. Belki Piraye, Nazım’ın o çok sevdiğim sözünü hatırlattı  Nazım’a: “Gitmek “sadece  bir eylemdir. “Unutmak”ise koskoca bir devrim.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.