Gelincik Taşları Efsanesi (26)

Köyün meydanı gittikçe kadın erkekle kalabalıklaşıyordu. Zurnacı Feramuz ile davulcu Sabri, öyle çalıyorlardı ki zurnanın sesi Esirahdos’tan, davulun sesi ise adeta Çit Düzünden işitiliyordu. Köylüler, akşama yakın evlerinin işini tamamlayıp Ali ile Gülşah’ın düğünü için toplanıyordu. Kofosun Yılmaz, Kuduşun Cemil, muhtar İhsan, Akort Mevlit, Kel Celal, Sağır Celal çoktan Korzobonu oynamaya başlamışlardı bile. Davulcu Sabri meydanda adeta ayak basmadık yer bırakmıyordu. Topal Ömer, elinde bastonu ile meydana kadar çıktı. 

Çitikebir köyünde kadın erkek ayrımı olmadan herkes kol kola horon oynuyorlardı. Genç kızlar muhtarın bahçesinin duvarına yaslanmış oynayanları seyrediyorlardı. Ali, Gülşah ile evleneceği için içleri yanıyor, Ali’ye sevdalı olanların sevdası davulcu her davula vurdukça bitiyordu. Kamil, Celal, Hilmi ve Fikret kendilerini kızlara göstermek için horona girdiler. Hem oynuyor hem de kızlara bakıyorlardı. Horon oynayanlar öyle kalabalıklaşmıştı ki, meydanda tam bir halka oluşturmuşlardı. Horon gittikçe hızlanıyor, yaşlılar yavaş yavaş horondan çıkarken gençlerin sayısı artıyordu. Orta Mahalle ile Halilli Mahallesindeki komşular ise daha gelmemişti. 

Halilliler, Orta Mahalle’ye çıkarak birlikte düğün yerine gelmek için hareket ettiler. Kilise burnuna gelince Mehmetalilerin Yılmaz, Kaderahtı Deresine dinamit lokumunu yakarak attı. Büyük bir gürültü ile patlayan dinamit köyün karşısındaki kayalıklarda yankılanarak geri döndü. Tüfeği olanlar tüfekle, tabancası olanlar da tabancalarla havaya ateş ettiler. Bu “geliyoruz” işaretiydi. Onlar ateş eder de Cami Mahallesi’ndekiler durur muydu? Bir misli karşılık verdiler. Öyle anlaşılıyordu ki, karşılaşmada çok mermi yakılacaktı. 

Kaderahtı Deresini geçen Halilliler ve Orta Mahalleliler, köyün harmanlarını da geçerek, köyün meydanına açılan yoldan silahlarıyla ateş ederek iyice yaklaştılar. Horon durdu. Davul-zurna önde gelenleri karşılamak gerekiyordu. Düğünün babalığı Kel Celal:

-Arkadaşlar herkes havaya ateş edecek.

Karşılaşma öyle ateşli oluyordu ki, silah sesleri bir türlü susmuyordu. Yer tabanca ve tüfek mermilerinden görünmez oldu. Sonunda silahlar sustu. Orta Mahalle ve Halilli’den gelenler, Mehmetalilerin Yılmaz’ın eşliğinde horon tuttular. 

Akşam karanlığına doğru, lüks lambalar yakıldı, meydan gün gibi aydınlandı. Geleneksel düğün yemekleri biraz sonra verilmek üzere Hocalların toprak damlı fırın evinin üzerine sofralar kuruldu. Çorbadan başlamak üzere on çeşit yemek birer tabak halinde sofralara konuldu. Yemeğini yiyen bu sefer kemençeci Hasan’ın kemençesi eşliğinde horon oynuyorlardı. Gece yarısına kadar süren düğün eğlencesi, sabah Haviyana’ya gelini almak için toplanmak üzere dağıldı. Herkes, evine gitti.

Haviyana’da da aynı şekilde düğün eğlencesi yapıldı. Burada erkeklerden çok kadınlar bir araya gelip eğlendiler. Onlar da sabah toplanmak üzere gece yarısı dağılarak evlerine gittiler.

Xxx

Davul-zurna susmuş her iki köy de sessizliğe bürünmüştü. Zaman zaman havlayan köpek seslerinden başka bir ses duyulmuyordu. Ali ile Gülşah, birbirlerine kavuşmanın sevinciyle gözlerine uyku girmiyordu. Uyumadan sabahı ettiler. Evlerinde sabah işini bitiren kadın ve erkekler yeniden köyün meydanında toplanmaya başladılar. Artık yol hazırlığı yapılıyordu. Gelinin bineceği at muhtar İhsan’ın atı bir güzelce tımar edildi. Her iki kulağına da renkli mendiller bağlandı. 

-Ömer emmi, ben derim ki, giderken orman yolundan gidelim Çit Düzünden inelim Haviyana’ya. Gelirken de Haviyana’dan ana yola iner rahat rahat geliriz, ne dersin?

-Sen bilirsin Celal, düğünün idaresi sende.

-Giderken hem yolu kısaltmış da oluruz. Gelirken, yol çok rampa, at gelmez. Gelini yürütmek istemiyorum.

-Olur Celal.

Kel Celal, düğün alayını topladı. Davul ve zurnacıyı öne geçirdi, kendisi de arkada yola çıktılar. Çit Deresi üzerindeki kemer köprüyü geçerek Çit Düzüne çıkan rampa yola vurdular. Ancak tek sıra halinde gidebiliyorlardı. Yarım saat süren rampa yolu bitirince Çit Düzüne çıktılar. Çeşmeden el ve yüzlerini yıkadılar. Soluklandılar.

