Çamur Dağının Kızı (15)

Erkeklerin de yardımıyla onlarca gudu yapıldı. Fırını olanlar fırında, fırını olmayanlar ise daha fazla güç harcayarak guduları tandırlarda fırınladı. Sıra Pirahmet köyüne götürmeye gelmişti. Köyün kadınları ve kızları bu yıl büyük bir yükten kurtulmuşlardı ta ki gelecek yıl mayıs ayına kadar. Fırınlanan gudular özenle sandıklara yerleştirildi. Katır ve eşeklere yüklendi. Artık yola çıkma zamanıydı. Gudu kervanı yavaş yavaş köyden çıktı. Herkes kendi hayvanının yularını çekiyor, hızlı yürümelerine engel oluyordu. Katır ve eşekler, yürüyüşlerini sahiplerinin adımlarına göre ayarlıyorlardı. Ne hızlı ne de yavaş.

İki saat sonra köylüler Pirahmet köyündeydi. Birbirlerine yardım ederek sandıklar yıkıldı. Deli Kadir ve Yeşildere çift şoför mahalli kamyonları ile bekliyorlardı. Hayvanlardan yıkılan sandıklardaki gudular, büyük bir özenle Deli Kadir’in kamyonuna yüklendi. Yola çıkma zamanıydı. Önce Bayburt’a, ardından Erzurum, Kars ve Van’a kadar gidecek, guduların satışı bitmeden geri dönülmeyecekti. Guduları getiren köylülere paraları ödendi. “Allah’a ısmarladık” diyerek Bayburt’a doğru yol aldı Deli Kadir. 

Köylüler bu kez katır ve eşeklerine binerek beklemeden köye geri dönüldü. Akşama ancak köye varılırdı. Öyle de oldu. Akşam yemeklerini yiyenler soluğu Çemiş Hasan’ın kahvehanesinde alıyordu. Çamur Abbas’ın kahvehanesine artık giden yoktu. Zeynep ise anası Kadrinur ile elli kadar gudu yapmıştı. O her zamanki gibi guduları semt pazarına götürecek, pazarda satacaktı. Muhtar emmisi ile salı günü semt pazarına gidecekti. 

Çemiş Hasan’ın kahvehanesinde neşe hakimdi. Erkekler, Deli Kadir’e guduları toptan satmışlar, paralarını da almışlardı. İçilen çayların parası peşin ödeniyordu Çemiş Hasan’a. Akşamın ilerleyen saatiydi, tatlı sohbetleri sürerken kahvehanenin kapısı açıldı Çamur Abbas, iki oğlu Hüsamettin ve Bedrettin ile içeri girdi. “Selam” verdi. Selamını alan olmadı. Çemiş Hasan ters ters kaşlarını çatarak bir Çamur Abbas’a, bir Hüsamettin’e bir de Bedrettin’e baktı. Hiddetle:

-Niye geldin Çamur Abbas?

-Canım sıkıldı kahveme kimse gelmeyince, bakayım Çemiş Hasan ne yapıyor. Bakıyorum köyün erkekleri artık senin kahvene geliyor.

-Adam olaydın da senin de kahvene geleydi.

Kenarda boş duran sandalyeleri aldılar, Hocalların Mehmet’in karşısındaki masaya oturdular. Kahvedekiler sırtlarını döndü, Çamur Abbas ile iki oğlunun yüzünü görmek istemiyordular. 

-Haydi Çemiş Hasan ver bize üç çay da içelim, bakalım, çay demlemede ustalığın nasıl.

-Kalas Halil’in oğlu Selim ile Çolak Mustafa’nın oğlu Bekir’i de yanınıza alaydınız. 

-Onlar Bedrettin’in arkadaşları, onları Bedrettin’e diyeceksin.

-Babası sen değil misin?

-O nasıl soru Çemiş Hasan?

-İkisi kollarımdan tutup oğlun olacak o yanındaki itin vurduğu yumrukları unuttum mu sanıyorsun?

-Ağır konuşuyorsun Çemiş Hasan, sözlerine dikkat et. Biz buraya kavga etmeye değil çayını içmeye geldik.

-Çay vermezdim ama şu komşularımın hatırı olsun. 

Çemiş Hasan üç çay bardağına koyduğu çayı Çamur Abbas’ın oturduğu masaya hızlı bir şekilde bıraktı.

-Senedin günü yaklaşıyor Çemiş.

-Ver senedi al paranı, paran hazır.

-Bak sen, demek kahvehane açmak sana yaradı, iki ayda çıkardın parayı.

