Kömür kokulu anılar

1980 li yıllar... Zor zamanlardı kış ayları. Odun kömür alınacak. 

Hasanbey mahallesinde ki evimizin boynundan geçen yola 1 ton odun yıkardı küçük bir kamyonet. Evimiz 4 kat ama her kata yürüyerek giriliyor, kot farkı. Önce evin yan boğazına, sonra alt katın önüne ve oradan da odunluğun önüne taşırdık. Sonra bir motorcu bulur ve soba boyu silindirik olarak kestirirdik.  Elde baltalar yarar ve odunluğa gayet muntazaman dizerdik. Genelde çam ağacı olduğu için kolay yarılırdı elbet. Arada bir pelit denk geldiğinde, balta oduna saplanır kalırdı. İşte o zamanlarda öğrenmiştim, baltanın ters tarafını, ağzında odun varken kütüğe vurmayı. Durup dinlenirken, küçük bir çıra parçasının kokusu paha biçilemezdi. Bitti mi, bitmez... Kömüre gelirdi sıra, kova kova taşınırdı 1 ton kömür. Avuç içlerinde biriken küçük su torbaları hediye ederdi bu faaliyet.

Her sabah uyandığımızda anam çoktan sobayı yakmış ve çay kokusunun odaya dağılmasını sağlamış olurdu. Sofrada en az, yazdan yaptığı 2 tür reçel. Vazgeçilmezim gül reçeli ve abimin favorisi, incir reçeli... Kuvvetli kahvaltıdan sonra, kar kış dinlenmez ve okul yoluna koyulurduk.  Kapşonlu gocuklar üstte,  içe giyilen anne örgüsü süveter ve kazaklar. Kravatı gizlemeyecek şekilde. Öğlen arasında sürekli öğrencilerin eve geldiği birkaç şehirden biridir Gümüşhane. Öğlen zor düşerdik eve. Hızlıca öğlen yemeği ve doğru tekrar okula. Akşam hava erkenden kararırken, yerdeki karlar çoktan buza dönmüş olurdu. Her adımda kırılan buz ve kar tanelerinin ritmik sesleri ile, kızarmış burun ucunu eve zor atardık. Kış her daim yüzünü sakınmazdı memleketimden. Buz gibi havaya eşlik eden akşam misafirlikleri, uzun kış gecelerinde yatsılık yemekleri. Patates haşlamaları turşu ve minzi eşliğinde. Akşamdan kalanlar sabah kartol kavurması olmak için, tereyağı ile buluşacaklar. Hiçbir şey ziyan olmazdı. Bayat ekmekler dövmeç olur, çürümesine müsade edilmeden meyveler komposto... Bereketliydi evimiz. 4 kardeş olarak büyüdüğümüz evimizde yokluk görmedik şükür. Yazları köyde yapılan bostanlarla bir çok kışlık malzememiz hazır olurdu. Şeker, un çuvalla alınırdı Şahinler ticaretten. Sobanın üzerinde eksik olmazdı kurutulmuş fasulye, et ve enfes kokusu. Elbet anamın Bayburt lahanası her daim hazır.

Genelde kış ortalarında soba silkinirdi.  Borular sökülür ve içleri temizlenir. Her seferinde yerleri karıştırılan borular  ve anamın kızmalarına karşılık kurumlar biraz da halılara bulaşırdı.

Bundan daha zoru, tek kanallı ve İstiklal Marşı ile açılıp kapanan siyah beyaz televizyonun anteniydi. Bir de çatıda ise sorma felaketi. Sağa çevir, sola çevir, tamam oldu sesiyle, bu vaziyette anteni nasıl sabitleyeceğinin imtihanını yaşardın.  Eğer televizyonda bir de yerli film varsa, donma pahasına o görüntü alma işi başarılmalıydı. Cüneyt Arkın favori, Kemal Sunal vazgeçilmez.

Sokakta oyuna doymaz, sanat okulunun altından geçen araba yolunu doğal saha yapardık.  Güzeldi ve şimdiden bakınca bir o kadar da özeldi çocukluğum Hasanbey mahallesinde, bir de top arada bir aşağı caddeye kaçmasaydı eyiydi.

Selam olsun.

YORUM EKLE