Gelincik Taşları Efsanesi (14)

Köyde, herkes, yediden yetmişe Çitikebir köyünden gelen dünürcüye ne cevap verildiğini merak ediyordu. Özellikle bekar erkekler ile kızlar Gülşah’ın ne söylediğini öğrenmek istiyordu. Ne Feride ananın ne de muhtar Çepni Osman’ın ağzını bıçak açmıyordu. Dünürcü köyden ayrılalı saatler olmuştu ama, köylüler bir türlü evin çevresinden ayrılmıyordu. Onların bu haline kızan muhtar Çepni Osman:

-Ne bekliyorsunuz? Sizin işiniz gücünüz yok mu? Haydi herkes dağılsın evine gitsin.

Köylüler bir şey öğrenememenin burukluğu ile istemeyerek de olsa evin çevresinden ayrılmak zorunda kaldılar. Neden sonra Gülşah, anası ve kız kardeşleri Elif ve Sümbül ile evden çıkıp çardağa geldiler. Çepni Mustafa’nın oğlu Fiskos Osman, bir fırsatını bulup çardaktan bakılınca görünmeyecek bahçedeki çalıların arasına girdi. Çardakta ana ve kızlarının ne konuştuklarını öğrenmek istiyordu. Biraz daha sokuldu, kulak kabarttı.

-Kızım sen bu Ali’yi sevmiyor musun?

-O nasıl söz ana sevmez olur muyum?

-Seviyorsun da öğlene kadar tuz yalatılan sürü dereden su içmeden karşıya geçer mi?

-Eğer Ali beni seviyorsa o sürüyü su içirmeden karşıya geçirir.

-Nasıl geçirecek kızım? 

-Onu Ali düşünsün ana. Ben, beni seven erkeğin her yönü ile güçlü olmasını istiyorum.

-Bunun güçle ne alakası var Gülşah? Sen şimdiden Ali’yi unut. Yazık, çok efendi ve de çok saygılı bir çocuğa benziyordu. Böyle birini sen bir daha zor bulursun.

-Öyle deme ana benim tanıdığım Ali, o sürüyü su içirmeden karşıya geçirecek.

-Yapma kızım, gel pişman olduğunu söyle, haber salalım, gelsinler yüzükleri taksınlar, kış gelmeden de düğününüzü yapalım.

-Olmaz ana, ben söyleyeceğimi söyledim.

-Yapma abla, yazık Ali abiye. Anamın dediği gibi vazgeç şartından.

-Sen karışma boyundan büyük işlere.

Çepni Mustafa’nın oğlu Fiskos Osman, duyduklarına inanamadı. 

-Vay anasını be… Sürüye tuz yalatacaklar ve elin yabanı sürüyü dereden su içirmeden karşıya geçirecek… Olmaz… Tuz yalayan, hem de sabahtan öğlene kadar tuz yalayan sürü su içmeden dereden karşıya geçemez. Desene Gülşah, güzeller güzeli gene bize kaldı.

Duyduklarından hem şaşırmış hem de memnun olmuş şekilde gizlendiği yerden yavaşça ayrıldı. Çopurların oğlu Cengiz, Ayı Kemalin oğlu Mustafa ile Garip Temelin oğlu Enver’e konuşulanları hemen iletmeliydi. Öyle de yaptı. Cengiz, Mustafa ve Enver, Tahtacı Kemal’in harmanında kol hızarı ile sobalık odun kesiyorlardı. 

-Uşaklar, hele bırakın da yanıma gelin. Size çok önemli bir şey anlatacağım. 

-Ne oldu Fiskos Osman.

-Gelin hele gelin.

-Anlatsana, meraktan çatlatma insanı.

Fiskos Osman, çardakta dinlediklerini bire beş katarak anlattı. Cengiz, Mustafa ve Enver’in ağzı açık kaldı.

-Vay anasını be. 

-Hiç tuz yalayan sürü su içmeden dereden geçer mi?

-Geçmez.

-Geçmez.

-Desene Gülşah yine bize kaldı.

-Her gün göreceğiz onu.

-Varsın içimizden biri ile evlenmesin ama başka biri ile de evlenmesin. Onun o güzelliğini görmek yetiyor arkadaş.

