DUT AĞACI DEĞİLEM

Dut ağacı Orta Asya’dan Anadolu’ya özellikle de ipek yoluyla gelen Türklere ait hem kültürel hem de ekonomik bir unsur olduğunu da düşünülür. Selçuklular döneminde yetiştirilen önemli ağaçlardan biri de dut ağacıdır. Tarihî kaynaklara göre Menbic şehrinin sokaklarına ipek böceği yetiştirmek için dut ağaçları dikilirmiş. Anadolu’daki adetler ne çok şey söyler. Kimi zaman nedensiz görünen uygulamalar, dikkatli yaklaştığımızda, gayet belirgin gerekçeleri ile bir çeşit kadim bilgi sunar, her birimize.

Çok güzel atasözlerimiz vardır, “Dut kurusu ile yâr sevilmez”, “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas.” Dut yaprağı bizim geleneklerimizde ‘sabrı’ temsil eder. "Dut yaprağı açtı soyun, döktü giyin" derler. Bahara düşen ilk nişan dut ağacınadır.

Sabır! İpek böceklerinin sabrını çatlatan ödül, geçmiş ve geleceğin ‘güzellikte kesiştiği kavşaktır; Kalan, rüzgâra serilecek tiril tiril ipliklerden bir düşken, uçup giden, kanatlarına güneşi örtünen zarif bir öyküdür.

Tarihimizde, ‘ipek yolu’ bir medeniyet yolu olarak sürekli anılır. O yola ismini elbette ki, ‘dut yaprağı’ ile beslenen, ondan ‘ipek salgılayan’ İpek Böceği vermiştir. Ta Çin’den Anadolu’ya uzanan bir yolculuk! O yolculuğu, o kültürü günümüzde ne kadar devam ettirdik veya ettirme çabasındayız? Yaklaşık ömrü iki ay olan bir İpek Böceği, Tek bir kozadan bin metre uzunluğunda ‘ipek teli’ üretilir. Dut, bizlere her haliyle ilham veren bir ağaç, bir böcek ve ders alacağımız gayet tabii bir laboratuvar gibidir.

Âşık Veysel’in sözleri bir pınar gibi çağlar; “Gizli dertlerimi sana anlattım /Çalıştım sesimi sesine kattım / Bebe gibi kollarımda yaylattım  / Hayali hatır et beni unutma / Bahçede dut iken bilmezdin sazı / Bülbül konar mıydı dalına bazı / Hangi kuştan aldın sen bu avazı / Söyle doğrusunu gel inkâr etme / (…) / Sen petek misali Veysel de arı / İnleşir beraber yapardık balı / Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı / Ben babamı sen ustanı unutma. ”  Anlaşılır ki büyük ustanın sazı da dut ağacındandır. Onla ağlar, onla güler. 

Sanatın pek çok alanında, kimi zaman etkileyici görüntüsü, kimi zaman lezzeti nedeniyle önemli bir rol yüklenen dutun bu yönünü gösteren Divriği Türküsünde şair sevdiğine seslenir: “Gel gülüm etme gülüm/ Mor menevşe sümbülüm/ Ben senden ayrı düştüm/Sensin benim sevgilim. Kara dut oyulur mu/ Güzele doyulur mu/ Güzel seven yiğidin kolları yorulur mu”  (…).

Bir diğerinde: “Salladım dut dallarını / Yıldızlar düştü / İpler yaptım yıldızlardan / Taktım Samanyoluna (…)  diyen dizelere rast gelinecektir.

Dut’un bilmecesi bile var; Dut yemiş bülbül, dut gibi olmak, … “Karşıdan baktım kare kare, yanına vardım pare pare, elime aldım kan gibi, ağzıma attım bal gibi”. “Kendi ara aradır, Teni pare paredir.” “Varma güzel yanına, iki elin bağ olur/ Tutar isen yavaş tut,iki elin kan olur.”  Evin ruhu olarak adlandırılan dut ağacı, evin huzurunun, istikbalinin ve bereketinin de sembolüdür

Dutun koyu renk gövdesini kaplayan çatlaklar ilginç şekiller oluşturur. Boyu on, yirmi metre arasında değişir, kış gelince yapraklarını döker, ilkbaharla birlikte çiçeklenir, ilk meyvelerini Mayıs gibi verir, Temmuz sonuna kadar toplanmaya elverişlidir.

Türkiye’de, orijini sırasıyla Çin, İran ve Kuzey Amerika’ya adreslenen; beyaz, kara, kırmızı-koyu mor (bazen pembe) renklerdeki dutlar yaygın olarak yetiştirilir. Çok az bakım gerektiren dut ağacı, bünyesinde zararlıları barındırmadığından zirai ilaç artıkları taşımayan yegâne ağaçtır. Üstelik az suyla yaşamını sürdürebilir. Hem beyaz, hem de karadutun kurusu sevilerek tüketilir. Karaduttan elde edilen meyve suyunun çok şifalı olduğu da bilinir. Kırmızı ya da mor dut, taze yenilir. Unu suyla pişirerek elde edilen bulamaca önce bal ve süt, sonra dut şırası eklenerek hazırlanan yiyecek herle adıyla bilinir.

Kimi bölgelerimizde giderek daha çok benimsenen, gayet güçlü bir enerji yiyeceğidir. Pekmez, pestil ve benzeri dut ürünleri çok sevilir. Genellikle beyaz duttan üretilirler. Pestil, köme, kar ballaması, pestil çullaması…İsmi anılabilecek duttan yapılan son ürünler çok ve çeşitlidir. Dutun yaprakları ipekböcekçiliğinde en önemli girdidir. Dut ağacı özellikle Türk Halk çalgılarının yapımında kullanılır, az sulanan dut ağacının odunundan yapılan bağlama tekneleri özellikle beğenilir.  

Unutmadan ekleyelim: dut lekesi problemlidir. Özellikle de Karadut’un lekesi kolay çıkmaz. Normal deterjanların yetersiz kaldığı Karadut’un leke çıkarıcı formülü kendi bünyesinde gizlidir: Yapraklarını ufalar, bunlarla ovarsanız lekenin solduğunu görürsünüz.

Bu konuyla ilgili mitolojik döneme ait bir efsane vardır: Yan yana evlerde oturan iki genç insan, Piremus ve Tispe birbirlerine aşıktır. Ne var ki bu aşk ailelerinin onayını alamaz. Gizlice buluşmak zorunda kalan gençler nihayet talihsiz bir sonla buluşurlar. Buluşma yerine gelen Piremus, Tispe’nin parçalanmış eşarbı ile oynayan aslanı görünce sevgilisinin öldüğünü sandığından aslana saldırır ve aslan tarafından parçalanır. Piremus’dan biraz daha erken gelmiş dolaşmakta olan Tispe buluşma yerinde ağzı kanlı aslanı ve sevgilisinden arta kalanlarla kendi eşarbını görünce durumu anlar ve ölmekte hiç tereddüt etmez. Ne de olsa Piremus’suz yaşamanın genç kadın için anlamı olmayacaktır. Derler ki bu büyük aşk Piremus’un kanını bir ağacın meyvelerine, Tispe’nin döktüğü gözyaşlarını ise aynı ağacın yapraklarına vererek sevgilerini kutsarlar. O gün bu gündür, karadutun lekesini çıkarmak isterseniz aynı ağacın yapraklarını kullanmanız gerekir.

Bu yazı dut ile ilişkili daha nice başlık ister. İyisi mi uzatmayalım…

YORUM EKLE