Huskalı Deli Esma destanı (26)

Vali Hakan, Albay İsmet ve Kaymakam Vekili Şenol ile birlikte operasyondan gelecek haberi bekliyorlardı. Saatler gece yarısını geçmişti. Onlar hala ayaktaydı. Vali, elleri pantolonunun cebinde dışarıya bakıyordu. Ahşap, ahşap olduğu kadar günlerdir temizlenmemiş pencere camından dışarıda neler olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Mevcut binalarda gaz lambalarının ışıkları hala yanıyordu.

-Neden yatıp uyumuyor bu kasabalılar albayım.

-Onlar da gelecek olan haberi bekliyorlar efendim.

-Herhangi bir taşkınlığa meydan vermesinler.

-Sanmıyorum Sayın Valim.

-Biz yine de gerekli önlemleri alalım.

-Aldık efendim, merkezden bir üsteğmen komutasında on kişilik ekip istedim, şu anda karakoldalar.

-İyi ettin. Biliyor musun anlattıklarına göre bu kasaba çok canlı bir kasabaymış. Nüfusu kalabalıkmış. Hatta bir ara Trabzon iline bağlıymış. Demirci dükkanından tut kasabına kadar çok işyeri varmış. Bugün çarşıya çıktığımızda gördüğümüz manzara ise hiç de hoş değildi albay. Ruslar ve Ermeniler bu güzelim kasabayı mahvetmişler. 

-Girdikleri her yeri mahvettiler efendim.

-Sivil halktan ne istiyorlardı ki? 

-Özellikle Ermenilerden çok çekti vatandaşlarımız. Hamile kadınları bile katlettiler.

-Bir an önce toparlanmalıyız. Vatandaşın hali perişan. O yetmiyormuş gibi bir de türeyen eşkıyalar.

-İlimizde Gedikçioğlu Behzat son eşkıya efendim. Onun yakalanması ile il sınırlarımız içerisinde eşkıya kalmıyor.

-İnşallah albayım inşallah.

Xxx

Mehmet Çavuş, Yetim Ali ile çarşı başındaki Hacı’nın kahvehanesinde oturuyordu. Gece yarısını geçmiş olmasına karşın, kimse evine gitmiyordu. Çevresi çevrilmiş olan Mehmet Çavuş ile Yetim Ali, sudan havadan konuşmaları duymuyorlardı. Onların aklı kızlarındaydı. Kolay kolay baş edilecek olmasalar da evlat bu merak etmemek mümkün değildi. 

Çarşının başına gelen Deli Hadi:

-Gedikçioğlu Behzat yakalandı… Gedikçioğlu Behzat yakalandı… Gedikçioğlu Behzat yakalandı…

Onun bu sözleri diken üstünde oturan kasabalıları rahatlatıyordu. Deli Hadi üç kelimeden başka bir şey söylemiyordu.

-Bu Hadi’yi Allah konuşturuyor Mehmet Çavuş, dedi Yetim Ali.

-İnşallah yakalanmıştır. Bu kadar uzak mı Cami Boğazı Yaylası?

-Uzak diyorlar. Ama benim tahminime göre gelmeleri yakındır Mehmet Çavuş.

-Bu son olsun. Bir daha bu işleri yapmasınlar. 

-İsteseler de yapamazlar. Bu son eşkıyaydı.

-Umarım öyledir. Yenileri türemez.

-Kadın ve çocuklar dışında herkes ayakta.

-Onlar da merak ediyor. O eşkıya bozuntusu çok canlar yakmış. Baksana Silve köyünde iki cana kıymış köyü harabeye çevirmiş.

-Öyle.

Her kahvede konuşulan tek konu eşkıya Gedikçioğlu Behzat ile adamlarıydı. Kahvehane sahipleri çay üstüne çay demliyorlardı. Uyumamak için kasabalılar da durmaksızın çay içiyorlardı. İşyerlerinde gazı biten lambalara yeniden gaz konuluyor, köprünün her iki başında bulunan meşalelerin de sönmemesi için gazyağı dökülüyordu. Kahvehanelerde lüks, iş yerlerinde ise gaz lambası yanıyordu. Fırıncı Şakir’den sonra fırıncı Mehmet de fırından yeni çıkardığı ekmekleri kardeşi Hasan ile birlikte raflara diziyorlardı. Taze ekmek kokusunu alan kasabalıların iştahı kabartıyor, yemek yemediklerini hatırlar oluyorlardı. Cebinde parası olanlar aldıkları ekmeklerin yanına bir miktar da helva alarak kahvehanelerin bir köşesinde karınlarını doyurmaya çalışıyorlardı. Bir ekmek bir kişiye fazla gelmesi nedeniyle tanıdık, eş dost ile paylaşılıyordu.