-Yetiyor.

Xxx

Topal Ömer, kapının önünde attan indi. Elini dizinin üstünde tuta tuta çardağa kadar güç bela yürüdü. Dizinin ağrısı yetmiyormuş gibi bir de Gülşah denilen o kızın şartı bir türlü aklından çıkmıyordu. Anasını attan indiren Ali,

-Baba, ben atları teslim edip geleyim.

-Tamam, selam söyle.

Karısı Kezban hatun da kocasının karşısına oturdu. O da at üzerindeki yorgunluktan çok, Gülşah’ın ileri sürdüğü şartı düşünüyordu.

-Vaz mı geçsek bey?

-Nasıl vazgeçeriz hatun, Ali bize bir şey sormadan şartı kabul etti.

-O kadar tuzu yalamış sürü su içmeden dereden karşıya geçer mi, nerede görülmüş? Neyine güveniyor bu oğlan.

-Bilmem hatun, geldiği zaman ona sor.

-Soracağım tabi.

Çitikebir köyü de çalkalanıyordu. Yaşlısı, genci, kadını erkeği Gülşah’ın ileri sürdüğü şartı konuşuyordu. Bekar kızlar sevinirken, köyün bekar gençlerinden Kamil, Celal, Hüsnü ve Hilmi ileri sürülen şarttan hiç de memnun değildiler.

-Kurtulacağız dedik, yine Çoban Ali bekar kalacak.

-Kalacak.

-O sürüyü dereden geçiremez.

-Geçiremez.

-Kızlar gene Ali’nin peşine düşecek.

-Bizler yine avucumuzu yalayacağız.

Bekar kızlar da çeşme başında kendi aralarında konuşuyorlardı. Onlar ise Gülşah’ın ileri sürdüğü şarttan çok memnundular. Memnundular çünkü, sabahtan öğlene kadar tuz yalayan sürünün imkanı yok su içmeden dereden geçmeyeceklerine inanıyordu. 

-Neyine güvendi de şartı kabul etti?

-Bilmem ki.

-Bir bildiği olsa gerek.

-Ne bildiği olacak aptallığından şartı kabul etti.

-Sizce geçirir mi kızlar?

-Geçiremez.

-Geçiremez.

-Benim tanıdığım Ali, o sürüyü su içirmeden dereden geçirecek.

-Nasıl yani? Teker teker sırtında taşıyarak mı?

-Yok, o sürü su içmeden geçecek, görür de bakarsınız. Biz Ali’yi unutalım da kısmetimizi başka yerde arayalım.

-Bizim Cevriye söylüyorsa doğru söylüyor.

-Benden çok içinizde Ali’yi seven olmasın. Ali’nin yüzünden Celal’e hayır dedim. 

-Sürüyü geçirirse evet dersin artık.

-Ne derseniz deyin sürüyü karşıya geçiremeyecek, dedi Kofos Halil’in kızı Kerime.

-Hani senin dediğin olsun ama Çoban Ali’nin, bir bildiği var ki şartı kabul etti.

Topal Ömer ise karısı Kezban hatun ile evin önündeki çardakta oturuyordu. Ağzını bıçak açmıyordu. Atları sahiplerine teslim eden Ali, Kel Celal’in kahvehanesine uğradı. Kel Celal, Ali’yi görünce iki bardak çay ile geldi. Birini Ali’ye verdi, diğerini de kendisinin önüne koydu. Meraklı gözlerle Ali’ye bakıyordu. Ali ise çayını karıştırmakla meşguldü. 

-Başarabilecek misin? diye sordu Kel Celal.

-Neyi?

-Sürüyü su içirmeden geçirebilecek misin?

-Geçireceğim.

-Yapma Ali. Sen iyi bir delikanlısın. Mahcup duruma düşmeni istemiyorum. Gel vazgeç.

-Olmaz Celal abi. Ben başaramayacağım bir şeyin sözünü vermem.

-Baksana bizim köyde o kadar bekar kız var. Hepsini de tanıyorsun. Birisiyle evleniver, bırak yabanın kızını.

-Ben, onun şartını yerine getireceğim, merak etme Celal abi.