-Kalkın bakalım komşular, bir horon tutalım burada. Vur davulcu davula.

Kel Celal’in sözünü dinleyen köylüler düzlükte kısa bir sürede horon halkası kurdular. Mehmetalilerin Yılmaz, çantasından çıkardığı dinamit lokumlarını peş peşe ateşleyip, yamaç aşağı savuruyordu. Artarda patlayan dinamit lokumları Zirida ve Filerin derelerinde yankılanıyordu. Çitikebir ile Haviyana köyünden patlamalara karşılık veriliyordu. Yarım saat süren horonun ardından, köye inen iki yoldan kısa olanı seçen Kel Celal:

-Arkadaşlar, Tavuğun Taşından aşağı Haviyana köyüne inelim, dönüşte alttaki yoldan geliriz. Aramızda gelin olacağından o yol daha rahat. Şimdilik tam köyün karşısındaki yoldan köye inelim. Davul-zurna önde Çit Düzünden, Boziya Kıranında tek sıra halinde dizilerek yola koyuldular. Haviyana köyünden tek tük silah sesleri geliyordu. Düğün alayı Boziya Kıranındaki Tavuğun Taşından köye inen cılga yola girdi. Gittikçe köye yaklaşıyor, silah atanların sayısı hem düğün alayında hem de Haviyana köyünde gittikçe artıyordu. 

Yamaç aşağı cılga yoldan köyün içine indiler. Davulcu Sabri davuluna öyle vuruyordu ki, yer yerinden oynuyordu. Haviyanalılar, gelenleri karşılamak üzere toplandılar. Tüfekler ve tabancalar havaya çevrildi. Sayıları sayılamayacak kadar çoktu ki, karşılamada yakılan merminin haddi hesabı yoktu. Yerde çocuklar boş kovanları toplamaktan yorulmuşlardı. Yavaş yavaş silah sesleri sustu “Hoş geldiniz” ve “hoş buldular” başladı. Davul-zurna susmuyor, durmadan çalıyordu. Horon yeri olarak ayarlanan Çepni Mustafa’nın harmanında her iki köyün erkekleri horon halkası oluşturdular. 

Muhtar İsmail’in evinin önünde gelen misafirlere yemek yedirmek için de sofralar kuruluyordu. Horon oynayanların dışında herkes yemeğe davet ediliyordu. Sıra horon oynayanların yemeğine gelmişti. Kel Celal, davul-zurnayı susturdu. Horon oynayanlar da yemeğe davet edildi.  Bir saat süren yemek faslı bitmiş, sıra yavaş yavaş gelinin evden çıkarılmasına gelmişti. Zurnacı Feramuz ile davulcu Sabri gelin evinin önünde yanık havalar çalarken, Çepni Mustafa’nın harmanında da kemençeci Hasan’ın kemençesi eşliğinde horon halkası yeniden kurulmuştu. 

Ne var ki gelin Gülşah bir türlü evden çıkmıyordu. Düğün alayı sabırsızlanmaya çoktan başlamıştı. Kapıya kadar zorla getirilen muhtar İhsan’ın atı da gittikçe huysuzlanıyor, kişneyerek şaha kalkıyor. Sağa sola çifteler savuruyordu. Üç kişi o uysal atı zorla eğliyordu. Atı bir türlü zapt edemiyorlardı. En sonunda dizginleri koparan at, köyden aşağıya hızla koşmaya başladı. Babalık Celal ne yapacağını şaşırdı. Çepni Mustafa’nın yanına gelerek ondan atını istedi. Çepni Mustafa olumlu yanıt verince, iki genç atı alıp düğün evinin önüne geldi. O at da huysuzlanmaya başladı. Kimse atların yaptığına bir anlam veremiyordu. O da dizginleri koparıp köy yukarı hızla koşmaya başladı. Orman içine girince gözden kayboldu.

Tüm bunlar yaşanırken Gülşah, bir türlü evden çıkmıyordu. İçeride bir şeyler oluyordu ama kimin ne yaptığından dışarıdakilerin haberi yoktu. Kel Celal’i gittikçe karamsarlık sarmaya başladı. Gelini bindirecek at yoktu. Zorun lu olarak yürüyecekti. Topal Ömer, gelini Gülşah’ın yürütüldüğünü duyarsa herkesin ondan çekeceği vardı. 

-Hadi kızım düğün alayı kapıda bekliyor. Akşam olmadan köye varmanız gerekiyor. 

-Varırız ana varırız.

-Tamam da kızım hiçbir at ne gölde yıkanmaya ne de senin binmene rıza göstermeyip kaçtılar.

-Kaçsınlar ana ben de yürüme giderim. 

-Olmaz kızım buradan Çit’e çok yol var, yürüyemezsin o kadar yolu.

-Yürürüm ana yürürüm.

-Dağdan değil de ana yoldan gitseniz.

-O zaman yol uzatacak. Gerek yok ana, yürümek gerekiyorsa ben de yürürüm.

-Olmaz kızın gelin koca evine gelinliği ile gider.

-Mecbur kalınca eşek sırtında da gider, yürüme de.

-Sen bilirsin. Düğün alayı çıkmanı bekliyor.

(Devamı var)

YORUM EKLE