Çamur Dağının Kızı (4)

Cemal, elinde ucu yanmış çalı ile ocağın küllerini karıştırıyordu. Güvecin yarılmasını bir türlü anlayamıyordu. Kırılmasın diye heybeye sağlam yerleştirmiş, getirirken de eşeğini hızlı sürmemişti. Yoksa bu kız bana çatlamış kabı mı verdi? Sanmam, neden versin ki, nasıl olsa semt pazarına gidip göreceğim. Yok canım yarılmış güveci vermemiştir. Pazarda karşılaşacağız, sorarım kendisine. Ne iyi olacaktı. Kazanı kalaylanmaktan kurtaracak, kalaylama parası vermeyecektik. İlk aylığımla anama güzel bir tencere alacağım. Anasının seslenmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Külü karıştırdığı çalıyı elinden bıraktı.

-Buyur ana?

-Nedir çakıldın kaldın ocağın başına, gel bana yardım et.

-Geliyorum, ne yapacağım ki ana?

-Külekler doldu, çalkalamamız lazım.

-Ben mi çalkalayacağım?

-Hele gel, ben yayığı tutayım sen de kaymak küleğindeki yoğurt kaymağını döküver.

-Tamam ana.

Aliye ana, her ayın on beşine doğru biriktirdiği yoğurt kaymağı iki külek olunca yayıkta çalkalayarak tereyağı yapıyordu. 

Cemal, anasının sıkı tuttuğu yayığa iki külek yoğurt kaymağını döktü. Sıra çalkalamaya gelmişti. Cemal’in korktuğu başına gelmişti.

-Haydi bakalım, yağ çıkıncaya kadar çalkalayacaksın.

-Yapma ana, ben pek beceremiyorum, Çeşminaz çalkalasın.

-Olmaz, onun işi var. Sen çalkalayacaksın.

-Kollarım ağrıyor ana.

-Yalan söylemek sana hiç yakışmıyor.

-Vallahi, yalan söylemiyorum.

-Çalkaladıkça kollarının ağrısı geçer.

Cemal istemeyerek de olsa, yayığın arkasına geçti. Yayığın üzerindeki tutacağı tutarak önce yavaş daha sonra da bir ileri bir geri çalkalamaya başladı. Bir metre uzunluğundaki yayığın içindeki yoğurt kaymağı çalkalandıkça bir ön tarafa bir de arka tarafa çarpmasıyla çıkardığı ses Cemal’in kulağına hoş bir müzik gibi geliyordu. Öğrencilerine kavuşacağı günü ise iple çekiyordu. Okuldan mezun olalı üç ay olmasına karşın ülke genelinde bulunan öğretmen açığı nedeniyle ataması üç ay içerisinde Çamur köyüne yapılmıştı. Ne hayaller kurmuştu. Şehir merkezine değil de köye atamasının yapılmasını çok istiyordu. Kendisinin de köy çocuğu olması nedeniyle köy yaşantısını çok iyi biliyordu. Köydeki okuduğu günleri anımsadı. Mini mini çocuklara alfabeyi, okuma yazmayı öğreteceğinden dolayı ondan daha mutlu insan olmayacaktı.

Anası yanına geldi. 

-Yoruldun mu?

-Yok ana.

-Geçti mi kollarının ağrısı?

-Geçti ana.

-Dur da yayığın içine bakayım, belki yağ olmuştur.

-Bak ana, olmadıysa da sallarım.

-Çocuklara nasıl yayık salladığını da anlatacak mısın?

-Yok ana, onlar köy çocuğu yayığın ne olduğunu bilirler.

-Doğru, yayığın ağzını yine aynı bezle kapadı. Biraz daha çalkalarsan tamamdır.

-Olsun ana.

Kendini bildi bileli anası aynı yayığı kullanıyordu. Kolay değildi yeni yayık almak. Kürtün’de yapılıyordu yayıklar. Yayığın eskimesiyle hem esmerleşti hem de akıtmaya başlamıştı. Aliye ana çam ağacın reçinelerini ateşte eriterek akıtan yerlerine damlatarak akıtmasını önlüyordu. Cemal, alacağım ilk maaşı ile anama yeni bir yayık da alacağım. Çok şeyler hak ediyordu anası. Babası da öyle. Gurbette kazandığı parayla kendisini okutmuştu Gümüşhane Öğretmen Lisesinde. Koçun Mehmet ile birlikte ev tutmuşlardı. Öğrenciliği ahşap bir evde geçmişti. Çok yoksulluk çekmiş, okuduğu okulunu tüm zorluklara karşın başarıyla bitirmişti. 

