Ara
Gümüşhane
Kapalı
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,8117 %0.19
50,2081 %0.02
5.960,87 % 0,09

HÂLİMİZ BİLGİSİ

YAYINLAMA:
İlmihal, temelde iki kelimeden oluşan bir isimdir: İlim ve hal= ilm-i hal. Bu da “halin, durumun ilmi” demek olup akıllı ve ergen olan her müslümanın bilmesi gereken bilgileri ifade etmek üzere kullanılır. Yani bir müslüman Allah'a kulluk için yaratıldığını bilir. Bu kulluğu nasıl yapacağını “ilmihal” vasıtasıyla öğrenir.

İslam'da hükümler temel olarak beş kısma ayrılır: Farz, sünnet, mübah, mekruh ve haram. Farz, dinin kesin olarak yapılmasını emrettiği, insanlar için birinci derecede faydalı ve lüzumlu işlerdir. Bunların yapılmaması, dünyada ilahi lütuftan mahrumiyeti ve ahirette azabı gerektirir.    

Sünnet, yapılması tavsiye ve teşvik edilen, yapılınca ilahi mükâfata erilen, terkedilmesi uygun görülmeyen fiillerdir. Mübah, yapılıp yapılmaması mükellefin tercihine bırakılmış fiillerdir. Bunlar, kişinin niyetine veya kullanıldığı amaca göre hüküm alabilen davranışlardır. Mekruh, sünnetin karşısında yer alır. Yapılması hoş görülmeyen fiillerdir. Haram ise farzın karşısında olup yapılması kişiye ve topluma büyük zararlar verdiğinden yasak edilen, yapılması azabı gerektiren fiillerdir. Bu beş sınıfın yanında, farzdan biraz aşağıda bulunan vacib yer aldığı gibi, mekruh da helale ve harama yakın kısımlarına ayrılmaktadır ki bunlar fıkıh ve ilmihal kitaplarında ayrıntılarıyla işlenmektedir.

Ancak burada dikkate alınması gereken önemli bir husus var. O da insanların bütün fiillerinin bu sınıflardan birine girdiği, yani mutlaka dinin her davranış hakkında bir hükmünün, değerlendirmesinin bulunduğudur. Din bütün hayatı kuşatma ve ilahi rahmete göre yönlendirme misyonuna sahip olduğundan hayatta hiçbir alanı boş bırakmamıştır. Kullar yöneldikleri her fiilin dindeki yerini bilmekle mükelleftirler. Bu onları kendi düşük arzu ve isteklerinden çekip yüce olana yönlendirecek, en üstün makam olan kulluğa ulaştıracaktır. Allah Teâlâ'nın rızasını kazanmanın yolu, O'nun istediğini (kulluk/ibadet), nefsimiz ve başkalarının değil O'nun istediği şekilde yerine getirme kararlılığından geçer. İşte bu da, ilmihal bilgisine bağlıdır.

Peki, ilmihalin genel muhtevasına gelirsek; İslam'ı inanç (itikat), amel ve duygu/ahlak olarak üç alanda incelemek mümkündür. Yani İslam'ın gösterdiği yüce hedeflerin gerçekleşme alanları bunlardır. İnsan hayatı bir bütündür. Din de bu hayatı bir bütün olarak ele alır. Dolayısıyla dini, “inanç”, “ibadet” ve “ahlak” gibi kısımlara ayırmak, konuların daha kolay anlaşılıp işlenmesi gereğinden doğmuştur. Yoksa bu sınıflandırmalar mutlak ve kesin değildir. Çünkü doğru inanç olmadan yapılan ibadetin Allah (cc) katında hiçbir değeri olmadığı gibi, iç derinliğinden mahrum, huşûdan uzak ve “kalpsiz” yapılan ibadet de sıradan bir beden hareketinden öteye geçemez. Aynı şekilde, kişiyi kötülüklerden, ahlaksızlıktan alıkoymayan, ona böyle bir ruhi olgunluk kazandırmayan ibadet de yorgunluktan başka bir sonuç vermeyecektir. Yine, ibadetin istikamet üzere olması, kişiyi istikamete yöneltmesi de, ancak Allah (cc) hakkında doğru bir inanç ve şuura sahip olmaya, O'nun mutlak kudretini gönülden kabule, kulluk yoluna severek koşması gerektiği bilincine bağlıdır.

İşte, insanın her gün içinde bulunduğu, karşılaştığı durumlarla ilgili hükmü, yani Allah'ın o konudaki yargısını bilmesi gerekir ki bu ilmihal olmaktadır. Önce doğru inanca (sahih itikat) sahip olmak her müslüman için farzdır. Bu, akaid ve ilmihal eserlerinden öğrenilebileceği gibi konuyu bilen ilim ehlinden de öğrenilebilir. Günümüzde hayata bakış adına en çok önemsenmesi gereken alan burasıdır. Bu bağlamda, imanı zedeleyen, kişiyi küfre götüren söz ve davranışları bilmek de farzdır.

Bir müslümanın neye nasıl inanacağını öğrendikten sonra bilmesi gereken şey, anlaşılacağı üzere, bu inancın gereğini yerine getirme şekli/şekilleridir. Bunlar, her müslümanın fert fert yapması gereken ibadetlerden (farz-ı ayn) başlar, kişilere göre değişen durumların bilgisine uzanır. Mesela, dinen öngörülen seviyede malvarlığı olan kişinin, zekâta ilişkin hükümleri bilmesi gerekir. Alışverişe çıkan bir kimsenin, ilgili ahkâmı bilmesi şart olduğu gibi, evlenen kişilerin de aile hukukuna dair gerekli bilgileri tahsil etmeleri, boşanma hakkındaki hükümleri genel olarak bilmeleri farz olur. Bunun yanında Allah'ın haram kıldığı fiilleri de öğrenmek farzdır, çünkü onlardan kaçınmak ancak bu şekilde mümkün olur. İnançla ilgili konuları “Kelam” ve “Akaid” ilmi incelediği gibi, davranışla ilgi bu tür konular da “Fıkıh” ilimin sahasına girmektedir.

“Ahlak” ve “Tasavvuf” ilminin sahasına giren konular ise daha ziyade kişinin kalbi durumları ve duygularıyla ilgilidir. Meselâ, kibirlenmek haramdır. Kibirden uzak durmak için onun ne olduğu bilmek de farzdır. Hased etmek kişiyi perişan eden, yiyip bitiren bir huydur. Bundan dolayı, onun ne olduğunu bilmek farz olduğu gibi, bu tür kötü duygu ve düşüncelerden kurtulmak için çabalamak farzdır. Riya da kaçınılması gereken, helak edici bir “kalbî amel”dir. Öyleyse onu da bilip gösterişten uzak ve Allah'ın rızasını merkeze alan bir hayat yaşamak farzdır. Sağlam itikatla yapılmayan ibadetler makbul olmadığı gibi, riya ile yapılan ameller de boşa gitmeye mahkûmdur.

Sonuç olarak, inanç, davranış ve kalbi boyutlarıyla ilmihal bilgisi müslümanın “hayat” bilgisi, dünyevi ve uhrevi hayatının bilgisidir.
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *