Bir Öyküdür Şehir...

Kuruluş tarihi eski şehirlerin temelinde öyküler vardır. Çarşısı, dükkânı, kalesi, kalesinde burçları, ırmaklarını besleyen dağları, bitmek bilmeyen kışları, yazları hikâyelerle ve masallarla yoğrulmuştur.

Dokunan kilimlerinin ilmiklerine, halılarının düğümlerine, duvarlarının harçlarına sinmiştir öyküler. Günümüzün beton binalarından esirgenen hikâyeler, geçmiş zaman şehirlerinin ve evlerinin bahçelerindeki bir kuyuya, ya da yıkık bir duvara sığınmıştır. Bu hikâyelerin hiç tükenmeyişi yeni yeni hikâyelerin yazılmasındandır. Güzeldir insanların çevrelerindeki yıpranmış yapılar ve yaşlı şehirler için öyküler anlatması, onların o şehre sahip çıkmalarının gizi de bu öykülerde saklıdır.

Şehir insan gibidir ve hatırlanmayı bekler. Aras ıra olsun fark edilmeyi, aranıp sorulmayı, dünyasında nelerin döndüğünün, nelerin yok olduğunun, nelerin hangi şekle dönüştüğünün bilinmesini ister. Bir kenara atılmış olmayı, vaziyetinden ahvalinden bihaber yaşanmasını, zamanın ondan sürekli bir şey götürmesini, harabat olmayı güzelliğinden gün gün uzaklaşıp, ihtiyarlığın insafına terk edilmeyi hazmedemez. İçinde bulunduğu durumdan kurtulmak, böyle bir yalnızlığa ve ilgisizliğe mahkûm olmamak için kendi dilince feryadı figan eder, şehir sevdalılarını halinden haberdar etmek ister.

Şehrin alternatifi yoktur. Şehrin suyunu, toprağını, havasını, tarihini, evlerini, sokaklarını, anıtlarını kendi parçası olarak gören hemşericilik bilinci diğer adıyla “ aidiyet kültürü” oluşturmaktır. Hayata ortak etmeye çalıştığımız sanatı, kültürü, duyguyu ve inancı şehre taşımak, küllenen bazı insani kavramların yeniden canlanmasını sağlamaktır. Bu şehirler düşlerimizin şehirleridir. Yağmurları “ rahmet”, duruşları “fütüvvet”, ve sözleri “ hikmet” olan şehirler… Yürekleri başkaları için yanan, gözyaşları insanlık için akan, ruhunuzu derinden kavrayan ve anlayan, hikâyesini bildiğiniz şehirlerdir onlar.

İnsan hayatı yaşarken anlamlı hale getirebilir ancak. Bu mana içerisinde derinliği, tarihe, Coğrafyaya, evlere ve ocaklara sirayet eder. O nedenledir ki eski şehirlerin dokusunda ruh vardır. Ruhu olmayan şehirlerde, ruhu olan insanlar can çekişir. Gönül iklimlerinin geçmediği şehirler, gönülleri çoraklaşan insanlar barınağına döner. Şehirler, içinde yaşayanların mutluluğundan sorumludur. Şehirler dinlemesini bilenlere çok şey anlatır. Şehirlerde mana vardır, estetik, sanat, kültür, şiir ve farklı bir dokunuş vardır. Madde, insana seslenircesine anlam kazanır. Bütün mesele, insanın kendisiyle buluşmasıdır. Fıtrata uygun olmayan hiçbir tekniğin, inşanın ve şehrin ruhunun yaşaması mümkün değildir. 

Yüzyılların biriktirdiği şuur, madde de kaybolmak değil, manada yol almak için kurulmuştur. Yaşadığınız şehrin geçmişinde, yaşanmışlıkları iyi veya kötü hatırlamak ve ona göre davranmak gerekir. İnsanoğlunun unutamadığı iki yüzden biri yaşayıp büyüdüğü şehirdir.

YORUM EKLE