Babamı bir daha gurbete yollamayacağım. Köyde kalsın, köy işleriyle ilgilensin. Anamın ve kız kardeşimin yanında olsun. Her hafta bana verdiği yirmi lira harçlıkları ona fazlasıyla vereceğim. Bana yetecek kadar paramı ayırdıktan sonra kalanı babama, anama, kız kardeşime vereceğim. Hiç unutamam anamın babamdan gizli gizli bana harçlık verdiğini. Çamur köyü de uzak değil. Hafta sonları köye gelir onlara yardımcı da olurum. Hele bir köye gidip görevime başlayayım, okulun durumu nedir, okullar açılmadan önce görmeliyim. Anamdan biraz para alıp köye gidersem iyi olacak. Muhtarı görür beraber okula bakar kaç öğrenci olduğunu da öğrenirim. 

Anasının seslenmesiyle düşüncelerinden ayrıldı.

-Dur bakalım uşağım, yağ olmuştur. Daldın gittin.

-Öyle oldu ana. Göreve başlayacağım günü dar gözle bekliyorum.

-Başlarsın benim yakışıklı oğlum başlarsın.

-İnşallah ana inşallah.

Xxx

Çamur köyünde Kurtuluş Savaşı öncesinde ve sonrasında sürekli Çamur Dağının iki yamacından aldıkları toprakları karıştıran köylüler, gudu dedikleri toprak kabı diğer bir adıyla güveci yapmayı sürdürdüler. Köylüler bile gudu yapımının ne zaman başladığını bilmiyorlar. Anadan kıza süre gelen gudu yapımının ilk yolculuğu getirilen toprakların karıştırılması ile başladı. Zeynep, dağın iki yamacından getirilen toprakların birer torbasını birbiri ile karıştırdı. İçerisinde bulunan taşları temizledi. Su katarak hamur haline gelinceye kadar ayakları ile çiğnedi. Çiğneme sırasında kalan taşları da büyük bir özenle hamur haline gelen topraktan ayırdı. Gudu için toprak hamuru hazırdı. Dinlendirilmeye bıraktı. Oluşan toprak hamurundan en az yirmi gudu yapabileceklerdi.

Kadınlar, yeni hafta için gudu yapımına başlarken köyün erkekleri Çamur Abbas’ın kahvehanesinde çaylarını keyifle yudumluyordular. Muhtar İsmail, dışarıda köy azaları ile oturuyordu. Köye yeni atılan Cemal öğretmeni konuşuyordular. 

-Nasıl biri bu yeni öğretmen muhtar, sordun soruşturdun mu?

-He, sordum soruşturdum, senin benim gibi bir insan.

-Dalga geçme muhtar, ben ciddi ciddi sordum.

-Ben de ciddi ciddi cevap verdim. Ben ne bileyim nasıl bir insan, görmedim ki. Genç bir çocuk dedi Kaymakam.

-Nereli olduğunu öğrendin mi?

-Öğrendim, Ardasa kasabasının Çitikebir köyünden.

-İyi güzel bu yörenin insanı.

-He, bu yörenin insanı.

-Giden öğretmen gibi kızlar da okuyacak diye diretmesin. Kızlar okursa büyüdüklerinde gudu yapmazlar.

-Sen yaparsın.

-Ben ne anlarım muhtar?

-Öğrenirsin.

-Bu yaştan sonra?

-He, bu yaştan sonra.

-Ben kızımı okula vereceğim, dedi aza Salih.

-Ben de. 

-Ben vermem arkadaş, eski köye yeni kanun getirmeyin.

-Devir değişiyor Molla Kamil, devir değişiyor. Kemal Paşa buyurdu, herkes okuma yazma öğrenecek. Okuma yazma bilmeyen kalmayacak. Paşanın emrine karşı mı geliyorsun?

-Haşa, muhtar olur mu öyle şey?

-Öyleyse kızını okula göndereceksin.

Molla Kamil, yanıt vermedi. Çayının kalanını içti ve kalktı.

-Nereye Molla, versene çayın paralarını.

-Ben de para yok muhtar. Bu sefer sen ver bir dahasında ben veririm.

-Ulan Molla Kamil, hep öyle dersin bir kere olsun elin cebine gitmiyor.

