BOYNU BÜKÜK ÇOCUKLAR!

Son zamanlarda toplumsal yapımızın fay hatlarında şiddetli depremlere şahit olduğumuz bir süreçten geçiyoruz.

Gerek çevremizdeki avukat arkadaşlarımızın anlattıkları ve gerekse dört yıldır uzlaştırmacı kimliğimizle karşılaştığımız hadiseler bu gerçeği gözler önüne seriyor.

En son bir dosyada boşanma aşamasındaki çiftlerin dramı  böyle bir yazı yazmama sebep oldu.

Yetmedi geçen gün uzlaşma işlemleri için gittiğim Adliye’de ayak üstü görüşüp hâl hatır ettiğim bir arkadaşıma “yenge, çocuk nasıl?” diye, sorduğumda “Biz boşandık!” cevabı karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim.

İçinde bulunduğumuz ekonomik şartlar, yaşam koşullarının ağırlığı boşanma sürecine ivme kazandırıyor.

Verilere baktığımızda meselenin rutin bir boşanmanın ötesinde            –bizce- bir güvenlik sorunu olduğunu düşünüyoruz.

Çünkü toplumun temel yapı taşı olan “Aile” kurumu dağılıyor.

Oysaki aile kurumuna büyük önem veren bir medeniyetin ve inancın temsilcileriyiz.

Kimse ayrılmak için evlenmiyor ama konunun ciddi şekilde ele alınıp uzmanları tarafından incelenip değerlendirilmesi gerekiyor.

Yıllık bazda boşananların oranı neredeyse evlenenlere yakın!

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, boşanmaların 2020 yılında (2021 henüz açıklanmadı) %35,3'ü evliliğin ilk 5 yılı, %20,7'si ise evliliğin 6-10 yılı içinde gerçekleştiği görülmektedir.

Rakamlar düşündürücü boyutlarda!

Çiftler arasında eğer aldatma, şiddet, hırsızlık, haddinden fazla alkol ya da kumar gibi boşanma sebebi olan hususları ayrı tutuyoruz.

Ancak dosyalar incelediğinde görüyoruz ki sudan bahanelerle deyim yerindeyse “incir çekirdeğini doldurmayacak” sebepler yüzünden yuvalar yıkılıyor.

Yıkılan yuvanın enkazı altında kalan ise boynu bükük çocuklar.

En sağlıklı yetişecekleri aile ortamından mahrum olarak büyümeye çalışıyorlar.

Ruhsal ve bedensel travmayla başlayan yeni bir hayat!

Ne acı…!

Neresinden baksanız  üzücü ve yürek yaralayan bir durum…

Demem o ki, her vaka kendi içinde farklı dinamikler barındırıyor bazılarının boşanması daha hayırlı iken bazı evlilikler çok basit nedenlerle bitiyor.

Bu toplum nereye gidiyor? Diye haklı bir soru geliyor aklımıza.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi bir toplumun temeli “aile”.

Varlık sebebimiz!

Bir ailenin dağılması yok olması bu kadar kolay olmamalı?

Öfke ve hırs, aklı esir almış bu çiftlerde!

Evlilikteki hataların ve krizlerin çoğunun düşünmeden hislerle hareket edilmesi kaçınılmaz sonu getiriyor.

Tarafların zaafları olabilir. Kimisi kıskançtır, kimisinin egosu yüksektir. Onlar zaman içerisinde törpülenebilir.

Sabır ve tahammül yok. Bu olmayınca sevgide göç ediyor gönüllerden.

Uzmanlara göre bütün mesele çiftlerin 5 S kuralını hayatlarına geçirmemeleri.

Sevgi, saygı, sabır, sadakat ve samimiyet.

Saygı, sevginin sınırlarını korur.

Dilimize pelesenk olmuştur. “Sevgi su gibidir”, su kaynağı gibidir. Saygı da bir kovadır.

Sevginin sınırlarını o korur. Eğer saygı yoksa sevgi hasar vermeye başlıyor.

Onun için sevgi saygıyla birlikte olmalı.

Üçüncü S olan sabır ise bize göre evlilikte en önemli husustur.

Sadece evlilikte değil yaşamın tüm alanlarında!

Bu anlamda “Sabır acı ama meyvesi tatlıdır” sözü dilimize pelesenk olmuş kıymetli bir cümledir.

Evlilikte aceleci olduğunuz da kaybediyorsunuz. Bu kesin.

Hayatta da öyledir, iş hayatında da öyledir, sosyal hayatta da öyledir.

“Acele işe şeytan karışır” sözü de, buradan gelmektedir.

Sabır demek bir kenara çekilip beklemek değildir.

Dördüncü S, Sadakat. Bunun iki ayağı vardır. Biri dürüstlüktür, ikinci ayağı da bağlılıktır. İkisi bir aradadır.

Beşinci S de Samimiyettir.

Tüm bu değerleri güçlendirerek, evlilik temellerinin sağlam olmasını sağlar. Evlilikte bunları güçlendirmenin yoluna bakılırsa sorun da kendiliğinden yok oluyor.

Evlilikte bazen bir güzel söz sorunları çözmeye yeter

Yanlışlarla mücadelenin en güzel yöntemi olumlu, iyi, güzel şeyler anlatmaktır.

Çiftlerden biri kusur gözlüğünü takarsa her tarafta kusur görür.

Mesele o gözlüğü gözden çıkarmaktır.

Ayrıca bizim kültürümüzde bir tebessüm sadakadır. Tebessüm, birkaç güzel söz, sevgi dolu bir bakış, sıcak bir dokunuş birçok problemi çözer ve bunlar da ücretsizdir.

Evlilikte karşı tarafı suçlayıcı sen dili yerine ben dilinin kullanılması gerektiğini de belirtelim.

Bize gelen boşanma aşamasındaki dosyaları incelediğimizde ailede çiftler arasında empatinin olmadığını da belirtmeliyiz.

Empatinin olduğu yerde adalet oluyor. Maalesef günümüz dünyasında her sahada olduğu gibi yeni çiftlerde de empatinin yerlerde süründüğü çağda yaşıyoruz.

Enaniyet ve ego empatinin önündeki en büyük engel.

Bu engelleri aşan çiftler yollarına mutlulukla devam ediyorlar.

Son olarak gençleri yetiştiren anne babalara da bir çift söz söyleyerek yazımızı tamamlayalım.

Türk aile yapısında, örf ve ananeler ekseninde, bazı anne-babaların gençlerin yaşam alanlarına aşırı müdahaleleri maalesef bazı evliliklerin bitmesine zemin hazırlıyor. Anne babalar bu mesafeyi iyi ayarlamalı.

Hep çocuk olarak gördükleri evlatlarının kendi kararlarını verebilecek yaşta ve olgunlukta olduklarını gözden kaçırıyorlar!

Bu duygularla yuva kuracak gençlere mutluluklar diliyor,5 S kuralını kulaklarına küpe yapmayı tavsiye ediyoruz….

YORUM EKLE