Ara
Gümüşhane
Kapalı
-1°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,8221 %0.19
50,2327 %0.02
5.954,18 % -0,02

Artabel’in kayıp mezarları

YAYINLAMA:
Yüz yıllık bir kayıp mezar topluluğunu arıyoruz. Halk arasında varlığı konuşulan, yetkililer tarafından ise kanıt istenen şehit mezarlarını bulmayı umut ediyoruz. Dünyanın en büyük kurtuluş mücadelesinin Anadolu’ya yayılmış öykülerinden birini gün yüzüne çıkartmak istiyoruz.

Artabel incileri; Ahtabur Gölü, Dipsiz Göl, Öküz yolları ve tarihe tanıklık etmiş 3333 metrelik Abdal Musa Tepesi. Kocaman bir orkestranın birkaç üyesi sadece. Rüzgarın üflemeli çalgılar görevini üstlendiği, çağlayanların ise yaylı enstrüman olduğu bu coğrafyada koro, yüksek tepelerden ve medeniyet öncesinden kalma buzul göletlerinden oluşuyor.

Bu eski topraklar, asırlar boyu insan varlığına alışık olmamış, yaz aylarında bölgenin zengin florasını hayvanları için besin kaynağı yapan birkaç çobana, yaban keçilerine ve bölgenin asıl sahibi kar kütlelerine ve sert esen rüzgârlara ev sahipliği yapmış.

Artabel ve içerisinde bulunduğu coğrafya, Osmanlı- Rus savaşı sırasında askeri mücadele ile birlikte, zorlu doğa koşullarına rağmen hayatta kalma mücadelesine de sahne olmuş.

Yola koyuluyoruz, bir heyecan ve bin umutla. Elimizde Milli Savunma Bakanlığından edindiğimiz kurtuluş mücadelesinin bölgede yapılmış savaşlara ait krokileri var. Tabii ihtiyar köylülerin özgürlük mücadelesine ait, çokta örtüşmeyen ifadeleri ile birlikte. En büyük sorunumuz ise efsaneler ve gerçeklerin iç içe girmiş hali.

Duyumsuz tabiat güzelliklerini selamlıyoruz, hayretler içerisindeyiz. Dilimiz tutuluyor, her bir taşına anlamalar yükleyip, yaşanan acıları yüreğimizde hissetmeye çalışıyoruz.

Neydi, bu insanları bu zor koşullarda karşı karşıya getiren?

Ne yapabildik; Ah Tabur Gölü’nün hikâyesini dilden dile aktarmaktan başka?

Yoksa Çanakkale’de canını, kanını, varlığını bu cennet vatana kurban eden Mehmetçik’ten daha mı az “Kahraman” Artabel’in toprağında yatanlar.

İki satırlık bir resmi yazı yazmak veya unutulmadıklarını gösteren bir anıt yapmak bu kadar mı zor?

Kâğıdınız, taşlarınız bu kadar mı değerli?

Çok yoğunsunuz da, “Kınalı Kuzular” için harcayacak mesainiz mi yok?

Bürokratik işlemlerin zalim çarkına kurban edilen cılız girişimlerimizin sonuç vermeyeceği aşikâr. Yapacak bir şey yok. Bende size uyuyorum. Ah Tabur Gölü’nün kısa hikâyesi ile bitiriyorum:

“O dönemlerde Gümüşhane’nin Rusların işgaline uğraması üzerine devlet buraya bir tabur asker gönderir. Gece yürüyüşü sırasında gölün üst kısmından geçen askerler yamaçtan düşüp boğulur. Sabahleyin olayı duyan tabur komutanı gölün yüzeyindeki asker şapkalarını gördüğünde çok üzülür ve ‘Ah tabur, ah tabur!’ diye söylenerek ağlar. Komutanın bu sözleri gölün ismi haline gelir.”

Şunu da unutmayın.
 
“Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir...”
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *