Gelincik Taşları Efsanesi (4)

Gülşah, akşama yakın koyunlarını getirdiğinde anası Kezban, ağaç yayıkla çalkalıyordu. Ağaç yayığın içine bir külekte topladığı yoğurt kaymağını dökmüştü. Mabeyninin tavanına astığı iple yayığın her iki başını bağlamış, orta kısmındaki deliği ise çalkaladıkça dışarıya sıçramasın diye kalınca temiz bez parçası ile kapatmıştı. Bir süre çalkaladıktan sonra, yayığın içindeki yoğurt kaymağının tereyağı olup olmadığına bakıyordu.

Zorlu ve meşakkatli işi tek başına yapmak insanı daha fazla yoruyordu. Yayığı çalkalamaktan kolları ağrımaya başlamıştı. Gülşah, Hızır gibi yetişmişti. 

-Ana, kalk ben çalkalarım.

-Gel kızım kollarım çok ağrıdı. Ben azıcık dinleneyim. Taze yağ alan çok oluyor. Yarın Ardasa’nın pazarı. Çok yağ isteyen oluyor. Yarın götürür satarım da evin eksiklerini alırım. Sen kardeşlerine sahip olursun.

-Olur ana. Olmazsa benimle götürürüm. Zaten üç tane inek, birlikte otlatırız.

-İyi olur kızım. Kapıyı, bacayı iyice kilitlersiniz. 

-Merak etme sen ana.

-Şekerimiz de az kaldı ama, öyle çay içesim var ki. 

-Yayık biraz beklesin ben demlerim ana.

-İyi edersin.

Kezban ananın Elif ve Sümbül adında iki kızı daha vardı. Sümbül ilkokulu bitirmiş, Elif ise henüz daha dördüncü sınıftaydı. Kocasının üzerine ağaç düşerek ölmesinin ardından üç kızı ile kalmıştı. Kocası sağ iken iyi olan geçimleri, onun ölümü ile sarsılmıştı. Artık eve para getiren yoktu. Bütün yük onun omuzlarındaydı.

-Gülşah.

-Buyur ana?

-Hayriye kadın yine geldi kızım.

-Niye gelmiş ki?

-Biliyorsun, oğlu illa da Gülşah diyormuş başka bir şey demiyormuş.

-Ana, ben sana en son cevabımı verdim. Benim evlenme diye bir düşüncem yok. Hayriye kadına söyle kapımıza bir daha bu iş için gelmesin.

-Yapma kızım, varlıklı insanlar. Rahat edersin.

-Ben çok rahatım ana. Babam öleli daha bir yıl olmadı. Ben sizleri bırakıp da bir yere gitmem. Hayriye’nin oğlunu isteyen çok kız var köyde, bula bula beni mi bulmuşlar. Oğlunu isteyen bir kızla evlendirsinler. Dedim ya, bir daha bu iş için kapımıza gelmesinler.

-Peki kızım. Ben, senin için söyledim. Durumları iyi, rahat edersin diye düşündüm.

-Varlıklı olmak her şey değildir ana.

-Orası da öyle kızım.

Gülşah, güzelliği ile köyün tüm gençlerinin hayalini süslüyordu. Sarı saçları beline kadar iniyordu. Mavi gözleri, yanaklarındaki gamzeleri ile hani derler ya “Allah övdü de yaratmış.” Gülşah da öyle güzel bir kızdı. Boyu, gören gençleri büyülüyordu. Gülüşü gençlerin içini kıpır kıpır yapıyordu ama o hiçbirine aldırış etmiyordu.

-Pazardan bir şey istiyor musun kızım?

-Yok ana, ne isteyeyim?

-Aklımda sana güzel bir entari almak var da onun için sordum. Geçen hafta gördüm, çok hoşuma gitmişti. Tam Gülşah’ıma göre demiştim kendi kendime. Bu hafta bakacağım, satılmamışsa alacağım onu sana, bayramlarda giyersin benim dünya güzeli kızım.

-Ben istemiyorum ama yine de sen bilirsin ana.

Xxx

-Ali, bu kağıtta sürüyü nerede otlatacağın yazılı. Yarın sabah Halilli Mahallesine iniyorsun. Oradan başlayarak sürüyü toplayıp ilk beş gün Düz Tarlalar, Paşanın Petekliği ve Esirahdos arasında otlatacaksın. Yalnız dikkatli ol, Paşanın Petekliğinde zaman zaman kurtta rastlanıyor.

-Merak erme muhtar emmi, dikkat ederim. 

-Tamam, hayırlı olsun.

Muhtar İhsan, baba yadigarı Alaman beşlisini bir arma mermi ile Ali’ye teslim etti. 

-Silahında daima mermi bulunsun. Hazneye mermiyi sürersin köy çıkışında. Seni göreyim beni utandırma.

-Utandırmam muhtar emmi. 

Köyün tüm meralarını, otlaklarını biliyordu. Muhtar İhsan’ın kendisine verilen listeyi sonuna kadar okudu. En son, ormanlık alan vardı. Çit Düzüne kadar gidecekti. Çit Düzünde dağın öte yüzünde ne olduğunu öğrenecekti. Köy mü yayla mı vardı görecekti. Hep merak etmişti dağın öte yüzünü. Bir türlü Çit Düzüne gitme durumu olmamıştı. 

Bir türlü uykusu gelmiyordu. Muhtarın verdiği silah ile armayı başının yanına koymuştu. Köyün sürüsünün kendisine verilmesi ona bir iş imkanı sağlamıştı. Para kazanacak, kazandığı parasını babası Topal Ömer’e verecekti. Askerliğini yaparken parasız bırakmamıştı onu. Öz evladı gibi bakıp büyütmüşlerdi onu. 

