Çamur Dağının Kızı (2)

Çok yorulmuştu. Kana kana su içmek istiyordu ama çeşmeye kadar gidip su alacak takat kalmamıştı dizlerinde. Belki yoldan biri geçer diye bekledi. Köylülerin erkekleri salı pazarına, kadınlar ve genç kızlar ise Çamur Dağına toprağa gitmişti. Bir umutla yola bir kez daha baktı. Gogoçların Salih’i önünde iki buzağı ile geçerken gördü.

-Salih, diye seslendi.

-Buyur Kadrinur ana.

-Yavrum şu ibriği çeşmeden su doldurup getirir misin?

-Tabi ana, ver bana. Ben de danaları su içirmeye götürüyordum.

Birazdan Salih su dolu ibrikle geldi. Önce elini yüzünü buz gibi suyla yıkadı. İbriğin lülesini ağzına götürdü, kana kana içti.

-Su gibi aziz olasın evladım.

-Sağol Kadrinur ana, var mı başka isteğin.

-Yok yavrum, Allah anana babana bağışlasın seni.

İçi ferahlamış yorgunluğu biraz olsun gitmişti. Toprak torbasını her zamanki yerine boşalttı. İyice silkeledi. Katladı. Çamur Dağına doğru baktı. Bu kez öteki yamacına gidecekti. Yorucu bir yolculuğa daha çıkacaktı dağın yamacına. Kapının önünde yan yana dizilmiş iki metre uzunluğunda ve üzerine eski bir kilim serilmiş peykenin üzerine uzandı. Biraz uyursa yorgunluğu iyice gidecekti. Hayat çok zordu. Bir kızı bir de kendisi. Gudu yapmasa geçinecek bir şeyleri yoktu. 

Köyde herkes gudu yapıyor. Atalarımızdan kalma bu işi her ne hikmetse hep kadınlar yapıyor. Kadınlar eziyeti çekiyor. Hem bağ bahçe işi hem hayvan ahır işi. Allah aşkına ne yapar bu erkekler? Ha benim erkeğim genç yaşta göçtü gitti, rahmetli oldu, ya yaşayan köyün erkekleri. Kadınlar, kızlar yapacaklar guduları erkekler satıp parayı onlar alacaklar. 

Ne yaptı Zeynep kızım? Satabildi mi guduları? O da benim gibi perişan. Kendini bildi bileli çalışıyor, Ehli namus bir kısmeti çıksa da evlense belki kurtulur bu çileden. Ama nasıl dayanacaktı ondan ayrılığa? Tek başına kalacaktı evde. Zor olacaktı onsuz yaşamak. Ama bir gün kuş gibi uçup gidecekti. Hayırlı bir evlada nasip olsa bari. 

Uykusu kaçtı. Doğruldu. Bir kez daha Çamur Dağına doğru baktı. Öteki yamaç daha rahattı ama yolu daha uzaktı. Aynı yamaçtan alınan toprakla gudu yapılmıyor, yapılsa da hemen kırılıyordu. İki yamacın toprağını birbirine katıp öyle çamur yapmak lazımdı. Analarımız, analarımızın anaları hep öyle yaptılar, biz de öyle öğrendik. Çok meziyetli iş ama kazanç da sağlıyor. 

Kalktı. Toprak torbası ile ipi sabah yaptığı gibi beline doladı. Hayvanlarını çevirmeden çıkardı. Önüne kattı. Çamur Dağına doğru yol aldı. 

Xxx

Zeynep, guduların hepsini satmanın mutluluğu ile acıktığını hissetti. Eşeğine ve sandıklara baktıktan sonra pazar yerinden ayrılıp Ünlü Mustafa’nın fırınından lavaş, Bakkal Hüseyin’den de yüz gram helva alarak tekrar pazar yerine geldi. Sandıklardan birini ters çevirerek lavaşın sarılı olduğu kağıdı açtı, sandığın üzerine koydu. Kopardığı lavaş parçasını ayırdı, içine helvadan bir miktar koydu, ağız tadıyla yemeye başladı. Mutluydu. Pazar yerinde satış yapmak için bağıranların sesleri müzik gibi geliyordu kulağına. Karakoçan adını verdiği eşeği başında torbası ile başını salladı. Zeynep torbayı çıkardı, kopardığı lavaş parçasından bir miktar da Karakoçan’a verdi. 

