Çamur Dağının Kızı (1)

Bir haftalık emek büyük bir özenle sandıklara yerleştirildi. Bir tanenin kırılması bile çekilen çilenin boşa gitmesi demekti. Her iki sandığa onar tane topraktan yapılmış yöre halkı tarafından “gudu” adı verilen güveç kaplar, ana ve kızı tarafından eşeğe yüklenildi. 

-Aman kızım dikkatli ol, kırılmasınlar. 

-Ederim ana.

-Muhtar emminden ayrılma, o yardımcı olsun sana pazar yerinde sandıkları indirirken.

-Olur ana, zaten hep onunla gidip geliyorum.

Yakın komşu muhtar İsmail de atını ahırdan çıkarmış, Zeynep kızı bekliyordu.

-Zeynep, seni bekliyorum, diye seslendi.

-Geliyorum muhtar emmi.

-Geç kalıyoruz, haydi, bir an önce pazar yerinde yerini almalısın.

Zeynep, eşeğin yularını eline aldı. Eşek biraz inat ettiyse de Zeynep’in, yuları ısrarla çekmesine dayanamayıp evin avlusundan çıktılar. 

-Ben bugün Çamur Dağından toprak almaya gideceğim Zeynep, siparişleri almayı unutma.

-Unutmam ana, sen tek başına dağa gitme. Yarın birlikte gideriz.

-Yok kızım ben yavaş yavaş gider gelirim.

-Sen bilirsin ana, fazla doldurma torbayı, belini ağrıtırsın.

-Ağrıyacak kadar ağrıdı. Bundan sonra ağrısa ne olur, ağrımasa ne olur. Haydi bekletme muhtar emmiyi.

Kasaba pazarı gelen köylülerle gittikçe daha da kalabalıklaşıyordu. Zeynep, her zamanki yerine gelince muhtar İsmail ile sandıkları özenle yıktılar. Eşeğini kenardaki kavak ağacına bağladı. Yem torbasını başına geçirdi. Sıra sandıkları açıp çömlek kapları satışa çıkarmaya gelmişti. Kaplar kırılmadan pazar yerine sağlam gelmesinden memnundu. “İnşallah hepsini satarım” dedi kendi kendine.

-Kızım ben atımı hana çekmeye gidiyorum. Akşama dönüşte sana uğrar birlikte gideriz.

-Olur muhtar emmi, çok sağol.

Pazar yerinde iğne atsan yere düşmeyecek gibiydi. Sağı solu hep köylü kadın ve erkeklerle doluydu. Çömlek kabı pazar yerine satışa getiren bir tek kendisi vardı. Onun için satışlardan çok memnundu. Fasulye, patates, meyve kurusu, ceviz, lahana gibi köyde yetişen hangi ürünler varsa tazesi ve kurutulmuşu ile satışa getiriliyordu köylerden. Kasaba yerlileri de köylerden gelen ürünleri almayı tercih ediyorlardı.

Orta yaşlı bir bey Zeynep’e yaklaştı. Uzun süre sandık içerisindeki çömlek kaplara baktı. Ne olduklarını bir türlü anlayamadı ama mutlaka bir iş için kullanılıyordu düşüncesiyle:

-Kızım sattıklarının adı ne?

-Gudu!

-Gudu mu? O ne ki kızım?

-Yemek pişirme kabı.

-Bunlarda yemek mi pişiriliyor?

-Evet.

-Bana bir anlatır mısın nasıl yemek pişirildiğini?

-Anlatırım ama uzun sürer emmi.

-Olsun kızım, dinlerim, bayağı merak ettim.

-Biz bunlara gudu deriz emmi, şehirliler ise güveç derler.

-Güveç bu mu?

-Evet.

-Anladım. Ben iki tane alayım. Hanım bunlarda nasıl yemek yapıldığını bilir. Hatta iki tane değil de sandığın birinde kaç tane var?

-On tane.

-Tamam onunu da alayım. Bizim köyde akrabalarıma da veririm. Sandıkla satabilir misin?

-Sandığı satmıyorum emmi, önümüzdeki hafta yine satışa getiriyorum, onun için sandık lazım.

-Peki kızım. Ben bunları neye koyup götüreceğim?

-Fazla alanlar için yanımızda torba var ona koyuyoruz.

-Bak o güzel.

Birlikte on tane guduyu iki torbaya özenle yerleştirdiler. Orta yaşlı bey, parayı verdi. Torbaların ağzını bağladılar.

-Yanında dursun, birazdan gelir alırız.