Yavaş yavaş gözleri kapandı. Derin bir uykuya daldı. Sabah, anası Perihan’ın dürtmesi ile uyandı. 

-Kalk oğul, ilk günden geç kalma. Kofosun Ayşe, şimdi yumar gözünü açar ağzını. 

Acele ile üstünü giydi. Anasının hazırladığı kahvaltısını yaptı. Alaman beşlisini omuzuna asarken, armayı da beline doladı. Halilli Mahallesine hızlı adımlarla indi. Köyün en dibinde Mevlide kadının evi vardı. O da kızı Cevriye ile yalnız yaşıyordu. 

-Geldim Mevlide ana, çıkarın koyunları da ilk gün “bismillah” diyelim.

-Tamam uşağım, kızı Cevriye’ye seslendi, Cevriye koyunları çıkar, hazırladığın çıkın çantasını da ver Çoban Ali’ye.

-Tamam ana.

Cevriye, koyunları ahırdan çıkardı. Kuzular yan tarafta acı acı meliyor, koyunlar da onlara cevap veriyordu. Meleşmeler arasında çıkın çantasını Ali’ye verdi. 

-İlk gün olduğu için sana güzel yiyecek hazırladım Ali.

-Sağol bacı, çantayı akşama koyunları teslim ederken veririm.

-Yok kalsın, bizde başka var. 

-Olsun bacı yine de lazım olur. Bir dahaki seferde yine lazım olacak.

Ali, mahalledeki diğer koyunları da alarak orta mahalleye çıkan rampaya doğru sürdü.

-Bana bacı diyor. Ben senin nereden bacın oluyorum kalın kafalı. Kendi elimle hazırladım azığını. O da kalkmış bana bacı diyor. Ne olacak adı sanı çoban değil mi? Çoban Ali. Kız sana göre koca mı yok, elini sallasan ellisi, kolunu sallasan tellisi gelir. Her neyse bakalım akşama geldiğinde yine bacı mı diyecek?

Orta Mahalle’den koyunları aldıktan sonra Cami Mahallesi’ne geldi. Köyü koyunların başlarındaki zil sesleri ile koyun kuzu melemeleri kaplamıştı. Köylüler çoban Ali’ye hayırlı olsun deyip koyunlarını katıyordu. Tüm köyün koyunlarını aldıktan sonra muhtar İhsan’ın kendisine verdiği ilk otlak yeri olan Aras yolundan Düz Tarlalara doğru sürdü sürüyü. En önde Karaca gidiyor, koyunlar da onu takip ediyordu. 

Düz Tarlalara gelince durdu. Koyunları kendi halinde yaylıma bıraktı. Gözleri ile Paşanın Petekliğini taradı. Muhtar ona bu bölgede kurt bulunabileceğini söylemişti. Kankana’dan doğup Çökek Şelalesinden akan su, Paşanın Petekliği ile Düz Tarlalar arasında küçük bir dereden akıyordu. O, koyunların Paşanın Petekliğine geçmemesi için özen gösteriyordu. Alaman beşlisini omuzundan indirdi. Çökek Şelalesine doğrultu. Bir el ateş etti. Silahın sesi kayadan kayalara yankıladı. Paşanın Petekliğinden üç tane kurttun bulundukları yerden kalkarak hızla uzaklaştıklarını gördü. Arkalarından bir el daha ateş etti. Korkuya kapılan kurtlar hızla gözden kayboldu. 

Rahatlamıştı. Kurtlar uzaklaşmış, sürü rahat otlayabilirdi. Birbirlerini takip ederek otlayan sürü Esirahdos’a doğru çıkmaya başladı. Ot, diz boyu idi. Mart ve Nisan aylarında yağan yağmur, ardından gelen güneşle birlikte otlar boy atmıştı. Öğlene doğru Esirahdos’a sürü varmıştı. Su içirme zamanıydı. Ziridanın Deresine doğru sürüyü yönlendirdi. Kankana Yaylası’na çıkan yoldan sürüyü dereye kadar getirdi. Sürünün dereden doya doya su içtikten sonra dinlendirilmesi gerekiyordu. Dereye vardığı yoldan sürüyü geri çevirdi. Esirahdos düzüne gelince durdu. Düzlükte tek tük çam ağaçları vardı. Sürü bölünerek ağaçların altındaki gölgeliğe dağıldılar. Kendisi de sürüye hakim yerde oturdu. 

Halilli Mahallesindeki ilk evin kızı olan Cevriye’nin verdiği çıkın çantasını açtı. Çantanın içerisinde tereyağı, deleme peyniri, kete vardı. Temiz bir taş buldu onun üzerine koydu. Anasının Alaca ve Karaca için verdiği yemleri de çıkararak onların önüne koydu. Alaca ve Karaca iştahla yemeye başladılar. Bir süre onları seyretti. Onların iştahla yemesi kendisinin de iştahını kabartmıştı. Ketenin üzerine tereyağını sürdü. Dürüm haline getirdi. Yemeğe başladı. Onlar karınlarını doyururken çam ağaçlarının gölgesinde kümelenen koyunlar ise geviş getiriyorlardı. 

Yemeğini yedikten sonra, kalanları yeniden çantasına yerleştirdi. Boynundaki kavalı çıkarcı. Kılıfını yana bıraktı. Kavalın ağzını ıslattı, birkaç kez ağzına sokup çıkardı. Yanık yanık çalmaya başladı. Kendilerine ait ve Akkoç adını verdikleri beş yaşındaki koçu yanına geldi. Önce bir süre Ali’nin çaldığı kavalı dinledikten sonra dizlerini kırarak oturdu. Geviş getirmeye başladı, kavalın sesini dinlerken.

(Devamı var)

YORUM EKLE