Bir arabanın ışıkları kasabayı aydınlattı. Gümüşhane istikametinden gelen çift şoför mahalli kamyon, çarşı başından kasabaya girince, insanlar araca doğru hücum ettiler. Sürücü Hurşit neye uğradığını anlamadı. Soru soran sorana.

-Gördün mü?

-Yolda gelenler var mıydı?

-Çabuk söyle, gelen var mı?

Sorular ardı ardına geliyordu. Başını aracın camından dışarı çıkaran Hurşit, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. O kadar soru soran vardı ki kimin ne sorduğu anlaşılmıyordu. Deli Hadi elindeki sopanın bir ucu yerde bir ucu elindeydi. O da şaşkınlıkla kalabalığa bakıyor “Bunlar benden deli” diyordu. Bir ses:

-Susun, herkes sussun. Sorular durdu, sessizlik hakim oldu. O ses:

-Arkadaş kusura bakma, gelirken yolda gördüklerin oldu mu?

-Yolda bana yol verenler oldu. 

Kalabalıktan yeni sesler yükselmeye başladı. Soru soran soranaydı. Sürücü Hurşit’in söyledikleri bir türlü anlaşılmıyordu. Burhan usta daha dayanamayıp:

-Susun daha. Adamın ne dediğini anlamıyoruz. 

Kalabalıktaki homurtular yerini yavaş yavaş uzun süren bir sessizliğe bıraktı. Kahveci Hacı, herkesin sürücüyü sessizce dinlemesini istedi.

-Gelirken yolda oldukça kalabalık bir ekip gördüm. Arkada beş asker, askerlerin hemen önünde eşeğe binmiş bir adam gördüm. Sağında ve solunda atlılar vardı. Atlıların on kadar olduğunu fark ettim. En önde ata binmiş iki kişi vardı. Kenara çekilip bana yol verdiler.

-Tamam, bizimkiler.

-Geliyorlar.

-Geliyorlar.

-Allah’ın delileri ben size Gedikçioğlu Behzat yakalandı demedim mi? Bana inanmadınız da bu adama inanıyorsunuz. Akılsızlar. 

Kalabalık arabanın geçmesi için yolu açtı. Hurşit arabasını çalıştırıp arkasında toz toprak bırakarak köprüye doğru aracını sürdü.

Dağılan kalabalık kahvehaneye girmiyor. Oturak bulan oturuyor bulamayan ise cadde üzerinde ayaktaydı. Zermutlu zurnacı Asım zurnasına öyle bir üfledi ki herkes ona baktı. Davulcu Kasım da davuluna olanca gücüyle vurdu. Çıkan ses adeta iki kale arasında yankılandı. Şimdi kasabada sevinç vardı. Eşkıya Gedikçioğlu Behzat’ın yakalanması herkesin yüzünü güldürdü.  Ziraatçı Esat Çavuş, Rok Osman, Kambur Ali, Zabıta Mehmet, bekçi Tirikopis İsmail, sinekci Kemal, davul-zurnanın çaldığı dizden kırma horonunu el ele tutarak oynamaya başladılar. Onlar oynadıkça horona girenlerin sayısı da artıyordu.

Xxx

Kaymakamlığın kapısı çalındı. Vali Hakan, “gel” dedi. Gümüşhane’den gelen üsteğmen içeri girdi:

-Bu davul-zurna sesi ne oluyor, diye sordu Vali Hakan.

-Efendim, bizimkileri yoldan geçen bir kamyon sürücüsü gördü. Ona sorup geldiklerini öğrenince çalıp oynamaya başladılar.

-Geliyorlar demek? 

-Evet efendim.

-Ne anlattı sürücü, çabuk söyle.

-Efendim, çok özür dilerim…

-Bırak özrü teğmen. Çabuk söyle.

-Bir eşeğin üzerinde elleri semerin kaşına bağlı bir adam görmüş.

-Ya, kimmiş? Eşkıyaların başı mıymış?

-Onu bilmiyor efendim.

-Nerede bu kamyoncu?

-Trabzon istikametine doğru gitti.

-Peki. Sen tedbirini al. Kalabalığın önünde ol. Herhangi bir linç girişimi olmasın.

-Emredersiniz. 

-Dur. Şenol, sen de teğmenle git. Kalabalık bir taşkınlıkta bulunmasın. Gerekirse dağılmalarını söyleyin.

-Peki Sayın Valim.

Şenol Bey ile teğmen birlikte çıktılar. Hükümet konağı önünde beklemekte olan on kişilik askeri birliğe:

-Asker, çift sıra halinde kasabanın girişine kadar gideceğiz, dedi teğmen.

(Devamı var)

YORUM EKLE