-Olur emmi. 

Zeynep, satıştan memnun kaldı. Daha pazara geleli bir saat olmamıştı. On tane guduyu satmıştı. 

Yan tarafta köylü kadından ceviz alan genç, Zeynep ile alıcı arasında geçen konuşmaya kulak kabartmıştı. Alıcı uzaklaştıktan sonra genç Zeynep’in yanına yaklaştı.

-Kusura bakmayın, biraz önceki bey ile aranızda geçen konuşmayı istemeyerek de olsa duydum. Ben de merak ettim, güveci bilirim de sizler neden “gudu” dersiniz?

-Onu ben de bilmem, diye yanıtladı genç kız.

-İnsan sattığı bir ürünün adının nereden geldiğini bilmez mi?

-Ben yapmasını bilirim. Adının nereden geldiğini bilmem.

-Nasıl yani, siz kendiniz mi yapıyorsunuz?

-Evet.

Zeynep ile genç arasında konuşma sürerken iki delikanlı yaklaştı.

-Biz birer tane alacağız.

-Olur, dedi Zeynep.

Her iki gence birer tane gudu satan Zeynep, hala karşısında diklenmekte olan genç adama:

-Neden dikleniyorsun, alacaksan al.

-Yok almayacağım.

-O halde neden diklenip duruyorsun karşımda.

-Merak ettim.

-Neyi?

-Biz yapıyoruz dedin ya.

-He, ne olmuş?

-Nasıl yapıldığını merak ettim.

-Bugün de nasıl yapıldığını soran sorana.

-Kızma. Benim adım Cemal. 

-Ben adını sormadım, almayacaksan önümden çekil, gelen alıcılara engel olma.

Boşalan sandığı alıp, eşeğinin bağlı olduğu kavak ağacının altına koydu. Geriye döndüğünde Cemal’in hala diklendiğini görünce, sinirlendi.

-Cemal mısın nesin, ne diklenip duruyorsun, çekilsene karşımdan be adam.

Kızgınlığı hoşuna gitti Cemal’in. “Güzel kız” dedi içinden. Fazla kızdırmaya gelmez, belli ki bunları satarak geçimlerini sağlıyorlar. 

-Senden başka satan var mı?

-Ne çok soruyorsun?

-Merak ettim, nasıl yaptığınızı.

-Merak etme alacaksan al, yoksa çekil önümden.

-Çekilmesem.

-Bela mısın be adam, sana çekil dedim.

-Nasıl yaptığınızı anlatmasan çekilmeyeceğim.

-Anlaşıldı, senin canın dayak istiyor.

-Anlamadım.

-Senin canın dayak istiyor dedim.

-Yok canım. Kızma, gidiyorum.

-Uğurlar olsun.

Cemal, genç kızdan işittiği azardan memnundu. Belli ki işine sadık, satışa sunduklarını bir an önce satmak istiyordu. Yanlış mı yaptım, bir tane alsam mıydı acaba? İyi olurdu almam lazımdı. Döneyim de alayım bir tane. Pahalı mıdır, fiyatını da bilmiyorum. Anamın verdiği siparişlere ancak yeter param. Biraz kıssam alacaklarımdan bir tane için para çıkar. Öyle edeyim bir tane alayım. Geriye döndü. Zeynep, genç adamı karşısında görünce:

-Yine mi sen?

-Evet. 

-Ne söz anlamazsın, sana alacaksan al dedim, almadın, gittin, yine geri döndün.

-Bu kez alacağım. Sadece bir şey öğrenmek istiyorum.

-Sor?

-Kim yapıyor bunları?

-Biz yapıyoruz

-Neden yapıyorsunuz?

-Çamurdan.

-Çamurdan mı?

-Evet.

-Ben ilk defa gördüm. Merakımı bağışla.

-Nerede yapıyorsunuz?

-Köyde yapıyoruz. Bu arada çok sormaya başladın.

-Haklısın. Ver bana bir tane bakayım.

Cemal, güveci aldı, parasını verdi. Koltuğunun altına yerleştirdiği güveç ile uzaklaştı. Zeynep bir süre arkasından baktı. Genci Pazar yerinden ayrılıncaya kadar gözleriyle takip etti. 

Öğlene doğru iki gudusu kalmıştı. Onları da satarsa bugün iyi para kazanmış olacaktı. Çantasından çıkardığı içinde tereyağı bulunan ekmeğini yemeye başladı. Ekmeğini bitirmişti ki orta yaşlı karı koca yanına geldi. 