İkindi ezanı okunuyordu. Muhtar İsmail namaz sonrası mutlaka gelecekti. Helva ve lavaşı iştahla bitirdi. Aceleyle kasap Resul’ün dükkanına geldi. 

-Hoş geldin Zeynep kızım, çoktandır uğramıyordun.

-Hoş bulduk Resul emmi, doğru haklısın gelme imkanımız olmadı.

-Sana para soran mı oldu kızım. Seni çok iyi tanırım, borcuna çok sadıksın. Buyur kızım ne vereyim.

-Yarım kilo et istiyorum Resul Emmi.

-Az değil mi?

-Yok emmi bir anam var bir de ben.

-Peki kızım.

Kasap Resul’den aldığı yarım kilo et ile eşeğinin yanına geldi. Boş sandıkları eşeğine yeniden yükledi. Anasının verdiği siparişleri yeniden gözden geçirdi. Noksan yoktu, hatta fazlalık vardı o da yarım kilo etti. Muhtar İsmail namaz sonrası yanına geldi. 

-Hazır mısın kızım.

-Hazırım muhtar emmi.

-Maşallah, hep satmışsın guduları.

-Evet emmi, bir bey bir kerede on tane aldı.

-Allah Allah ne yapacak ki on taneyi?

-Bilmem emmi, akrabalarıma vereceğim dedi.

-Neyse, çıkalım mı yola.

-Çıkalım emmi.

Çarşı çıkışından köy yoluna saptılar. Onlar gibi köylerine dönen insanlar vardı yollarda. Kimi eşeği, kimi katırı kimisi de at ile gelmişti salı pazarına. Muhtar atına çoktan binmişti. Zeynep’in ise eşeğinin yularını semerinin kaşına bağlamış, kendisi de arkadan geliyordu. Muhtar durumun farkına varınca:

-Kızım neden yürüyorsun, binsene eşeğine.

-Yok emmi böyle daha iyi.

Kadın kısmının hayvana binmesi yöre halkı tarafından hoş karşılanmaz “ayıp” sayılırdı. Zeynep de bunu çok iyi bildiği için eşeğe binmemişti. 

-Bin kızım bin, sabah yürüdün geldin, şimdi de yürüyorsun, yorulacaksın.

-Olsun muhtar emmi.

-Ah şu töre Zeynep kızım. Erkekler insan da kadın kısmı insan değil mi? Neden ayıplarlar kadınların hayvanlara binmesini?

-Ben bilmem emmi. Töre ne ise o.

Akşam karanlığında köydeydi muhtar İsmail ile Zeynep. Kadrinur ana ise kızını merak etmişti, bu hafta geç dönmesini bir türlü anlayamadığı için sormadan duramadı:

-Merak ettim kızım, her zaman erken gelirdiniz bu hafta niye geç kaldınız?

-Muhtar emmi ikindi namazını kılıp öyle yola çıkalım dedi ana, ben de bekledim onu.

-Ne yaptın, kaç tane satabildin?

-Guduların hepsini sattım ana.

-Hepsini mi?

-He.

-Nasıl oldu kızım her hafta birkaç tane ile geri dönerdin?

-Bir emmi on tane aldı.

-Siparişleri eksiksiz almışsındır?

-Aldım ana, bir fazlası ile.

-O ne demek?

-Yarım kilo da et aldım.

-Deme?

-He, sen güzel patates yahnisi yaparsın.

-Yaparım, yarın öyle bir yahni yapacağım ki parmaklarını yiyeceksin.

-Sen her yemeği güzel yaparsın benim anam.

Sandıkları eşeğin sırtından çözerek her zamanki yerine koydular. Kadrinur ana, sandığın içindeki siparişleri içeri taşırken, Zeynep de eşeği ahıra çekip, semerini indirdi. Yemliğine saman ve bir avuç arpa koyduktan sonra, taş ocağının üzerinde duran ibrikle elini yüzünü yıkadı.

