Çamur Dağının Kızı (5)

Pazardan alacakları herhangi bir şey yoktu. Aliye ana, salı pazarına gitmesine gerek olmadığını söylemesine rağmen, Cemal, anasını gitmesi yönünde zor da olsa ikna etti. 

-Oğlum evde her şey var, bu hafta gitmene gerek yok, dedi ama o yeni öğretmen olmanın verdiği heyecan ve gudu kızı görme merakına yenilmişti. Sabah erkenden kalkıp, ahırda eşeğin yemini verdi semerini vurdu. Çarşıda eşeği aç kalmasın diye başına taktığı torbayı samanla doldurdu, iki tas dolusu arpayı da torbanın içerisine döktü. 

Aceleyle kahvaltısını yaptı, çayını bitirir bitirmez.

-Ben gidiyorum, dedi ve sofradan kalktı. Sinirlenen anası:

-Oğlum ne acelen var, çarşı yerinden kalkmıyor ya. Doğru dürüst kahvaltını yapsana. Eşek seni yolda iki salladı mı acıkacaksın. Hele otur karnını doyur.

-Doydum ana, erken gidip erken geleyim.

Çarşı bugün çok kalabalıktı. Her salı günü köylüler akın akın şehir merkezine geliyordu. İşi olan da kasabadaydı, işi olmayanlar da. Cemal eşeğini Şakir ustanın hanına çektikten sonra, hızlı adımlarla semt pazarına geldi. Her zaman olduğu gibi semt pazarı yine tıklım tıklımdı. Bu insanlar neden her hafta köylerinden geliyordu? Benim de işim yok ama geldim, dedi kendi kendine. Gözleri guduyu satan kızı aradı. Zeynep her zamanki yerindeydi. Yine guduları sandıkların içinde alıcı bekliyordu. Yavaşça yaklaştı, “merhaba” dedi. Selamı alan Zeynep, 

-Buyurun.

-Ben geçen hafta sizden bir güveç aldım. Sizler gudu diyorsunuz ama bizler güveç diyoruz. 

-Evet. 

-Sizden aldığım güveç ocakta durup dururken bazı yerlerinden çatladı, kullanılmaz hale geldi.

-Nasıl olur? Bizim yaptığımız güveçler çok sağlamdır. Çatlamasına imkan yok.

-Yalan mı söylüyorum.

-Yalan söylüyorsun demedim.

-Ne dedin peki?

-Bir yerde eksik bıraktınız ama ne? Ha, zilleme yaptınız mı?

-Anlamadım o da ne ki?

-Zilleme dedim.

-Güvece zil mi takacaktık?

Zeynep, Cemal’in sorusuna attığı kahkaha ile yanıt verdi. Gülmesi sağında solunda kendi ürünlerini satan kadın ve erkeklerin dikkatini çekmiş olacak ki, herkes onlara baktı. Zeynep’in yüzü kıpkırmızı oldu. Güldüğüne pişman oldu.

-Kahkahalarla gülecek bir şey mi söyledim? Ne var gülecek?

-Kusura bakma tutamadım kendimi. Guduya zil mi takmam gerekiyor deyince ona güldüm.

-Sen zilleme yaptınız mı deyince benim aklıma da hayvanların başına takılan zil geldi.

-Öyle değil, zilleme, şimdi benden guduyu aldın ya.

-Evet.

-Onu eve götürdüğünde süt ile pişireceksin. Süt ile pişirmesen kullanılmaz, yarılır, çatlar, kırılır.

-Öyle mi? Peki satmadan önce siz neden süt ile pişirmiyorsunuz? 

-Bu kadar guduyu pişirecek sütü nereden bulacağız?

-Peki alanlara neden süt ile pişirmeden kullanmayın demiyorsunuz?

-Onda haklısın.

-Şimdi yeniden bir tane daha alacağım.

-Al da zilleme yapmayı unutma.

-Tamam, sen zilleme de ben de sütle pişirme deyim.

-Olsun.

-Bir şey daha sorabilir miyim?

-Buyurun.

-Bu gudu mu her ne ise hangi köyde yapılıyor?

-Bilmiyor musun?

-Yok.

-Çamur köyünde.

-Çamur köyü mü? diye merakla sordu.

-Evet, niye heyecanlandın.

-Ben öğretmenim, tayinim de Çamur köyüne çıktı.

Meraklanma sırası Zeynep’teydi. Bu kez dikkatlice Cemal’e baktı. Genç ve yakışıklı. Kıvırcık saçları ayrı bir yakışıklılık veriyordu Cemal’e. Çok toy daha. Bu genç yaşta öğretmen. Demek ki, bizdeki öğretmen gitti.

-Bizim köyde öğretmen vardı. Hem de yaşlı başlı. Sen daha çok gençsin.

-Sizin köyün öğretmenini başka yere, beni de onun yerine verdiler.

“Desene çekeceğimiz var bu çocuktan” diye mırıldandı. Cemal, duyar gibi oldu ama Zeynep’in ne söylediğini tam olarak anlayamadı.

-Bir şey mi dedin?

-Yok. Hayırlı olsun.

-Sağol, dedi ve guduyu koltuğunun altına alarak uzaklaştı.

Köyümüzün öğretmeni… Daha çocuk… Bu mu öğretmen? Adını da sormadım… Bunu bizim köyün yaramaz çocukları dinlemez… Aman, senin neyine gerek. Ama yakışıklı oğlan. Hem öğretmen. Hem de bizim köyde. Kibar bir çocuk da. Allah sahibine bağışlasın.