-O tarafı seni ilgilendirmez, sen senedi ver paranı al.

-Önce parayı görelim.

-Al, say.

Çamur Abbas, elindeki kamçıyı masanın üzerine koydu. Başparmağı ile işaret parmağını ağzına götürdü, tükürdü ve parayı saymaya başladı. Çemiş Hasan’ın yüzüne baktı.

-Bu para noksan Çemiş.

-Noksan değil. Oğlun ile yanındaki iki itin kahvehaneme verdikleri zararın karşılığını düştüm. 

-Ben parayı tam alırım Çemiş Hasan, sana verilen zarar beni ilgilendirmez. 

Çemiş Hasan iki elini de yumruk yaparak masanın üzerine koydu ve Çamur Abbas’a eğildi. Kahvehanede oturan köylüler ayağa kalktılar, olanları büyük bir dikkatle izlemeye başladılar.

-Senedi ver Çamur Abbas, buradan çıkamazsın.

-Zorla mı alacaksın?

-Gerekirse evet. 

Kahvedekiler masanın etrafında çember oluşturdu. Çemiş Hasan:

-Komşular sakın karışmayın. Bu Çamur Abbas kendi ayağı ile senedi vermeye geldi, ben de alacağım, değil mi Çamur Abbas?

Elini cebine götüren Çamur Abbas, defter arasındaki senetlerden Çemiş Hasan’ın senedini çıkardı, onun iki yumruk arasına koydu. 

-Ha şöyle. 

Yumruk yaptığı ellerini açtı. Doğruldu. Senedi aldı. Dikkatlice gözden geçirdi. Bidondan yapılmış sobanın üst kapağını açarak içerisine attı.

-Şimdi çayları içebilirsin. Ama onlar soğumuştur. Yenilerini getireyim.

-İstemez, kalkıyoruz.

-Otur oturduğun yerde kahveme gelip de çay içmeden gitmeyi ben hakaret sayarım. 

-Olsun bakalım Çemiş Hasan, diyerek başını salladı. 

Çaylarını içen Çamur Abbas ve iki oğlu ayağa kalktılar. Kahvehanedekiler gözleriyle onu takip ediyordular. 

-Beni dinleyin. Bugün guduları Deli Kadir’e teslim edip paralarınızı aldınız. Yarın da Yeşildere’ye teslim edecekmişsiniz. Senetlerinizi erken öderseniz borçlarınızdan düşeriz. Yarın akşam yine geleceğim, borcunu ödeyip senedini almak isteyenlerin senedini vereceğim.

İki oğlu ile kahvehaneden çıktı. Hüsamettin de Bedrettin de öfkeliydiler.

-Baba, Çemiş Hasan seni korkutmuş olacak ki, verdiği paraya senedi iade ettin. 

-Ne yapalım Bedrettin, kahvehanenin içinde kavga mı edecektik?

-Bize bir işaretin yeterdi baba.

-Kör gözleriniz görmedi herhalde, köylüler hep onun yanındaydı, bizim pestilimiz çıkardı o kahvehaneden. Hesabını daha sonra sorarsınız ıssız bir yerde.

-O bizim işimiz baba.

Çamur Abbas ve iki oğlu kahvehaneden çıktıktan sonra kısa bir sessizlik oldu. Herkes Çemiş Hasan’dan, Çamur Abbas’ın çekindiğini görmenin mutluluğunu yaşadılar.

-Helal olsun sana Çemiş Hasan.

-Helal ki ne helal.

-Gık bile edemedi Çamur.

-Edemedi.

-Üste de para alaydın Çemiş Hasan.

-İsteseydim alırdım.

-Bize mi güvendin de öyle horozlandın.

-Ben kimseye güvenmem, bardakları temizce yıkadı. 

-Çay içecek misiniz? İçerseniz yeni çay demleyeceğim.

-İçeriz.

-İçeriz.

-İçmeyenden odun ve demlik parasını alırım. Paraları da hazırlayın. Gördünüz ne kadar param varsa Çamur Abbas’a verdim.

-Sen çay ver, para kolay.

-Diliniz dönsün, size güzel bir demlik çay demleyeyim.

Xxx

Günün gözü Çamur Dağı’ndan bir boyunduruk yükselmiş, bulutların arasından bir görünüp bir kayboluyordu. Çamur köylüleri çoktan guduları hayvanlarına yüklemiş yola dizilmişlerdi. En önde giden muhtar İsmail, onun arkasında Zeynep, Zeynep’in arkasında ise gudu yapan köylüler vardı. Onların yola dizilişleri, kente giden diğer köylülerin de dikkatini çekiyor, birlik ve beraberliklerine imrenerek bakıyorlardı. 