-Sen ne yaptın ana?

-Ben de Çamur dağından iki torba toprak getirdim.

-Ben sana getirme demedim mi ana?

-Dedin de kızım her işi sen yapacak değilsin.

-Ana belim ağrıyor diyorsun, hala sırtında yük taşıyorsun, bundan sonra sırtından bir daha yük taşımayacaksın vallahi karışmam.

-Tamam tamam bir daha taşımam. Çarşı ekmeği de almışsın.

-Aldım ana.

-İyi ettin. Peki ne yedin?

-Aldığım lavaşın içine koydum helvayı bir güzelce ağız tadıyla yedim ana.

-İyi ettin. Ben acıktım, sen?

-Ben de ana. Ne pişirdin?

-Patates haşladım, soydum, ezdim. Patates kavurması yapacağım, yoğurtla yeriz.

-Yap ana şimdiden ağzım sulanmaya başladı.

-Tamam benim güzel kızım.

Tereyağında kavrulan ezilmiş patateslerin mabeyinden yayılan kokusu Zeynep’in iştahını daha da artırıyordu. Sofrayı kurdu. Ağaç külekten aldığı yoğurdu kalaylanmış bakır tasına koydu. Çarşıdan aldığı çarşı ekmeğini ince dilimler halinde kesti. İki ağaç kaşığı ile su dolu bakır maşrapayı sofraya koydu. Kadrinur ana kavurduğu patatesleri tava ile sofranın ortasına koydu. 

-Çoktandır çarşı ekmeği de yememiştik.

-Evet ana, senin için aldım.

-İyi ettin kızım. Paranı fuzuli yere harcama, çeyizine para ayır.

-Aman ana ne yapacağım çeyizi, ben seni bırakıp bir yerlere gitmem.

-Öyle büyük konuşma kızım. Gerçi gitsen gitsen köy içine gideceksin. Töremiz var, köy dışına kız vermiyoruz.

-Nasıl töre bu ana, ben şimdi başka köyden birini sevsem beni oraya vermeyecek misin?

-He kızım vermeyeceğim.

-Nedenmiş o ana?

-Ben de bilmiyorum. Karşı köyden bir oğlanı sevmiştim de babam beni ona vermemişti.

-Bak sen?

-Ya.

Hem konuştular hem de kavrulmuş patatesi yoğurtla birlikte iştahla yediler. Zeynep sofrayı topladı. Biriken bulaşıkları ocakta ısınmış su ile yıkadı. Sıra yatmaya gelmişti.

-Yatalım mı ana? Hem sen hem de ben bugün oldukça yorulduk.

-Öyle oldu, yatalım kızım, yarın sabah erkenden Çamur Dağının bir yamacından ben diğer yamacından da sen toprak getirmemiz lazım. Yeni guduları yapalım ki salı pazarına götüresin.

-Evet ana.

Ana kız, mabeynin bitişiğindeki odada tahtadan yapılmış iki peykenin üzerine yataklarını serdiler. Birinde Kadrinur ana diğerinde Zeynep huzur içinde yatağa girdiler.

Başka köyden birini sevsem beni o köye vermeyecekler. Olur mu böyle bir şey. Bu köydeki gençlerden biriyle evlenmek zorunda mıyım? Aha da birini sevmedim bu köyden. Olur mu böyle bir şey? Guduyu alan Cemal de yakışıklı oğlandı. Acaba önümüzdeki salı da gelir mi? 

-Başka köye kız vermeyecek bu köy değil mi ana?

-Evet.

-Ya başka köyden birini seversem?

-Sevmeyeceksin. Bu köydeki gençlerden birini seveceksin.

-Ben bu köydeki gençlerden hiçbirini sevmeyeceğim.

-O zaman hep benimle kalacaksın.

-Zaten öyle düşünüyorum.

-Haydi şimdi yat uyu. Bunları daha sonra konuşuruz.

-İyi geceler ana.

-İyi geceler güzel kızım.

(Devamı var)

YORUM EKLE