Geçen haftaki gibi guduların hepsini sattı. Kendi kendine verdiği sözü tutmak için Şişman Mahmut’un dükkanına girdi. Anasına bir çift lastik aldı. Ne kadar mutlu olacaktı anası. Ayakları ıslanmayacak, rahat rahat yürüyecekti. Gazete kağıdına sarılmış lastikleri aldı, çarşı içeri yürüdü. Sümer mağazasının önünden geçerken camdan içeri baktı. Gördüğü entari çok hoşuna gitti. Alacak parası vardı ama anasından izinsiz para harcamak istemiyordu. Bu ay sonuna kadar gudu yapıp satacaklardı, belki anası gördüğü entariyi almasına izin verirdi. Fırıncı Yaşar’ın fırınına girdi. Bir tane çarşı ekmeği aldı. Anası da ağız tadıyla yiyordu çarşı ekmeğini. Köy ekmeğinin yanında çarşı ekmeği pasta gibi geliyordu onlara. Hemen bitmesin diye birer dilim yiyorlardı. O en çok guduk dedikleri ekmeğin uçlarını seviyordu. 

Pazar yerine geldiğinde öğleden önceki kalabalık azalmış, ürünlerini satanlar çoktan Pazar yerinden ayrılmışlardı. Kalanlar ise ellerindeki ürünleri satmak için bekliyorlardı. Köyü uzaktı. Birazdan muhtar İsmail gelirdi. İkindi ezanı çoktan okunmuştu. Lastik ve ekmeği gudu sandığına yerleştirdi. 

-Hazır mısın Zeynep?

-Hazırım muhtar emmi.

-Yükleyelim sandıkları da yola çıkalım.

-Olur emmi.

Muhtar İsmail’in yardımıyla sandıkları eşeğine yüklediler. Eşeğin başındaki torbayı alıp semerin kaşına astı. Yola çıkma zamanıydı. En çok da anasına aldığı lastiklerden dolayı çok mutluydu. Rahat etsin anacığımın ayakları. 

Çarşıyı birlikte çıktılar. Muhtar atına binerken:

-Hadi kızım sen de eşeğine bin.

-Yok emmi.

-Yok deme hadi bin. Ben yanındayım, hiç de ayıp olmaz.

-Gülerler beni emmi.

-Gülsünler. Akılsızlıklarından gülerler.

Muhtarın sözünü tuttu. Yol kenarındaki yüksek bir taşa eşeğini yaklaştırdı, ayakları sandıkların içine gelecek şekilde bindi. 

-Oldu bak, haydi biraz hızlı gidelim, yolumuz çok, karanlığa kalmayalım.

Biraz ilerledikten sonra:

-Muhtar emmi, ben bugün bizim köye verilen öğretmeni gördüm.

-Öyle mi?

-Evet, geçen hafta gudu almıştı, zilleme yapmadıkları için kırılmıştı, bu hafta yenisini almaya geldi.

-E?

-Bana, hangi köyden olduğumu sordu, ben de Çamur deyince, “sizin köye öğretmen olarak verildim” demesin mi?

-Bak sen. Nasıl biri peki?

-Genç bir çocuk emmi, onu bizim köyün çocukları dinlemez.

-Şu işe bak Zeynep, yaşlı başlı öğretmeni al köyden genç bir çocuğu ver köye. Ne yapacağız onunla bakalım.

-Akıllı çocuğa benziyordu emmi.

-Göreceğiz.

Akıllı, akıllı olduğu kadar da yakışıklı. Ben de okusaydım öğretmen olur muydum acaba. Nasıl okuyacaktım, ben doğduktan iki ay sonra babam öldü. Babasız büyüttü benim garip anam. Hem analık hem de babalık yaptı bana. Gudu yapalım diye beni köydeki okula bile vermedi. Kendimi bildim biledi Çamur dağının her iki yamacından toprak getirip gudu yapıyoruz. Olsun, benim gül gibi anam var. Onun yanında olmak bana hep mutluluk veriyor, ona sarılınca dünyalar benim oluyor. Genç yaşta dağdan toprak taşımaktan beli kamburlaştı zavallı anacığımın. Daha ona toprak taşıtmayacağım. Ben getireceğim dağdan toprakları. Benim de belim kamburlaşır mı acaba? 

-Kız Fadime gördün mü?

-Gördüm gördüm.

-Hiç kız kısmı eşeğe biner mi?

-Ne ayıp.

-Hem de babası yaşındaki adamın yanında.

-Utanmaz.

-Arlanmaz.

-Ayaklarını da sandığın içine koymuş.

-Yok bacım yok, dünyanın sonu geldi.

-Kıyametin kopması yakındır.

Pazar yerinden dönen köylü kadın ve kızlar, Zeynep’in eşeğe binmesini çekiştiriyorlardı. 

-Kız Fadime biz de binsek mi?

-Tövbe de Cemile.

-Ben anamın hayvana bindiğini hiç görmedim.

-Ben de.

-Yok bacım yok. Bakmayın baktıkça utanıyorum.

-Ben de kız.

Zeynep, duyduğu sözlere aldırış etmiyordu. Muhtar emmisi ısrar edince bindi, yoksa binmeyecekti. Köye girmeden eşeğini durdurup indi. Köydekilerin onu eşek binerken görmelerini istemiyordu. Akşam karanlığı basmadan köydeydiler. Muhtar İsmail atını evinin önüne çekerken Zeynep de anasını kapının önünde bekler halde buldu.

-Geldin mi kızım?

-Geldim ana.

Eşeği yıkmadan sandığın içinden bir çift lastiği alarak anasının yanına geldi.

-Giy şunları ana.

-Kızım sana lastik al diyen mi oldu?

-Lastiklerin hep yırtıldı ana, ayakların ıslanıyor. Giy de ayakların rahat etsin.

-Sağol güzel kızım.

(Devamı var)

YORUM EKLE