-Çok şanslı şu Çamur köylüleri.

-Öyle.

-Altın gibi toprak bulmuşlar, gudu yapıp satıyor, para kazanıyorlar.

-Bizim köydeki topraktan olmuyor.

-Olmuyor.

-Ben çok denedim ama bir türlü olmadı. Hemen kırılıyor. Nasıl yapıldığını köydeki bir arkadaşımdan öğrendim, dediği gibi yaptım ama olmadı.

-Topraktan.

-Evet topraktan. 

-Şanslılar.

-Şanslı köy.

-Bizim de öyle bir köyümüz olsaydı gudu yapar, para kazanırdık.

-Kadın erkek çalışıyorlar.

Yeşildereli Çemşit, Pirahmet köyüne çoktan gelmiş, Çamur köylülerinin gelmesini bekliyordu. Yolu uzundu. O bu kez Gümüşhane’nin Çiftlik kasabasına oradan da Erzincan’a gudu götürecekti. Erzincan’da guduları toptan alan müşterisine teslim edip parasını aldıktan sonra dönecekti. Çamurlular, Yeşildereli Çemşit’i çok bekletmediler. Hayvanlardan guduları indirdiler. Sağlam olarak teslim edip paralarını aldılar. Köylüler, kentin semt pazarı olması nedeniyle Gümüşhane’ye doğru yol alırken, o da Erzincan’a doğru direksiyon çevirdi.

Zeynep ise her zamanki gibi muhtar İsmail’in yardımıyla pazar yerinde guduları hayvandan indirdi. Yorulmuştu. İki saat durmadan yol yürümek yormuştu onu. Eşeğinin başına yem torbasını taktıktan sonra, geçen haftadan kalan taşın üzerine oturdu. Şimdi gudular satışa hazırdı. Alacaklı beklerken semt pazarına göz gezdiriyordu. Gözleri ilk tanıştığı Cemal öğretmeni aradı. Gelmiş olsaydı mutlaka kendisine uğrardı. “Vay benim kafam, Cemal öğretmen köyde ya. Yok yok ben unutkan olmaya başladım.”

Hallerinden karı-koca oldukları anlaşılan orta yaşlı bir bay ve bayan yanına geldi. Erkek:

-Kızım ben bu toprak kapların hepsini almak istiyorum.

-Olur bey amca. Nasıl isterseniz. 

-Almasına alacağım ama ben buranın mahallesinde oturuyorum. Hayvanına yükleyip kapımızın önüne kadar bırakabilir misin?

-Bırakırım amca.

-Sağol kızım, cebinden bir miktar para çıkardı. Guduların parasını ödedi.

Zeynep, kendisi gibi köyünde ürettikleri ürünler satmaya gelen iki erkeğin yardımı ile eşeğine guduları yeniden yükledi. Karı kocanın arkasında pazar yerinden çıktı. Guduların çok erkenden satılmasından mutluydu. Orta yaşlı çifte guduları teslim etti. Eşeğini pazar yerindeki yerine yeniden bağladı, yem torbasını başına geçirdi. Çarşı pazarı gezdi. Akşama evindeydi. 

Zeynep gibi köylüler de guduların satışından memnundular. Kendilerinin de yardımı ile eşleri ve kızlarıyla birlikte daha çok gudu yapıp sattılar. Çalışmanın, kazanmanın zevkine vardılar. Çemiş Hasan’ın kahvehanesi davul-zurna sesinden adeta yıkılıyordu. Köyün kadınları ve kızları Çemiş Hasan’ın kahvehanesinin önünde toplanıyorlardı. Çoluk çocuk köylüler bu yılın gudu sezonunu halaylar çekerek, horonlar teperek kapatıyorlardı. Neşeleri yerindeydi tüm köylülerin Çamur Abbas hariçti elbette. Kulağına gelen davul sesi sanki kafasına vuruluyor da kafasından çıkıyordu. Karısı İkram hatunun aklı hep köylülerin yaptığı şenlikteydi ama Çamur Abbas’tan korkusuna bir şey söyleyemiyordu. Gece yarısına kadar süren şenlik köylülerin bir yıllık yorgunluğunu gidermişti. Herkes evine büyük bir mutlulukla döndü.

(Devamı var)

YORUM EKLE