DEVLET GELENEĞİ NEYİ GEREKTİRİR?

Türkiye’deki mevcut idari yönetim sistemi, iki bin iki yüz yıllık Türk devlet geleneğinin ve bin dört yüz yıllık medeniyetin birikimidir.

Millet olarak bizim özelliğimiz, gittiğimiz coğrafyalarda karşımıza çıkan iyi, güzel, faydalı ne varsa onları kendi bünyemize katma konusundaki esnekliğimizdir. Bu bizim için, tarih ve kültür geçmişimizi gölgeleyen değil, tam tersine zenginleştiren bir vasıftır.

Bu gün devlet kuruluşlarının doksan altı yıllık Cumhuriyet geçmişine karşılık; iki yüz, üç yüz, beş yüz, bin ve iki bin yıllık geçmişleri vardır. Otuz üç vilayeti olan Osmanlı Devleti’nin toprakları üzerinde bugün altmış dört farklı devlet hüküm sürmektedir. Böyle büyük bir coğrafyayı bir devlet geleneği olmadan asla ve asla yönetemezsiniz.

Bu gün devlet geleneğimizin gereği olarak seksen bir şehrimizin en üst düzey temsilcileri valiler ve belediye başkanlarının çok büyük bir sorumluluğu bulunmaktadır.

Valiliklerimiz, belediyelerimiz ve bağlı birimleri, devletin, hükûmetin o şehirdeki tutan eli, yürüyen ayağı, gören gözü, duyan kulağı, hisseden kalbi konumundadır. 

Şayet valiliklerimiz ve belediyelerimiz bu görevlerini hakkıyla yerine getiremezlerse, tıpkı uzuvlarından birini kaybeden insanın engelli durumuna düşmesi gibi, devlet çarkı da teklemeye, aksamaya başlar.

Hayat, günün yirmi dört saati, haftanın yedi günü, yılın üç yüz altmış beş günü kesintisiz sürdüğüne göre, valiliklerimiz ve belediyelerimiz hizmetlerini bu esasa göre yürütülmesi gerekir. 

Şehirleri yönetenler sabah sekiz akşam beş mesaisi yapan o klasik devlet memuru anlayışıyla asla çalışmamalı. 

Millete hizmetin saati, mekânı, sınırı olmaz.

Türkiye olarak son iki yüz yıldır pek çok şeyi kaçıran, geriden takip eden, bu yüzden de büyük bedeller ödeyen bir ülke durumuna düştük. Amaç ülkemizi bu kısır döngüden çıkartmak. Ülkemizi takip eden değil, takip edilen bir ülke hâline getirmek için topyekûn bir mücadele  vermeliyiz. Bu mücadelede şehirleri yönetenlere büyük sorumluluklar düşmektedir. Mazeret üreterek hizmet edilemez. Hizmet etmemenin de mazereti olamaz. 

Valilerin, belediye başkanlarının  mesai saati sabah beş  ila akşam beş arasında olamaz, olmamalı. Mesai mefhumuna bağlı olmadan çalıştığımız zaman hizmet üretmeye halkın gönlüne girmeye başlarsınız.

Biz devlet doğduk, devlet olarak büyüdük ve bugünlere de öyle geldik şehirlerin üst yöneticileri devletin devlet gibi işlemesinden birinci derecede  sorumludur.

Birilerinin aklına devlet deyince hâlâ o eski alışkanlıklar, o eski görüntüler geliyor olabilir. Hâlbuki Türkiye, ‘ceberut devlet’ anlayışından ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ anlayışına geçeli çok oldu. En başta valilerimiz olmak üzere, devleti temsil eden tüm görevlilerin bu anlayışla çalışmalarına devam etmeleri gerekmektedir.

Yeni Türkiye’nin inşasına katkı sağlamak için illeri yönetenler,  vatandaşlarımıza daha çok hizmet ederek, daha çok yatırım yaparak, daha çok gönül kazanarak bu kutlu mücadelede yerlerini almaları gerekir. 

YORUM EKLE