-Pazar olsun güzel kızım, dedi kadın, iki tane mi kaldı?

-Evet teyze.

-Ben üç tane alacaktım ama, kısmet iki taneyeymiş.

-Ben her hafta salı günleri geliyorum teyze, diğerini de önümüzdeki hafta alırsın.

-Olur kızım. Biz onun da parasını verelim.

-Olmaz teyze, önümüzdeki hafta alır parasını o zaman verirsin.

-Sen al parasını kızım. 

-Alamam teyze, ya gelemezsem. Geldiğim de siz gelmezseniz. Satmadığım şeyin parasını niye alayım ki?

-Bak benim güzel kızım, sen parasını al. Gelemezsen önümüzdeki hafta, gelirsin bir sonraki hafta.

-Olmaz ama teyze madem o kadar ısrar ediyorsun alayım. 

Kadının kocası parayı verdi, kalan iki guduyu alıp uzaklaştılar. Boşalan sandığı öteki sandığın üzerine koydu. Bu hafta erkenden satışın bitmesinden çok mutluydu. Her hafta birkaç tane kalıp geri götürürdü. İlk kez bu hafta geri götürmeyecekti. Gelecek haftada bir tanesini bile karı kocaya şimdiden satmıştı bile. 

Xxx

Kadrinur ana, kızını muhtar İsmail ile uğurladıktan sonra her zaman kullandığı ipi torba ile beline sardı. Ahırda bulunan üç ineği ile iki düveyi çıkardı. Köy içinden çıktı. Çamur dağına doğru yola vurdu. Bugün iki torba toprak getirmeliydi. Dağ eteğinin yarısına gelince hayvanlarını yaylıma bıraktı. Her zamanki yerden aldığı toprağı kazdı. Toprakla birlikte çıkan taşları tek tek temizledi. Elleriyle temizlediği toprağı torbaya doldurdu. Ağzını sıkıca bağladı. Köye götüreceği toprak hazırdı. Öğlene kadar hayvanlarını otlattı. Zeynep ne yapmıştı acaba? Satabildi mi guduları? Köyde her hane gudu yapıyordu ama onlar başka illere götürüyorlardı.

Genç yaşta kaybettiği kocası Rüstem geldi aklına. Vakitsiz öldü dedi kendi kendine. Yetim kız çocuğu ile yalnız bırakmıştı kendisini. Deli Kadir’in arabasıyla Erzurum’a gudu götürmüş, kaldıkları otelde gece aniden sancılanmış, hastaneye götürünceye kadar hayata gözlerini yummuştu Rüstem. Kara haberini alınca genç yaşta dul kalmanın acısını bedeninin bütün hücrelerinde hissetmişti. Kocasının ölümünden sonra çok isteyenler olmuştu ama o, kendini kızına adamıştı. Zeynep’i şimdi yirmi yaşındaydı. Bir yaşında yetim kalan kızı onun şimdi her şeyiydi. Bir gün o da evden uçup gidecekti ama köyden başka köye kız vermedikleri için mutluydu. Evlense de köyde kalacaktı kızı. 

Öğlen olmuştu. Hayvanlarını yaylımdan alıp torbasının yanına getirdi. İp geçirdiği torbayı sırtladı. Zorla ayağa kalkabildi. Çok mu doldurmuştu torbayı. Bu ağırlıkla köye zor varacaktı ama götürmeliydi. Öğleden sonra da Çamur dağının öteki yamacındaki topraktan alacaktı. 

Hayvanlarını önüne kattı, köye aşağı yola koyuldu. Yürüdükçe sırtladığı torbanın ipleri daha çok batıyordu omuzuna. Ara sıra torbayı durarak yukarı hoplatıp, iplerin gevşemesini sağlıyordu ama yürüdükçe ipler yine omuzuna batıyordu. Durmaksızın hayvanları önde kendisi arkada evin önüne kadar bitkin bir halde geldi. Her zamanki yerden yüksek taşın üzerine torbayı koydu. Omuzuna batan iplerden kendini kurtardı. Alnından akan terleri entarisinin eteği ile sildi. 

(Devamı var)

YORUM EKLE
YORUMLAR
Hümeyra AYGÜN
Hümeyra AYGÜN - 3 yıl Önce

Ayağımız alışmış ziyaret ettim ki boş değil..
Yeni bir hikâye başlamış bile.. Teşekkürler, kalemine yüreğine sağlık..

Fırtına29
Fırtına29 - 3 yıl Önce

Yeni bir hikaye
Eline yüreğine kalemine sağlık.