-Akrep var onun cebinde muhtar, bilmiyor musun?

-Akrep soksun onu.

Kahvehanenin içinde oturanlar da yeni atanan öğretmeni konuşuyordular. Giden öğretmenden çok çekmişlerdi. Köyün içini çamurdan kurtarmak için Çamur Dağından bileği taşı çıkarttırıp köyün sokaklarına döşettirmişti de köylüler çamurdan kurtulmuşlardı. 

-Çok çalıştırdı bizi giden öğretmen.

-Çok.

-İnşallah yeni gelen onun gibi değildir.

-Sana ne köyün sokaklarının çamur olmasından.

-Neymiş okula gelen çocukların üstü başı çamur oluyormuş.

-Olursa olsun, sen mi yıkayacaksın? Anası var, yıkar, senin boynuna mı düştü?

-Yok herkesin beyaz yakalığı siyah önlüğü olacakmış okula gelen çocukların.

-Para var mı ki alasın? Gududan aldığımız üç beş kuruşu çocuklara harcattı bize.

-Efendim neymiş, okuma yazma kursu açacağım, okuma yazma bilmeyen kadın erkek okuma yazma öğrenecekmiş.

-Tayini çıktı da kurtulduk. Karı kısmı ne yapacak okuma yazmayı?

-Öyle.

-Bakalım yeni gelen nasıl olacak. 

-Gelen gideni aratır Katırcı Cemil.

-Öyle der eskilerimiz.

-Biz gideni arayacağız gibi. Bu gelen daha çocukmuş. Hem de ilk defa öğretmen oluyormuş.

-İşimiz zor.

-Karşı da gelemiyorsun, hemen Paşanın emri diyorlar.

-Gelen de diyecek. Ben karımı okuma yazma kursuna göndermem.

-Ben de göndermem.

-Ben de.

Duyuldu duyulalı Çamur Abbas’ın kahvehanesinde yeni öğretmenden başka bir şey konuşulmuyordu.  Çamur Abbas, öğretmenin herkesi okuma yazma kursuna çağırmasına ilk karşı çıkanlardandı. Köylüler kursa giderse kahvehanesi boş kalacak, para kazanamayacaktı. 

Xxx

Zeynep anası ile birlikte gudu dolu sandıkları eşeğe yüklediler. Her zamanki gibi Muhtar İsmail ile köyden kente doğru yola çıktılar. Yolda hem kendi köylüleriyle hem de başka köylülerle karşılaşıyordular. Guduların bir tanesi satılmıştı geçen hafta. Semt pazarında satışa sunmadan önce seçtiği bir guduyu kenara ayıracaktı. Yine guduların hepsini satacak gibi bir his vardı içinde. Hepsini satarsa anasına bir çift lastik alacaktı. Kadıncağız, yırtılmış lastikleri giyiniyordu. Şu fakirliğin gözü kör olsun. Büyük şehirlerde anlattıklarına göre kadınlar ayakkabı giyiniyormuş. Semt pazarına gidip gelirken Çarıkçı Fikret’in dükkanında hem erkek hem de kadınlar için ayakkabılar görüyordu. İçi gidiyordu ama, yirmi gudunun parasının yarısını verse ancak bir çift ayakkabı alabiliyordu. Hangi genç kız ayakkabı giymek istemez ki? Neden benim de bir çift ayakkabım olmasın. Şehre gelirken ayakkabılarını giyer öyle tutarım kasabanın yolunu ayaklarıma baka baka.

Anası geldi gidiyor çarık ve lastikten başka bir şey giymedi ayaklarına. Anası almak istemedi ama, o pazarda sattığı guduların parasıyla geçen yıl bir çift lastik almıştı. Hala o lastikleri giyiyor garip anacığım. Bugün guduların hepsini satarsam bir çift lastik alacağım canım anama. Biraz kızacak ama varsın kızsın. Her şeyi hak ediyor benim garip anam. 

Ya bir de geçen hafta gudu alan bir genç vardı. Acaba gelecek miydi bu haftada? Gudu satmıştım ona. Ne yaptı? Becerip yemek yapabildiler mi? Yoksa köye götürürken kırmış olmasın guduyu. Kırmışsa yenisini almaya muhakkak gelir. 

Salı pazarına ne zaman geldiğinin farkında bile değildi. Muhtar İsmail’in yardımı ile sandıkları indirdiler. 

(Devamı var)

YORUM EKLE