Kalktı, çayın parasını vermek istedi. Kel Celal almadı. 

-Babana selam söyle, çoktandır uğramıyor.

-Söylerim.

Topal bacağını ovalayan Topal Ömer:

-Nerede kaldı bu oğlan hanım?

-Ben de seninleyim, ne bileyim.

-Eskiden çocuklar babalarının yanında konuşmazlardı. Şimdiki gençler değişti hanım. Onu da götürmekle hata mı yaptık?

-Kimi?

-Ali’yi. Kız istemeye onu da götürmekle bence hata yaptık. Bize laf bırakmadan, kızın ileri sürdüğü şartı kabul etti, olacak iş mi?

-Kabul ettiğine göre demek ki başaracak.

-Ya başaramazsa bu milletin yüzüne nasıl bakacak.

Ali, çevirmenin kapısından içeri girdi. Eve doğru yönelirken:

-Baba, Celal abinin selamı var, uzun zamandır kahvehaneye uğramıyor dedi.

-Gel hele karşıma geç.

Ali, babasının dediğini yaptı. Geçti karşısına oturdu. Kezban hatun merakla kocasına bakıyordu. Onun söyleyeceği sözler, Ali’nin kalbini kırabilirdi.

-Ben vazgeçtim oğul.

-Neden vazgeçtin baba?

-Gülşah denilen o kızdan vazgeçtim. Bir daha onun kapısına gitmem.

-Yapma baba. O sözünü söyledi, ben de sözümü söyledim. 

-Bana söz bırakmadan hemen söze girdin ve kabul ettin.

-Kabul ettim çünkü ben o sürüyü su içirmeden herkesin gözleri önünde karşıdan karşıya geçireceğim.

-Oğlum, o kadar tuzu yalamış sürü su içmeden karşı tarafa geçer mi?

-Geçecek baba, sen gönlünü ferah tut.

Kezban hatun, oğlunun kendinden emin konuşması hoşuna gitti. Yüzünü tebessüm kapladı. Topal Ömer karısının halini görünce:

-Ne o sen de mi sürüyü karşıya geçireceğinden emin misin?

-Ben Ali’me güveniyorum.

-Sen de güven baba. 

Kamil, Celal, Hüsnü ve Hilmi, çevirmenin kapısından içeri girmeleri, Ali’nin kaşlarının çatılmasına neden oldu. Kamil, selam verdikten sonra Topal Ömer ve Kezban hatunun ellerini öptü. Diğerleri de Kamil’i takip etti. 

-Hoş geldiniz çocuklar. Hele oturun bakayım, hayırdır akşam akşam.

-Ömer emmi, Ali kardeşimizi yalnız bırakmak istemedik. Meryemana köprüsünün yanına yapılacak çevirmenin yapılmasında yardımcı olmak için geldik. Ali, bize yerini göstersin, o elini sürmesin. Biz ormandan sırık getirerek çevirmeyi yaparız. Aramızda yaşadıklarımızı biz unuttuk. Eskiden olduğu gibi Ali ile kardeş gibi geçinmek istiyoruz. Bir başlangıç yapalım dedik ve çevirmenin yapılmasını biz üstlenmek istiyoruz.

-Ne dersin Ali?

-Bilmem ki baba, aslında iyi olur.

Kamil, sevinçle:

-Tamam o zaman, yarın başlıyoruz. Sen hiç karışma Ali, bize yerini ve büyüklüğünü göster biz dördümüz bir iki günde yaparız.

-Olsun Kamil, maden isteklisiniz. Yarın sabah sürüyü otlatmaya giderken benimle gelin, size yerini göstereyim.

-Tamam, iyi akşamlar.

Topal Ömer, Kezban hatun şaşırdılar. En çok da şaşıran Ali Oldu. Bir süre arkalarından baktı. Hangi dağda kurt öldü? Ne oldu bunlara? Yoksa bunlarda mı sürüyü su içirmeden karşıya geçiremeyeceğimi mi düşündüler? Ne düşünürse düşünsünler, ben o sürüyü su içirmeden karşıya geçireceğim.

(Devamı var)

YORUM EKLE